6
Ocak 2020 Pazartesi / Bilim ve Siyaset - Orhan Bursalı
Irak, İran ve Türkiye ve yırtıcı bir
devletin gerileyişi
ABD
Orta Doğu’da hep karıştırıcı rolde oldu. Kimi AB ile birlikte kimi ise yalnız.
İran’a her zaman müdahalede bulundu. Petrolü millileştiren Musaddık’ı devirdi.
İran içlerine operasyonlar düzenledi. İran – Irak 10 yıl savaşını kışkırttı, ve
bu savaşta Irak’ı -Saddam’ı destekledi. Daha sonra is Irak’ı –Saddam’ı yakıp
yıkıp kül etti. Bugün Irak ABD’nin işgali altındadır. 5500 kadar askeri, 9 tane
havaalanı var.
Suriye’nin
iç savaşının - parçalanmışlığının ardında da, ABD - CİA ve ülkeyi 3’e bölme
politikası var.
Irak
Meclisi ABD dahil tüm yabancı güçlerin ülkeyi terk etmesi kararını aldı.
Hükümet bu kararı uygulayabilmesi mümkün mü? ABD’yi kontrol altına alabilecek
mi?
ABD
ülkeyi terkeder mi, sanmıyorum; yoksa Irak’ta da bir “hükümet darbesi”ne mi
yeltenir?
ABD Türkiye için de tehdit
Türkiye’nin
geri kalmışlığının ve “askeri vesayet” dediğimiz durumun ardında da ABD vardı,
tabi ki NATO aracılığıyla da.
1946’dan
itibaren Türkiye’nin kendi sanayileşme ve kendine özgü eğitim sistemini bir bir
terk etme politikalarının ardında da ABD’ye, NATO’ya teslim olma politikası
yatar. Marshall yardımının bedeli, Türkiye’ye kilit vurmak olmuştur.
Türkiye
sanayileşirken, sanayisizleştirilme sürecine sokulmuştur.
Ordu
Amerikancılaştırıldı ve ülkemiz Amerika’nın savaş politikasının bir aracı
olarak tutuldu. ABD, ordu üzerinden ülkeyi kontrol etti, darbelerin ardındaki
güçtü. 1990’lardan itibaren bu kontrol gücü zora gerdi. Daha sonra bu gücünü
tam tesis etmek için FETÖ darbe girişiminin ardında durdu.
Demek
istediğim, ABD için Türkiye Orta Doğunun bir parçasıdır. Oraya aittir. Ülkeye
müdahaleleri, düşmanlık aşamasındadır.
Tehlikeli
bir yırtıcı ile karşı karşıyayız. Bu yırtıcı parçalayıcı öldürücü ülke, İran
örneğinde aslında tüm dünyaya nasıl bir vahşi olduğunun örneğini veriyor.
İkinci Vietnam dönemi mi
ABD’ye
karşı dünya çapında kitlesel nefret tepkisi yükseliyor.
ABD’nin
içinde bile!
Latin
Amerika ülkelerine 1990 öncesi darbeci müdahaleci politikaları yeniden
canlandı.
1968
dönemine mi giriyoruz? Dünya Vietnam
savaşı nedeniyle ayağa kalkmış ve dünya çapında 60 gençliğinin emperyalizme karşı
mücadelesini şekillendirmişti.
Bugün
Trump AB ile kavgalıdır. AB’yi Rusya’ya karşı kışkırtmaktadır. Aynı zamanda
İran’a karşı da.. İran’a yaptırımlarını
uymayanları cezalandırma peşinde. Avrupalı şirketler İran’dan çekiliyor. NATO
aslında fiili olarak parçalanmış durumda. Avrupa Ordusu bu nedenle gündeme
geldi.
Trump
– ABD Çin ile kavgalı. Büyük bir ticaret savaşı sürdürüyor.
Ekonomik gücü kaybediyor
ABD
askeri ve ekonomik gücünün doruğunda olduğu sırada, Vietnam’da ve dünyadan
büyük bir yenilgi alarak geri çekilmek zorunda kalmıştı.
Bugünkü
yırtıcılığının ardında ekonomik gücünü önemli ölçüde yitirmesi yatıyor.
ABD
ticaretin ve finansın küreselleşmesinde kaybedenler tarafındadır.
Küreselleşmeyi
kendi yararına tersine çevirmeye çalışarak, ticaretin kontrolünü yeniden
sağlamaya çalışıyor.
Bunu
da, hala ayakta olan dünya çapındaki askeri gücünü sallayarak yapmaya
çalışıyor.
Fakat
bu kadar büyük askeri gücü ayakta tutmanın maliyetini de giderek kaldıramaz
duruma geliyor. Doların itibarı da azalıyor ve yeni finans paraları doları
tırmıklıyor. Dolar gücünü kaybettikçe, ABD’nin batışı daha da hızlanacaktır.
Büyük bir savaşı göze alır mı?
Dünya
savaşı çıkar mı? Zor bir soru. Bu savaş şüphesiz herkes için yıkım olur, ama en
çok ABD’nin yıkımı ve hızla çöküşü gündeme gelir, yeni bir dünya düzeni
kurulur.
Fakat
olmaz olmaz diye bir şey yok. Dünya savaşlarını ateşleyen pek çok neden var.
Böyle
bir savaş, atomların da kullanılacağı bir savaş olur.
Dünya
şu iki seçenekle karşı karşıya: ABD çöküşü ve egemenliğini sessiz sedasız ve
“barış içinde” kaybetmeyi kabul edecek mi? Yoksa, gerektiğinde savaşı mı göze
alacak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder