21 Şubat 2019 Perşembe / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Türkiye,
gazeteciliğin siyaset eliyle ve bağımlı hukuk aletiyle cehennemin dibine
gönderilmek istendiği bir ülkedir. Bunun son örneği, gazetemizin eski yönetimi
ve pek çok yazarına verilen uyduruk hukuk cezalarının bu kez bir üst mahkemece
onanmasıdır.
Utanç
vericidir bu nitelikteki hukuk, yargı, adalet, hakkaniyet.. Ve tabii ki
siyaset! İktidarın intikam eylemiyle karşı karşıyayız.
Şimdi
kendilerine karşı yöneltilecek bu ne
rezalet biçimindeki suçlamalara, dünyadan gelecek eleştirilere söyleyecek
yanıtları bellidir:
“Onlar
gazetecilikten değil, terör örgütü üyeliğinden, bilerek ve isteyerek teröre
yardımdan tutuklandılar, yargılandılar ve hüküm giydiler; ülkemizde
gazetecilikten hüküm giymiş tek bir insan yoktur.. ülkemizde yargı bağımsızdır..”
Dünyada
hukuka saygılı, kanunlar çerçevesinde yargılayıp karar veren hiç bir mahkeme,
Cumhuriyet yönetici ve yazarlarına karşı ne açılan iddianameyi kabul eder ne de
böyle bir iddianame ile yargılamayı hukuk ve yargıçlık onuruna yedirir.
“Dürün defterlerini”
Gazetede
yayınlanan haberleri yargılamaya, yani gazeteciliğe yönelik bir siyasi operasyon ile karşı karşıyayız.
Haber
vermeyi, yorum yazmayı, gazetenin yönetiminde bulunmayı bir suç olarak kabul
eden, yönetim ve yazarlara toptan ceza kesen bir hukuk anlayışı, ancak
diktatörlüklerde bulunur. Siyasetin hukuku hukuk olmaktan çıkartıp kendine
bağımlı hale getirdiği ve “dür
defterlerini” talimatını şu veya bu şekilde verdiği ülkelerde varlığını
sürdürür.
Demokrasi
ile yönetilen hiç bir ülkede böyle bir davranışa ne şahit olursunuz ne de böyle
bir girişim herhangi bir sonuç verir, ülkenin hukuk sisteminin duvarlarına
çarparak parçalanır.
Türkiye ‘de
medya 10 yılı aşkın bir süredir hukuk - yargı cenderesinde. Sadece medya değil
tüm özürlükler ve insan hakları da..
FETÖ ve iktidarın dili aynı
Geriye
gidelim, 2010’lara doğru.. O zamanlar ve sonrası Türkiye’de gazeteciliğin
zindanlara tıkılmaya başlandığı yıllardır.
Tabii
“gazetecilik” derken, muhalif yayın organlarından, eleştirel yazanlardan,
ülkede hukukun ve demokrasinin katledilmeye çalışıldığını somut olgu ve
olaylarla sıralayanlardan bahsediyoruz.
Yoksa
iktidar yandaşı yapılmış medya yalan söyleme, iktidarın her işini meşru
gösterme, yargılanan gazetecilerin nasıl terör insanları olduğunu yazıp çizme
özgürlüğüne sonsuz sahipler.
FETÖ
gazeteciliği ile iktidarın gazetecileri ve liderleri o zamanlar tutuklananlar
için “gazetecilikten değil terörden” diyorlardı.
FETÖ çöktü,
bu kez iktidar aynı teraneyi sürdürüyor..
Lider hedef
gösteriyor, bunun hesabını vereceksiniz
diyor. Savcı gerçekle ilişkisi olmayan suçlar uyduruyor, mahkeme mahkumiyet
kararını veriyor, bir üst mahkeme evet doğrudur, mahkemenin kararlarında
tartışılacak bir yan yok diyerek onaylıyor.
Ayıptır, yapmayın!
Cumhuriyet
davası tamamen siyasi karar davasıdır. Burada “bak Cumhuriyet’te kavgalı
taraflardan şunlar böyle ifade verdi, o da şunu yaptı, bu nedenle mahkeme
mahkumiyet kararı verdi” biçiminde kim gerekçeler ileri sürüyorsa,
iktidarı aklıyor, düzgün bir hukuk ve yargılama olduğunu savunuyor demektir!
Ayıptır,
yapmayın böyle bir şey..
Bir ikinci
derece mahkemeyi düşünün, yargılama yapmıyor, yargılananları hiç dinlemeye
gerek duymuyor, dosyaya aç- kapa yapıyor, karar doğrudur diyor, böylece 5 yıla
kadar cezaları kasıtlı olarak onaylayıp yeniden hapsin yolunu açıyor,
diğerlerine de mecburen Yargıtay yolu açıktır diyor..
Burada
basını cehennemin dibine itme çabası var. Medyaya güveni ülke çapında
sıfırlama, ülkede olayların bütününe bakarak halkın özgürce kanaat oluşturma
çabasını engelleme var.
***
Otoriter
rejimler ve diktatörlüğe eğilimliler, saydamlıktan ve basın özgürlüğünden zerre
hazzetmez.
Bu nedenle
medya dahil özgürlükler ve demokrasi, tarafsız göstergelerde çukurun dibinde
duruyor.
Ülke buna
layık değil, buradan çıkmalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder