Sancar’ın madalyası, Atatürk’ün Gençliğe
Hitabesi ile aynı galeride
Aslanlı yoldan ilerliyoruz, normal sıcak bir pazar günü olmasına
rağmen etrafta öbek öbek kalabalıklar, gidiyor ve geliyor.. Aileler, genç
çiftler, çocuklar, yaşlılar- gençler, ele ele tutuşan gençler, ve çok sayıda da
başörtülü ve türbanlı kadınlar..
“Aziz bey bir fotoğraf
çektirebilir miyiz..” Çoğu yanıt beklemeden yanlarında çocukları varsa
onları hemen Aziz hocanın yanına itiyorlar ve klik klik klik cep telefonları
çalışıyor. Bak kızım- oğlum Aziz Sancar,
Nobel kazandı, tanıdın mı!
Aziz bey bir fotoğraf lütfen.. Koruma tetikte, Aziz Sancar’ın sürekli yanında, önünde
arkasında. Sancar kalabalıktan bunaldığında araya giriyor ve hızlı yürümemiz
için yol açıyor. Aslanlı Yol’un artık epey parlaklaşmış blok taşlarının
üzerlerine basıp yürüyoruz. Anıt Kabir karşımızda!
Sancar’a diyorum ki, burayı millet sadece bir kişinin, Atatürk’ün anıtı
sanıyor. Aslında karşımızdaki görkemli yapıt, Atatürk’ü yüceltmenin ötesinde bir
yeni varoluşu simgeliyor. Burası Türkiye’nin kuruluş simgesi, Atatürk ise bir baş
mimar; emperyalizmden kurtulan bir ülkenin kuruluş, diriliş, varoluş, bağımsız
ve özgürlüğü olarak ve egemen bir millet olarak sahneye çıkışının, yeniden
doğuşunun simgesi.
Yürüyoruz insanlar arasında, karşımızdaki Anıtkabir gözümüzde
Kurtuluş Savaşı olarak canlanıyor. Sakarya, Dumlupınar, Afyon, İnönü’ler,
Ankara’lar olarak canlanıyor. Bir kurtuluş ve kuruluş tarihi. Bir Cumhuriyet ve
millet canlanıyor. O büyük öyküyü, ne kadar mükemmel olursa olsun bir müzede canlandırmak
asla mümkün olamazdı, bazen ise böyle bir anıtla çok güzel anlatırsınız. Türkiye’yi
simgeliyor karşımızdaki yapı...
Aziz dinliyor, yüzüme bakıyor gülümseyerek, çevremizdekilerle
ilerliyoruz. Bazen tedirginlik seziyorum. Anıtın merdivenlerine vardık.
***
“Gel
Ankara’ya, görüşelim”
İstanbul’da evde çalışırken telefon çalmıştı, Sancar’ın sesi. Pazar günü Ankara’ya gel, bütün gün beraber
olalım, Atatürk’e gidelim.
Bu yıl Türkiye’ye gelmeyecekti. Türkiye’deki siyasi gelişmelerden rahatsızlığını
dile getiriyordu: “Ben küsüm ülkeye”..
Keskin, eleştirel bakışlı gülmeyen bir fotoğrafını paylaşmıştı benimle. “Ruh halim bu, bunu kullanın” demişti, o
sırada Bahçeşehir Üniversitesi’nce basılan İngilizce “Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü”
kitabının kapağı için (Yunanca çevirisi de hazır, sonbaharda basılacak). Aziz
Sancar hâlâ aynı ruh halinde! Ülkenin toplumca bölünmüş yapısı kendisini son
derece üzüyor- bu duygusunu en üst düzeyde yetkililere de iletiyor ve ülkeye
gelmek istemiyor.
Bu yıl Mayıs’ta Azerbaycan ve Kırgızistan’a gitmişti; İstanbul
üzerinden ABD’ye dönerken havaalanından aramış konuşmuştuk. Orada aynı zamanda
yolları kesişen Cumhurbaşkanı ile de 15 dakika kadar görüşmüştü.
Daha sonra Cumhurbaşkanı’nın Başkanlık törenine davet edilince,
telefonla süreç üzerine sohbet etmiştik. Küslüğüne rağmen, Ankara’ya törene
katılma kararı almıştı sonuçta. Uzun uçak yolculuğu yıpratıcıdır, sevmiyor;
zaten bir de kulak sorunu yaşadı. Türkiye’den çok davet alıyor, özellikle
bilimsel kongrelerde Sancar’ı görmek, dinlemek, tartışmak, sohbet etmek,
ağırlamak istiyorlar. Şüphesiz ki hepsine gitmesi mümkün değil, ama bir iki
önemli büyük kongrede bizim bilimcilerle buluşması iyi olur diyorum ona. Mesela
bir kongrede Nobel’den sonra kendi alanındaki gelişmeleri ve son yaptığı
çalışmaları anlatabilir. Sancar, Türkiye’de bilim insanlarını motive edici,
tetikleyici bir karakter, buna ihtiyaç var. Türk bilim insanları
laboratuvarında araştırmalarına sık sık misafir oluyor, üst düzey katkıda
bulunuyorlar. Onlardan çok memnun. Bu konuyu sonra yazacağım.
Sancar tam bir temel bilimci. Laboratuvardaki çalışmaları her
şeyden daha önemli. Sürdürdüğü bilimsel çalışmalarından alacağı olumlu sonuç
kadar kendisini mutlu edecek başka bir şey yok. İnsanlığa hizmet ve Türk’ten,
bir Atatürk Cumhuriyetçisinden dünyaya katkıyı çok önemsiyor. “Şurada kaç yıl daha çalışabilirim,
üretebilirim ki” diyor. 72 yaşında. İnşallah sağlıklı çok uzun süre bilimsel çalışmalarını sürdürür!
Laboratuvarında işler mükemmel gidiyor! Nelerle uğraştığı konusu sonraya...
Önce
Anıtkabir
Havaalanından Büyük Ankara Oteli’ne 12’de
vardığımda resepsiyondaki beyler telefon ediyor Sancar’a. Beklerken çevreme
bakıyorum, bir iki kişi hareketli, şöyle
oturun Orhan Bey.. Sancar’ın koruması ve şoförü. Cumhurbaşkanlığınca tahsis
edilmiş. İlişkileri düzenleyen Cumhurbaşkanı Bilim Başdanışmanı Davut Kavranoğlu.
Aziz 5 dakikada aşağı iniyor, bir köşede sohbete
dalıyoruz. Geleli bir kaç saat olmuş. Günü programlıyoruz. Önce Anıtkabir’e
gideceğiz. Ankara sıcak; Sancar’ın üzerinde önü boğaza kadar düğmeli, ince siyah
bir mont var. Ben de ceketliyim, Anıtkabir ziyaretinden sonra çıkartırız diyor.
Anıttepe’ye yollanıyoruz. Aslanlı Yol’dan gireceğiz. Kontrol var arabalara, koruma
pencereden “Cumhurbaşkanlığı” diyor, yollar hemen açılıyor.
İniyoruz ve Aslanlı Yol’dan yürümeye
başlıyoruz...
***
Anıtkabir’in merdivenlerinden
tırmanıyoruz, yeniden çevreye bakıyorum, doğal bir kalabalık var, içeri
giriyoruz, saygı sırasında kadınlar gençler çocuklar erkekler... Kadınlar
özellikle çocuklarını Aziz Hocanın yanına itip resim çektiriyorlar. Kim bilir
belki Aziz hocadan bir şeyler bulaşır düşüncesini okuyorsunuz yüzlerinden.
İnşallah! Selfi çeken çekene!
Ata’nın huzurundayız. Dua ediyor, bir
fatiha kahramanın canı için! Bir minnet borcu olarak.. Bir doktor tanımıştım, Atatürk’e ödenecek borç, kendi işini,
mesleğini Atatürk kadar iyi, hatta daha da iyi yapmaktır, ben de bunu hedef
olarak koyarım kendime, diyordu. Aziz de işinin en iyisini yaptı ve
Atatürk’e ve ülkesine borcunu ödedi diye düşünüyorum. Atatürk sevgisinin
aslında en somuta dönüşmüş hali diye düşünüyorum: İşinin en iyisini yapmak!
Cehaleti yenmiş, bilgili toplumun tanımı olabilir bu!
Kalabalığı, fotoğraf meraklılarını ve
Sancar’a övgüleri yararak, galerilere yöneliyoruz. Bir Anıtkabir sorumlusu
subay bize eşlik etmeye başlıyor. Hedefimiz Sancar’ın Nobel Madalyası’nın
sergilendiği galeri. Biliyorsunuz, madalyayı Atatürk’e, Anıtkabir’e hediye
etmişti. Galeride yeri hazırlanmış, nasıl sergileneceği tasarlanmış, Aziz Hoca
açılış töreninin 19 Mayıs’ta yapılmasını istemiş ve 2016 19 Mayısında
Cumhurbaşkanı ve Genel Kurmay Başkanı’nın da katıldığı törenle madalya ziyarete
açılmıştı.
Sancar, bu madalyayı Atatürk’e, Atatürk’ün silah arkadaşlarına ve cumhuriyeti kuranlara
vefa borcumu ödemek için hediye ediyorum, demişti törende.
Neden Anıtkabir’e hediye ediyorsunuz
sorusuna da, bu Nobeli ülkemin gençlerine
adıyorum, bu Atatürk’ün ve Cumhuriyetin madalyasıdır, madalyayı Ata adına aldım, Ata’ya aittir ve yeri de Ata’nın
yanıdır, demişti.
İki yıl önceki törenden sonra, Anıtkabir’i
ve madalyanın bulunduğu galeriyi gezmemişti. Bunu “orayı görmedim” sözleriyle
dile getirdi. Tabii tören başka, sonradan sivil olarak gidip görmek başka..
Oraya doğru yürürken, kısmi bir kalabalık da bize eşlik ediyor. Normal bir
Pazar günü olmasına rağmen, demek ki Anıtkabir halkımızın çocuklarıyla severek
gelip dolaştığı ve zamanını geçirdiği bir yer, diye düşündüm.
Aziz Hoca, Nobel Madalyasını
Anıtkabire hediye edeceğini ilk bana
açıklamıştı. O sırada Stockholm’de Nobel ödülleri tören haftasındaydık ve Grand
Hotel’de oturmuş sohbet ediyorduk. Ne
dersin diye sormuştu, ne diyeceğim daha iyi bir yer olamazdı. Sonra bu
isteğini devlete iletmiş ve hazırlıklar başlamıştı.
İşte Galeri’ye vardık. Karşımızda özel
hazırlanmış vitrinde Sancar’ın madalyası dönüyordu. Resimler çektirdik.
Galerinin iki yan duvarı Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ve Ata zamanında eğitim
konusunda yapılanların belgeleri, haberleriyle doluydu.
Sancar “Bak, Ata’nın Gençliğe Hitabesi de orada” diye sevincini belli etti.
Atatürk, ülkenin en seçkin gençlerini yüksek öğrenim için Avrupa’ya gönderirken
“Sizi kıvılcım olarak gönderiyoruz, bir
alev olarak geri döneceksiniz” sözlerini anımsayıp Sancar’a baktım! Gerçi
geri dönmemişti ama bilimde en ileri düzeylere ulaşmıştı ve ulaşma çabalarını
sürdürüyordu.
Anıtkabir’den ayrılmadan önce İsmet İnönü’nün kabrini görmek istedi. Anıtkabir’in
bulunduğu alanın tam karşısında İnönü’nün mezar anıtını ziyaret ve canına
fatihadan sonra oradan ayrıldık.
Yarın:
Aziz Sancar’a konferans başı 45 bin dolar önerisi..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder