30 Ocak Salı / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Fırat Kalkanı ve Afrin
operasyonları için “Özgür Suriye Ordusu”na (ÖSO) gereksinimi var mı? Bu soruya
verilecek yanıt, siyasi iktidarın ÖSO’ya neden neredeyse TSK’ya eşdeğer bir
statüde davrandığına da açıklık getirir.
“Evet, TSK, ÖSO
olmadan bu operasyonu yapamazdı..” yanıtı verilse, Genel Kurmay, subaylar
emekli komutanlar ne der, gülmezler mi?
Peki şöyle masum bir yanıt verilse: TSK onları öncü güç olarak kullanıyor,
askerlerimizden daha az kayıp verelim diye.. Nitekim önceki gün kayıp sayılarına göre
TSK’nın kaybı 7, ÖSO’nun ise 13! Peki
böyle bir yanıtın geçerliliğini kabul eder misiniz? Şüphesiz ki hayır!..
ÖSO’ya ne söz verildi?
Peki o halde geriye kalan seçenek, ÖSO savaşa
katıldığına göre, ona önemli bir “bedel” ödeneceğidir. Paradan, maldan- mülkten
falan bahsetmiyoruz tabii ki! Vaadedilmiş Suriye toprakları! Bizim
garantimizle! Yani onlar, kendilerine yönetim bölgelere açılması ve Şam’dan
korunmaları vaadiyle harekata katılmaktalar. Yoksa niye ölsünler!
Zaten Cumhurbaşkanı Şam ile doğrudan işbirliğini
kesinlikle reddediyor ve Esad’ı katil vb olarak niteliyor. ÖSO varken...
“Teröristlerden temizleme” meşru gerekçesinin ardına
baktığınızda, Türkiye’de tüm yurttaşların harekat hakkında sesli düşünmesini ve
söz söylemesini gerektirecek işaretler görünmektedir.
Bu işaretler Türkiye’yi ağır ve beklenmedik
zorlukların içine sürükleyebilecek yeni ciddi senaryoları doğurmaktadır.>
ABD ile “paylaşalım” senaryosu
Mesela, Türkiye BD ile de anlaşmanın yollarını arıyor.
“Biz bu işi ABD ile birlikte çözmek isteriz” sözü, bunun bir ifadesidir. Bunun
ardında ne var? Biraz ileriye yönelik ve geniş düşünürseniz, “PKK-PYD’ye silah
verme, verdiğin silahları topla” isteğinin ötesinde, ben temizlediğim bölgede ÖSO çatısı altındaki silahlı örgütlere bağlı
yönetim kurayım, sen de orada PKK/ PYD
ile özerk bir yönetim kur...” gibi bir ucube sonuca da varırsınız.
Buna ilişkin iki tutuma değinelim: Amerikalı komutan
Menbiç’den çekilmeyeceğiz, dedi dün. Ankara bu meydan okumayı kabul mu edecek,
yoksa şimdiki pozisyonu meşrulaştırmayı mı düşünecek? Orası senin burası da bizim... Cumhurbaşkanı’nın muhtarlara yaptığı
konuşmada Suriye’deki şimdi savaşılan bölgenin Misak-ı Milli içinde olduğunu
anımsatması da, bu bağlamda bize arkadaki düşünce açılımları konusunda ipuçları
veriyor:
“Neresi Misak-ı Milli? İşte şu
anda terör koridoru oluşturmak isteyenler var ya Kuzey Suriye’de işte oralar
hep Misak-ı Milli’nin içinde olan yerlerdi. Bu hassasiyetlerimizi unutmayın... Kimse orada yeni bir devlet kurma gayreti
içine girmesin, kararlılığımız tamdır. Kendini fiziki sınırlarına hapsedenler
gönül pınarlarını kuruturlarsa ondan da mahrum kalırlar. Bizim gönül
pınarlarımızı asla kurutmadık, inşallah kurutmayacağız...”
Ahmet Davutoğlu’nun kendisi yok, ama düşünceleri tam
yürürlükte... ABD ile anlaşma yapılır mı? Her şeye açık bir Türkiye dış
politikası ile karşı karşıyayız.
Peki Türkiye’ye karşı Şam ve Msokova?
Öyle ki, Suriye’nin parçalanmasının bir şekilde ciddi
olarak gündeme gelmesi söz konusu olursa, Türkiye’nin bu kez Şam + Moskova cephesini karşısında bulacağı çok
nettir. Ankara böyle bir cepheye ABD ile işbirliği ile mi karşı çıkacak?
Eğer tüm olasılıklara açık bir Suriye macerasını
düşünecek olursak o taktirde ABD ile
Rusya’nın PKK – PYD konusunda anlaşması ve Türkiye’nin yalnız bırakılarak
geri çekilmeye zorlanması a gündeme gelebilir.
***
Yoksa tüm bunlar, Suriye harekatını tırmandırarak, her
türlü farklı düşüncenin kafası kopartılacağı bir “milliyetçi şahlanma” ile bir
seçime hazırlık mı, erken veya geç?
Suriye’de geleceğin görünmediği sisli-puslu bir durum
var. Bölge ülkelerin,
Irak'tan sonra Suriye'nin de parçalanması, sırayı Türkiye'ye getirir..
emperyalizm daha ne ister?!