SAYFALAR

11 Haziran 2018 Pazartesi

Oy verme ve kampanyaların psikolojisi


10 Haziran 2018 Pazar / Bilim ve Siyaset - Cumhuriyet


Toplumu kamplara ayırma ve kendi seçmen-iktidar kampı çevresinde tutma konusunda sağ- muhafazakar parti ve liderlerin sepetlerinde temel politikalar hiç eksik olmaz. Çıkarırlar ve onları kullanırlar. Yalanlar, yanlışlar, korkutmalar cirit atar meydanlarda.
Bu haftaki Herkese Bilim Teknoloji dergisi, Prof. Nebi Sümer’in bu konuyu işleyen ilginç makalesini kapak konusu oldu: “Oy Vermenin Psikolojisi”. Muhafazakar politikacıların saldırısı altındaki tüm parti ve seçmenlerin dikkatine! Yazıdan bazı özet bilgileri yorumlayarak aktaracağım.
Kamplaştırmanın temelinde, karşındakini şeytanlaştırma, kötüleme, dahası iğrenç hatta pislik kaynağı gösterme söylemi yatıyor. Özellikle tarihten yalan yanlış örneklerin, özellikle uzun süreli bir yalan olarak muhafazakar kesimlerin bilinç altına sanki gerçekmiş gibi adeta “şırınga” edilerek verildiğini, gerektiğinde bu yalanların kampanyalarda “uyandırılarak” hayaletler gibi geri çağrıldığını görüyoruz.
Bunlardan birini anımsayın: Camilerin yıkılması! Akademisyen kılıklı bir andavallı da buna bir günümüzde ekleme yaptı ve camilerin genelev olarak kullanıldığını söyledi.
Nebi Sümer, bu tür negatif kampanyaların, gizil psikolojik süreçleri harekete geçirme eğiliminin yüksek olduğunu belirtiyor. Bir de kampanyalarda abartılı kahramanlık destanları ile seçmende anlatılan öykülerin takipçileri olduğu duygu ve düşüncesini savunarak, kitleleri de peşine takmak için çok sık kullanılır.

Neler etkiliyor?

Nebi Sümer diyor ki: “Bir parti ya da lidere oy verme, özünde seçmenin statükodan (muhafazakârlık) sosyal değişime (liberalizm) uzanan politik yelpazenin neresinde yer aldığına bağlıdır. Bununla ilgili olarak, seçmenin başta dindarlık düzeyi ve ideolojik tercihi olmak üzere, değerler sistemi, sosyal ve siyasası tutumları, kişilik özellikleri, etnik kökeni ve cinsiyeti başta olmak üzere, sosyal kimliği ve kimliklere aidiyet düzeyi gibi çok sayıda etmen oy tercihini doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler. Ancak araştırmalar altta yatan gizil (örtük) psikolojik süreçlerin de oy tercihinde etkili olduğunu göstermekte.”
Neden böyle? Çünkü oy verme davranışı aynı zamanda duygusal bir bağı da ifade ediyor, seçmen pek çok durumda rasyonel davranmıyor. Akıl geri plana ittiriliyor. Burada parti aidiyeti öne çıkıyor. “Adanmış partililer” grubunu kesseniz oyunu değiştiremezsiniz.  Çünkü kafasındaki filtre, her türlü rasyonaliteyi eler ve kendisini tek sabit düşünceye sevk eder.

Seçimleri kim belirler?

Ne zamana kadar? “Bir şekilde işler yolunda gitmez, krizler çıkar, sosyal çalkantılar yönetilemez hale gelir, genel memnuniyetsizlik artarsa, özellikle partisiyle özdeşimi çok yüksek olmayan seçmenlerin oy tercihi, eski aidiyetine yakın başka kanallara yönelebilir... Böyle durumlarda oy kaybetme korkusu yaşayan parti, genellikle keskin bir negatif kampanya ile önce taraftarlarını partisine yapıştıracak ve oyunu garantiye alacak söyleme ağırlık verir.   
Fakat, seçmenlerin tümünde partiye bağımlılık, “adanmış partili” örneğindeki gibi yüksek değildir. Dahası özel durumlarda adanmış partililer bile yan çizer.
Nebi bey seçimlerin sonucunu ise, “parti aidiyeti görece düşük, ama sandığa giderek fark yaratacağını düşünen, politik yetkinliği yüksek seçmenler”in belirlediği düşüncesinde. Bu seçmenler “kötü gidişata son vereceğine ve kendi bireysel koşullarını düzelteceğine inandığı partiye yönelir. Böyle bir durumda kampanyada moral üstünlüğü olan, umut veren, yeni bir “hava” yakalayan lider/parti avantaj kazanmaya başlar. Özellikle, bu yeni liderin önde olduğu kanaati yaygınlaşırsa hem kararsızların hem de politikayı uzaktan izleyen görece apolitik seçmelerin bu havaya katılarak sandığa yönelme olasılığı artar. Önde olduğu anlaşılan parti ya da liderin son haftada oyunu en az yüzde 2 puan daha artırdığına ilişkin bulgular mevcut.”
Sümer: “Ancak, güler yüzle, gelecek umudu vererek pozitif kampanya yapan liderlerin rakiplerden gelecek negatif saldırılara karşı hazırlıklı olması gerekir.. psikologlardan oluşan bir ekiple buna karşı konabilmeli. Liderlerin ne söylediğinden çok seçmenlerin neye inandığı inandırıldığı önemli.. Ama şu da var:   
Adayların eşit koşullarda yarışmadığı, seçmene en temel ulaşma aracı olan basının iktidardaki partiye orantısız öncelik verdiği ülkelerde bu dinamikler nasıl çalışır pek bilmiyoruz. Haksızlığın ve adaletsizliğin öfke ve kızgınlığa yol açarak, vicdani tepkiyle oy verme davranışına dönüşmesi de başka bir olasılık...”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder