Hayır. O nedenle kimse birbirinin üzerinden
“FETÖCÜLÜK” siyaseti yapmasın. Ne AKP iktidarı ne AKP içindeki-yanındaki
muhalifler ne de AKP dışındaki muhalefet FETÖ’yü siyasi mücadelede bir araç,
bir güç, bir sopa, bir oy deposu, bir medya gücü vb olarak kullanabilir. Bu iş
bitmiştir.
ABD ve AB’ye bile, bu gücü Türkiye’ye karşı kullanacak
ciddi bir tarafı kalmamıştır.
40-50 yıllık, uzun yıllar boyu gerçekten çok
başarılı ve dünyada ender görülen bir dip çalışma ile Türkiye’nin her yönünü,
siyaset, ekonomi, kültür, eğitim... örümceğin ağları gibi saran bir siyasi –
dinsel hareket, bu ülkeye verdiği büyük zararlardan sonra tükenmiştir.
Bu konuya niye girdim, anlatayım.
AKP’ye
muhalefetin dayanağı
Şöyle bir retorik siyasette dolaştırılıyor:
Cumhurbaşkanı şimdi çekilse, ülkenin başında olmasa, FETÖ ile mücadele tatil
edilir ve FETÖ yeniden güçlenir.
Böyle
bir şey yok. RTE şüphesiz ki belli bir süreden sonra, özellikle 7 Şubat 2012
tarihinde Cemaatin MİT ve üzerinden Erdoğan’a yönelttiği darbe girişiminden
sonra Gülen’e karşı bir duyarlık ve mesafe geliştirdiği söylenebilir. Bu mesafe,
neyle karşılaşacağını bilmediği bir heyula karşısında önceleri ılımlı olmuş,
ancak, 17 – 25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet operasyonlarından sonra tam iki
düşmanın cephe savaşına dönüşmüştü. Askeri darbe girişimi ise, iki eski ortak
arasında kellelerin kesilmesini gündeme getiren en büyük cephe savaşıydı ve
FETÖ kellesini yitirdi. Bu ‘başarısızlık”, şüphesiz ki Türkiye’nin de kazanımı
oldu. Mahkemede hesap veriyorlar.
Yine
konuya giremedim!
Amacım, AKP içinde RTE’ye karşı güç
mücadelesine girişenlerin de, cicim aylarındaki ittifak zamanlarındaki gibi
artık Fethullah Gülen ile bir omuzdaşlığının olamayacağını, bunun da sona
erdiğini yazmaktır. Bu yazımın ana fikri bu.
Gül’ler, Arınçlar, Çelikler, dahası, (iddia
olarak belki de Davutoğulları bile), hemen hepsinin RTE’ye karşı varoluş
mücadelesinde Gülenciler bir ittifak unsuruydu, veya Gülencilerden bir araç
olarak yararlanması söz konusuydu.
En büyük ittifak 2011 yılındaki ünlü Şike
yasasında kuruldu. Gül, ilk kez bir yasayı tümüyle Meclis’e iade etti. Arınç
falan, tamam artık, bu yumuşatılmış Şike yasası bir daha Meclis’in gündemine
gelmez, bu iş bitti, demişti.
RTE’nin, ikinci Şike yasası hiç değiştirilmeden
olduğu gibi Gül’e geri gönderilsin, deyince, Arınçlar (“siyasi hayatımın en
büyük yanlışını yaptım”), Hayati Yazıcılar toparlanmış, FETÖ ile ittifak
çökmüştü.
Mesela önceki Cumhurbaşkanı Gül’ün
üniversitelere atadığı rektörlerin meşrebini şöyle bir sayıp döksek, ortalık
kırılır.
Gül,
Arınç dahil!
Fakat tüm bu atamaların meşru bir zemini vardı
ve hepsi, şimdiki Cumhurbaşkanı dahil, bu atamalarda epey ortak karar organı
olarak vardılar. Şüphesiz, hepsinin kendi için bir egemenlik – oyun alanına
sahip olduğunu da bu arada belirtelim.
Bugün mesela Gül veya Arınç, veya diğerleri
iktidara gelseler, hiç biri FETÖ’yu olumlayamaz, ondan yararlanmaz, mahkemeleri
etkileyemez, FETÖ artıklarıyla bir ittifakı söz konusu olamaz.
Bu şüphesiz ki, FETÖ konusunda en masum olan
CHP için de haydi haydi geçerlidir.
Kirli
silah meşru değil
Kirli bir silah, bir mücadele aracı olamaz.
FETÖ silahı uzun zamandır, askeri darbe girişiminden önce de çakaralmaza
dönüşmüştü. Bunu anlayamayan gazeteciler de vardı.
Şüphesiz, FETÖ ile ittifakta en çok AKP iktidarının
sorgulanacağı açık ve seçiktir.
Fakat bugünkü koşullarda, siyaset kulvarında,
dünkü gibi bir araç olarak kullanılabilecek FETÖ yoktur. Bu nedenle kimse bu
retoriği kullanmasın.
Şimdi FETÖ’cülükle suçlanan masumları ayıklamak
ve bir zamanlar pasif gönül vermişleri, masumca etkilenmişleri topluma
kazandırmak gibi bir politika vardır.
2 Ekim 2017 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder