SAYFALAR

5 Eylül 2018 Çarşamba

Yargıya karışın lütfen, mesela deyin ki..


3 Eylül 2018 Pazartesi / Bilim ve Siyaset, Orhan Bursalı

4 bakan toplantı yapmış ve Avrupa Birliği yolunda “reformlara devam edeceklerini” belirtmişler. Gözünüzden kaçmamıştır. Bakanlardan biri Soylu. Bir kaç gün önce de, bir zamanlar Erdoğan’ın kabul ettiği Cumartesi Annelerinin 700. Hafta toplantısını sille tokat, cop, biber gazı ile dağıttırmıştı.
Soylu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine dahil olmadan önce, özellikle CHP’ye ve HDP’ye şiddetli saldırılarıyla göz doldurmuş ve yorumumuzu yanıltmayarak bakan seçilmişti. Avrupa’ya güvence vermek ve dolar üzerindeki  siyasal baskısı düşürmek için toplanan 4 bakanın açıklamasını okuyunca iki yanlış insan orada dedim. Biri Soylu diğeri de Adalet Bakanı Gül. Niye Gül de?
Adaletin düzgün işlemesine henüz bir katkısını göremedik, tersine adaletsizlikler eski hesap gırla gidiyor. Cumartesi Annelerine saldırı da aslında Anayasal hakların kullanılması açısından doğrudan Gül’ün yetki ve sorumluluk alanında değil mi? Peki Anayasa’nın amir hükmüne rağmen, Yargıtay’ın, Enis Berberoğlu’nun tutukluluğunun devamında bir sakınca görmeyen kararı, Anayasa’nın açıkça ve net çiğnenmesi anlamına gelmiyor mu?

Yargıya karışın lütfen, mesela...

Anayasa bir var bir yok. İşlerine geldiği gibi. HDP lideri Demirtaş’ı tutuklatan siyasal anlayış, CHP’den de muadili Kılıçdaroğlu’nu içeri atamayacağı için Enis’i esir aldı. Hiç bir vicdan, yasa, anayasa bunu kabul etmiyor ama tınlayan yok.
Aynı şekilde Osman Kavala.. Yargısız infaz, sudan bahaneler. Kavala da tam bir siyasal operasyon kurbanı! Tıpkı daha önce Büyükada insan hakları toplantısına katılanlara karşı düzenlenen –siyasi esir alma– operasyonu gibi.
İnsanlara bu eziyeti ne zaman sonlandıracaksınız? Adalet Bakanı Gül adaletin tecili için ne yapıyor, bu konuda, “yüksek yargıya karışamayız” mı diyor?!?!
Hayır karışın.. Şöyle deyin:
Hakimler özgürdür, hiç bir merciden gelecek işaretlere göre karar alamazlar, kararları siyasi olamaz, hukuka, kanıta, tamamen hakim vicdanına ve yasalarımızın öngördüklerine göre karar vermekle yükümlüler.. Hiç bir mahkeme ve yargı, yasalara aykırı, üzerinde siyasi şüpheler uyandıracak bir kararın altına imza atamazlar ve dünyaya, Avrupa’ya ülkemizin itibarını sıfırlayamazlar.
Hatta şunu yapmalı bakanlık veya hükümet: Verdikleri yanlış kararlardan doğacak tazminatlar eskisi gibi hakimlere rücu edilmeli, devlet aradan çıkmalı, ben ödeyeceğim dememeli! Siyasi iktidar neden tazminatları devlet ödeyecek dedi? Çünkü yargıya siyasi kararlar verdirttiği için. Hem siyasi kararlar verdirt ve tazminatlar ödenmesine neden ol, hem de bunu kararı veren yargıçlara ödet! Eşyanın tabiatına aykırı tabii ki böyle bir durum.

Yeni rüzgar mı esiyor

Cumhurbaşkanı’ndan ılımlılık mesajları mı geliyor? Mesela dünya çapında değerimiz Fazıl Say’a, annesini kaybı nedeniyle (başın sağ olsun sevgili Say) telefon açıp baş sağlığı dilemesi.. Bir süre önce de konserini yasaklatan bu iktidarın kültür işleriydi.
Adli yılın açılışı mesajında hukukun üstünlüğüne vurgu yapıyor ve gerçek anlamda bağımsız ve tarafsız bir yargının işleyişini güçlendirme konusunda kararlıyız, diyor.
Tabi ki biliyorum, bu tür kaç mesajı oldu, ama değişen bir şey olmadı! Ne diyecekti yani, bu ülkeye hukukun üstünlüğü fazla mı?!
Fakat şu günlerde zor bir durum var, biliyorsunuz.
Birincisi ekonomik kriz. Kriz gerçek, zaten patlayacaktı. Ama üzerine bir de siyasi kriz baskısı binince birden infilak etti.

AB ile oynaşma

İki durum iktidarda esen rüzgar gülünü etkiledi. Ekonomik krizin doğurduğu zorunluluklar ve ABD’nin siyasal- ekonomik baskısı (Ticaret savaş). Bu ikincisinden muzdarip AB ve Rusya da var (Tabii ki İran da).
Bu doğal bir ittifakın oluşmasına yol açıyor.  14 Ağustos’taki yazıma uygun seyrediyor olay (www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1054774/Dolar_imparatorlugu_ve_TR_icin_yeni_bir_politik_vizyon.html )
İktidar AB ile bir ittifak oluşturdu. Bu, aynı zamanda Türkiye’nin ekonomik krizini de hafifletmenin bir aracıdır. Dış ekonomik çevreler Erdoğan’ın ekonomi üzerindeki etkisinin kısıtlanmasını ve MB’nin bağımsızlığını (hatta Damadın ayrılmasını) zorunlu görürken, Ankara buna karşılık AB reformları sürecek politikasıyla (veya havucuyla mı desek), yatırım koşullarının iyileştirilmesini sağlamaya çalışıyor. Kim bilir, büyük borçların ertelenmesini de.
Bu bağlamda Enis ve Kavala’nın yakında serbest kalmasını umabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder