17 Mart 2019 Pazar /
Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Epey bir süredir, tv’lerde çeşitli
isimler altında yayımlanan “tartışma programları”nın, bu ülkeye hizmet eden ve
insanlara kanaat sahibi olmalarına yardım eder niteliklerini yitirdiklerini
düşünüyorum.
Özellikle, “iktidarı her ne pahasına olursa olsun alabildiğine savunmak ve
muhalif tarafa da alabildiğine saldırmak” görevini üstlenmiş, tetikçi sınıfında
değerlendirilebilecek, yalan da söyleyenlerin millete boca ettiği kaos, nefret
uyandırıyor. Bazıları sıradan bir parti propagandisti rolünde. Liderlerinin
ortaya attığı görüşü, alabildiğine savunmak görevlerini üstleniyorlar. Bırakın
doğruluğunu veya yanlışlığını tartıp görüş belirtmeyi, en ufak bir acaba bile akıllarından geçmiyor..
AKP’nin suretleri
ekranda
Tartışmalarda doğrudan AKP siyasetçisi yok, ama onların yerine iktidarı
gölgeleri – suretleri var. İsimler var, düzenli çağrılacaklar listesi!
Hepsinin de bir unvanı var, “avukat, gazeteci - yazar, düşünce kuruluşu
görevlisi, akademisyen, bilmem ne kadın kuruluşu kurucusu” vb.. Ama hepsi lider
ve iktidar görüşlerinin imbiğinden süzülüp ekrana düşmüş durumdalar. Önceki
yazımda belirttiğim gibi, iktidarla bir menfaat ilişkisi içinde.
İçlerinde az sayıda da olsa, beraber bulunmaktan ve doğal bir tartışma
sürdürmekten keyif aldığınız düzgün isimler de oluyor.
“Bir yumruk
çaksana...”
Katıldığım her programda, yalanın ve kışkırtmanın zirve yaptığı anlarda “abi
sandalyeyi kaldırıp indirsene kafasına..”, “şuna bir yumruk çaksana..”, “televizyonu tekmeleyip kırasım
geldi” gibi zıvanadan çıkmış izleyici mesajları akıyor. En uygarcası
ise “abi kusura bakma, kapatıyoruz tv’yi
film seyretmeye geçiyoruz”, biçiminde. “Abi
o kadına nasıl dayanıyorsun..” sözünü yolumu kesenler, laf atan simitçiler
bile söyler oldu!
Tabii gerektiği gibi ve gerektiği şiddette yanıt vermediğim zamanlar veya
öyle düşünenler de bana bindiriyor. İzmir Karşıyaka’da bir toplantıda aynı
eleştiriye uğrayınca dedim ki “ekranları bir
savaş –dövüş arenası olarak görmüyorum ve ben de arenadaki gladyatör değilim.
Benden gladyatör çıkmaz, boşuna zorlamayın..”
İnsanlar “kodun mu oturt”
davranışı bekliyor. Program yapımcıları ve moderatör de heyecan yaratmak
istiyor ki izlenirliği artsın. Böylece reklamlar aksın.
Bu tür programlar
nefreti körüklüyor, parçalanmışlığı arttırıyor. İnsanların
bilgilenmek ve bir kanaat sahibi olmak için, farklı bakışlar olduğunu görmek
için ekran başına oturdukları programlar olamıyor.. Tersine bir horoz dövüşü
izliyor, ekran başlarında taraftarlar var... Onlardan, “iyi dedin... valla iyi
yüzlerine vurdun..” gibi, iyi gol attın
anlamına gelen sözler geliyor.
Daha iyisi yapılabilir
Geçen yıl bu programların düzenlenmesinde söz sahibi bir dostuma
“değiştirin formatı, bunların millete ülkeye yararı yok, fikir hayatına hiç..
sadece horoz dövüşü etkisi yapıyor, bunun ötesinde milleti bölüyor, birbirine
düşmanlığını artırıyor..” dedim.
Öneride de bulundum, “mesela belirli bir saatte iktidar yanlılarını
çağırın, 3- 4 saat tutmayın insanları, yarım saat bilemedin iki kişiyle bir
saati aşmayan, olaylar hakkında veya iktidarın politikaları hakkında sorular
sorun... Sonra da muhalif gruptan veya başka görüşleri savunanlardan çağırın..”
Ne yazık ki yıllardır benzer programlar aşılamıyor. Önerilen düzende de
heyecan yaratılabilir, bu moderatörün becerisine bağlı!
4 kişiden fazla insan olmasın, süreyi kısaltın ve tetikçi görülenleri
eleyin. Makul insanlar arasında görüş alış verişi veya tartışma olsun. Bunu
yap(a)mayacaklarını biliyorum!
Bu tür horoz dövüştüren programlara çıkmayacağım,
bunu da HalkTV’de perşembe akşamları Fikret
Bila, Tayfun Atay, bir hafta Lale Ozan Arslan bir hafta Tuba Emlek moderatörlüğünde
sürdürdüğümüz Olaylar ve Gerçekler’de
açıkladım. Ekranların tamamen terkedilmesinden yana değilim, horoz dövüştürme
amaçlılara karşıyım. Sadece makul insanlarla birlikte olmaya evet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder