18 Aralık 2018, Salı / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Bilim
dünyasının ciddi dergilerinde süren “genetiği değiştirilmiş bebek” üzerine
tartışmalarda üzerinde birleşilen nokta şu: Artık durdurulamaz bir adım atıldı!
Devamı gelecek!
Topu
topu 5 yıl kadar önce geliştirilen CRISPR – Cas9 “gen
düzenleme tekniği”, dünyanın dört bir yanında genlere, ucuz, hızlı ve güvenilir
müdahale etmeyi kolaylaştırdı. Ülkemizde de bu tekniği deneme amaçlı kullanan
var. Aziz Sancar da yeni tekniklere
meraklı bir bilimci olarak, laboratuvarında tekniğin çalıştığını denedi ve
gördü. (Herkese Bilim Teknoloji dergisinin 132. Sayısında -5 Ekim 2018- bu
teknik “Yüzyılın Keşfi” başlığıyla kapak oldu ve geniş bir şekilde anlatıldı.)
Dolayısıyla, uzman
bilimcilerin elinde önemli bir “silah” var. Bu “silahın” insan sağlığı için
kullanılmak isteneceği de açık.
“Frankeştayn
Laboratuvarı”
Hemen
akla “kötüye kullanım”, “Frankeştaynlar yaratılabilir” türünden olasılıklar geliyor. Kötü niyetliler bir “Frankeştayn Laboratuvarı”nda şüphesiz
denemeler yapılabilir. Ama bu çok uzak bir olasılık, unutmayın ki böyle bir
çocuğu doğuracak anaya, aileye ve bu uygulamalar için kurumsal bir yapıya
ihtiyaç var.
Ayrıca
CRISPR – Cas9 gen makası salt insan genomu için değil,
özellikle ve ağırlıklı olarak bitki dünyasında, tarımsal üretimde ve kalitede
büyük devrim yaratacak gelişmelere yol açacak. Bunu yazarken bilgisayarıma
düşen haberde pirinç üretimini 3-4 kat arttıracak gelişmeden bahsediliyordu..
Bu teknik tüm yaşayan organizmalarda kullanılabilir. Dahası biyoteknoloji ve
ilaç şirketlerinde de hemen baş tacı edildi.
İnsandan önce bu
teknik, 2013’de hayvan ve bitki genlerinin yeniden düzenlenmesinde
kullanılmıştı (MIT- Feng Zhang).
Ve sırada insan
vardı, bu da gerçekleşti..
İyileştirme mi bozma mı
Burada
esas konu, insana yapılacak genetik müdahalelerin insanlarda ucube
sayılabilecek sonuçlar doğurması. Bedende çeşitli eksikliklere, hastalık
sayılabilecek arazlara yol açması; bedenin doğal biyolojik- psikolojik-
kimyasal işleyişini sekteye uğratacak, bazı fonksiyonlarını bozacak sonuçlar
üretmesi. Özetle doğal olmayan genetik arazlardan bahsediyoruz.
Böyle
bir durumda bilim – tıp tedavi edici- düzeltici bir kurum olmaktan uzaklaşır ve
tersine bedeni bozucu olur. Bilime güven azalır.
Dolayısıyla
bilimsel etik kurul ve kurumların ana tartışması, genetik müdahalelerde
gelişigüzel değil, kontrol edilebilir ve sonuçları tahmin edilebilir bir yol
yordam dahilinde ilerlenmesi.
Bu
tür müdahaleler teknik ve bilgi olarak olgunlaşmış olmalı, başarısızlığı
engellemeli.
Çünkü
insan genomuna müdahale, bir tür mutasyondur ve sonraki nesillerin üreme
hattına geçer, ve sonraki nesilleri etkiler, kalıtsal kanserler yaratabilir
(meme kanseri gibi). Bu nedenle bilim dünyası bu kontrolü acilen ele almak için
tartışıyor (*).
İnsan üremesinde hataları gidermek
Bu
tartışmada ilginç bir başka nokta da, düzeltilmesi mümkün olmayan bazı
(kalıtsal) mutasyonların da bu yöntemle yokedilebilirliğini ve üreme hattının
“temizlenebileceğini”, genoma olumlu müdahale edilebileceğini belirtmesi, ki
zaten Çinli Jiankui de bu amaçla hareket ettiğini belirtiyor.
Yani
yöntem bir “yenilikçi tedavi”yi de gündeme getiriyor.
Tıbbi
etik, bu amaçla yasal bir “düzenleyici
sistem”i şart görüyor.
Ayrıca
gen düzenleme konusunda klinik öncesi araştırmalara ciddi fonlar ayrılması,
küresel – ulusal kayıtlar tutulması; araştırmalara ve müdahalelere etik
onayların düzenlenmesi talebi de var. Burada Uluslararası Kök Hücre Araştırmaları
Derneği'nin 2016 yönergeleri örnek gösteriliyor.
----
(*) İki örnek yazı, Jiankui’s
claim to have gene-edited a baby demands a response from the community, Nature
564,5 (2018). Baby gene edits could affect a range of traits
Nature 564, 5 (2018) 12 December 2018.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder