SAYFALAR

20 Mart 2019 Çarşamba

Milletin bölünmesine katkı: Sözde tartışmalar (2)


17 Mart  2019 Pazar / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet


 Epey bir süredir, tv’lerde çeşitli isimler altında yayımlanan “tartışma programları”nın, bu ülkeye hizmet eden ve insanlara kanaat sahibi olmalarına yardım eder niteliklerini yitirdiklerini düşünüyorum.
Özellikle, “iktidarı her ne pahasına olursa olsun alabildiğine savunmak ve muhalif tarafa da alabildiğine saldırmak” görevini üstlenmiş, tetikçi sınıfında değerlendirilebilecek, yalan da söyleyenlerin millete boca ettiği kaos, nefret uyandırıyor. Bazıları sıradan bir parti propagandisti rolünde. Liderlerinin ortaya attığı görüşü, alabildiğine savunmak görevlerini üstleniyorlar. Bırakın doğruluğunu veya yanlışlığını tartıp görüş belirtmeyi, en ufak bir acaba bile akıllarından geçmiyor..

AKP’nin suretleri ekranda

Tartışmalarda doğrudan AKP siyasetçisi yok, ama onların yerine iktidarı gölgeleri – suretleri var. İsimler var, düzenli çağrılacaklar listesi!
Hepsinin de bir unvanı var, “avukat, gazeteci - yazar, düşünce kuruluşu görevlisi, akademisyen, bilmem ne kadın kuruluşu kurucusu” vb.. Ama hepsi lider ve iktidar görüşlerinin imbiğinden süzülüp ekrana düşmüş durumdalar. Önceki yazımda belirttiğim gibi, iktidarla bir menfaat ilişkisi içinde.
İçlerinde az sayıda da olsa, beraber bulunmaktan ve doğal bir tartışma sürdürmekten keyif aldığınız düzgün isimler de oluyor.

“Bir yumruk çaksana...”

Katıldığım her programda, yalanın ve kışkırtmanın zirve yaptığı anlarda “abi sandalyeyi kaldırıp indirsene kafasına..”, “şuna bir yumruk çaksana..”,televizyonu tekmeleyip kırasım geldi” gibi zıvanadan çıkmış izleyici mesajları akıyor. En uygarcası ise “abi kusura bakma, kapatıyoruz tv’yi film seyretmeye geçiyoruz”, biçiminde. “Abi o kadına nasıl dayanıyorsun..” sözünü yolumu kesenler, laf atan simitçiler bile söyler oldu!
Tabii gerektiği gibi ve gerektiği şiddette yanıt vermediğim zamanlar veya öyle düşünenler de bana bindiriyor. İzmir Karşıyaka’da bir toplantıda aynı eleştiriye uğrayınca dedim ki “ekranları bir savaş –dövüş arenası olarak görmüyorum ve ben de arenadaki gladyatör değilim. Benden gladyatör çıkmaz, boşuna zorlamayın..”
İnsanlar “kodun mu oturt” davranışı bekliyor. Program yapımcıları ve moderatör de heyecan yaratmak istiyor ki izlenirliği artsın. Böylece reklamlar aksın.
Bu tür programlar nefreti körüklüyor, parçalanmışlığı arttırıyor. İnsanların bilgilenmek ve bir kanaat sahibi olmak için, farklı bakışlar olduğunu görmek için ekran başına oturdukları programlar olamıyor.. Tersine bir horoz dövüşü izliyor, ekran başlarında taraftarlar var... Onlardan, “iyi dedin... valla iyi yüzlerine vurdun..” gibi, iyi gol attın anlamına gelen sözler geliyor.

Daha iyisi yapılabilir

Geçen yıl bu programların düzenlenmesinde söz sahibi bir dostuma “değiştirin formatı, bunların millete ülkeye yararı yok, fikir hayatına hiç.. sadece horoz dövüşü etkisi yapıyor, bunun ötesinde milleti bölüyor, birbirine düşmanlığını artırıyor..” dedim.
Öneride de bulundum, “mesela belirli bir saatte iktidar yanlılarını çağırın, 3- 4 saat tutmayın insanları, yarım saat bilemedin iki kişiyle bir saati aşmayan, olaylar hakkında veya iktidarın politikaları hakkında sorular sorun... Sonra da muhalif gruptan veya başka görüşleri savunanlardan çağırın..”
Ne yazık ki yıllardır benzer programlar aşılamıyor. Önerilen düzende de heyecan yaratılabilir, bu moderatörün becerisine bağlı!
4 kişiden fazla insan olmasın, süreyi kısaltın ve tetikçi görülenleri eleyin. Makul insanlar arasında görüş alış verişi veya tartışma olsun. Bunu yap(a)mayacaklarını biliyorum!
Bu tür horoz dövüştüren programlara çıkmayacağım, bunu da HalkTV’de perşembe akşamları Fikret Bila, Tayfun Atay, bir hafta Lale Ozan Arslan bir hafta Tuba Emlek moderatörlüğünde sürdürdüğümüz Olaylar ve Gerçekler’de açıkladım. Ekranların tamamen terkedilmesinden yana değilim, horoz dövüştürme amaçlılara karşıyım. Sadece makul insanlarla birlikte olmaya evet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder