4 Ocak
Perşembe / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Önceki Cumhurbaşkanı ile şimdiki Cumhurbaşkanı arasındaki son günlerde
tanık olduğumuz, birbirine en azından 90 derece zıt görüş farklılıklarını gerçi
biliyorduk, ama dışavurumu açısından da ilk kez bu kadar sert ve birbirlerini
dışlayıcı nitelikte oldu.
Bugüne kadar Gül ve RTE’nin aslında birbirlerini sevdikleri hiç söylenemez,
çok farklı düşündüklerini hep bildiler, özellikle Cumhurbaşkanlığı devir teslim
töreninde yalancı nezaketlerinin
tavan yaptığını seyrettim (bulun okuyun törendeki konuşmalarını). Gül ayrı bir
kutuptu, çevresinde hep bir toplanma oldu, ama toplum karşısında ikisi de daha
çok “kol kırılır yen içinde” gibi kaldılar.
Bu gerilime döneceğiz, önce anımsayalım:
“Yazıklar olsun..”
Gül, tartışmalı son Kanun Hükmünde Kararname’nin bir maddesinin sivillere bundan sonra da
“teröre karşı” bir ceza muafiyeti içeren cümle için, "Hukuk diliyle bağdaşmayan muğlaklık, hukuk devleti anlayışı açısından
kaygı vericidir" dedi. Türkiye’nin büyük
çoğunluğuyla benzer görüşü paylaşarak. AKP içinde de çok sayıda yetkili de
dahil...
RTE ise, peş peşe açıklamalarında Gül için “Yazıklar olsun.. birilerinin (CHP- Kılıçdaroğlu) zil takıp oynamasına vesile oldukları için..
iyi yolda değilsiniz.. yazıklar olsun.. Biz milletimizle
olan muhabbetimizi derinleştirirken bu bozgunculuk merakı nedir? Bize yakışan,
birlik olmaktır. Dayanışma içinde hareket etmektir...”
Tabii Cumhurbaşkanı bunları söyleyince, işareti alanların Gül’e neler
söylediğini burada yinelemek gerekmiyor.
RTE Gül’ü “Birlik- dayanışma içinde” olmaya çağırıyor: Bu kararname ve bu
anayasa ile Gül ve arkadaşları için boşa çağrı.. Son kararname ve Reislik Anayasasının
ülkede bugüne kadar az görünür bir dikta yapısı, Emre Kongar’ın sözüyle “paramiliter demokrasi” yarattığı açık seçik
iken.. Dahası, demokrasinin asla paramiliteri bile olamaz iken! Bu çağrı olsa
olsa, demokrasiyi birlikte katletmeye,
anayasal suç birlikte işlemeye “ortaklık” çağrısı olabilir. Daha sonra
sorgulanabilecek bir ortaklık.
Gül geri adım atmadı, ve üstelik “Partimizin
kuruluş ilkelerinden biri olan düşünce ve ifade özgürlüğüne inanan birisi
olarak, gerekli gördüğüm durumlarda görüşlerimi açıklamaya devam edeceğim" dedi.
Düşünce ve ifade özgürlüğü mü? Mahir Ünal’ın “Ak
Partili olmadığını düşünüyoruz” yanıtı duruma açıklık getiriyor.
RTE yönetiminde özgürlük durumu şöyle: Ortalıkta konuşmayacaksın, yönetimin aldığı
kararlara ters düşüyorsa topluma düşünceni açıklamayacaksın. Parti içinde
‘istişare’lerde görüşünü açıklayabilirsin, ama RTE’nin son sözüne uyacaksın.
“Uy, yoksa çizilirsin”
Partide önemli bir kesim RTE gibi düşünmüyor.
Ters düştüklerinde hemen düzeltme yapıyorlar. Uyum şart... Yoksa çizik var.
Fakat buna rağmen AKP içinde-dışında ciddi bir
muhalif toparlanma var. Otoritenin dayattığı “lideri sev”, yönetim katında zorunlu olarak kabul görürken, bunu
içine sindiremeyenler ise bu “dayatma sevgiyi” nefret gibi hissediyorlardır.
Daha önce yazmıştım: Karar gazetesi merkez. Gül de 3-4 gün önce Karar gazetesini ziyaret
etti. Davutoğlu da bu cephede. Arınç, oralara bulaşmasa ve torunla morunla
ilgilense daha iyi olur. Bu cephe şüphesiz AKP’li, ama RTE’ye, yönetime,
anlayışlara karşı. AKP içinde “muhafazakar –İslami– demokrat”
diyebileceğimiz ciddi bir muhalefet biçimlendi. Evrensel düşünüyor, aklı önde
tutuyor. RTE’nin düşünce ve uygulamalarının çoğuna, karşı fikirleri var.
Gül gibi, partinin ana kurucularından, başbakan, dış işleri bakanı,
cumhurbaşkanı olmuş bir politikacıya RTE’nin tahammülsüzlüğü ve sarf ettiği
sözler, ipleri koparmış gibi.
İpler aslında çoktan kopuk, şimdi ise resmiyet kazanıyor.
O zaman şimdi mi?
Gül ve muhalif çevrenin Reislik Anayasası’na Referandum’da evet demediğini
kestirmek zor değil. RTE haklı!
Fakat Gül, başkanlığı öngören anayasayı hiç desteklemedi. Başkanın geniş
yetkilerine karşı da frenleme mekanizmasının önemini vurguladı. RTE’nin
istediği ise şimdiki gibi neredeyse frensiz bir anayasa idi, öyleyse Gül ve
arkadaşları niye evet desinler ki!
Keşke Gül ve arkadaşları, Referandum yapılırken öne çıksalardı. Fakat nasıl
büyük bir saldırıya uğrayabileceklerini düşünmüş ve zamanlama açısından bu
saldırılara karşı koyma güçlerinin de olmadığını görmüş olmalılar.
Gül hep politika içinde oldu. Sabırlı adam. Zamanını bekledi.
O zaman şimdi mi?
Yanıt, sonraya..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder