SAYFALAR

30 Eylül 2017 Cumartesi

Dini cemaatler ile parçalanma ve yoksulluk arasındaki derin ilişki

İslam ülkeleri cemaat, tarikat vb gibi dini arkaik kuruluşlarca sarılmış durumdadır. Arkaik diyorum, çünkü varoluşlarının kökeni İslam’ın kuruluşundan başlıyor.. Bunlar yüzlerce kol ve isim halinde dal budak salmış, İslam dünyasının bütününü sarmıştır.
Bunların en büyükleri tamamen siyasileşmiş yapılardır; yani siyasi iddiaları vardır ve iktidarları ve devleti yönlendirmeyi, dahası iktidara bizzat gelmeyi anlayışlarının gereği sayarlar. Bu siyasallaşmışların en radikalleri IŞİD, El Kaide, Taliban vb gibi örgütlerdir. Savaş ve Cihat ile öne çıkarlar. Fethullah Gülen gibileri buna iyi bir örnektir. Gülen, daha başından siyasi iktidarı hedefleyen bir yapı oluşturdu ve en son geldiği nokta askeri darbe oldu.
Pek çoğu ise “yerel iktidar” sahipliği ile yetinir. Yani kendilerini yaşatacak, var edecek, parasını-ekmeğini kazanacak, yakın çevresini besleyecek irili ufaklı cemaatlerle varlıklarını sürdürür.

Demokrasi ve saydamlık sıfır

Hiç birinin şüphesiz ki demokratik bir yapıyla ilgisi yoktur. Seçim meçim kitaplarında yazmaz. Cemaat lideri, şeyhi, seyidi kendisinden sonra kimi isterse onu posta oturtur. Müritler de kabul eder. Geçen gün bir fotoğrafta gördüğümüz gibi, eğer gerçekse, kalkar, şeyhin çocuğunun sünnet edilmiş pipisini öper.
Bunların hiç birinde kişisel irade özgürlüğü yok, boyun eğdirme- eğme var. Her bireyin sahip olduğu beyin, inanç bataklığı içinde hiçleşir. Bu dini oluşumların liderleri adeta Tanrının tapulu sahibi gibi davranır, ettikleri kelam Tanrı buyruğu gibi algılanır. Bir soytarı çıkar pantolon giyenleri cehennemlik ilan eder..
Zerre saydamlık yoktur, paralar oluk oluk akar ve post sahibinin istediği gibi harcanır. Ne mürit hesap sorar ne devlet...
Bu girişti, diyeceğim başka.

Geri kalmışlık- dini cemaat ilişkisi

Bazı sosyologların ve yazarların gözünde bu “sosyal bir gerçekliktir”, olduğu gibi kabul edilmesi gerekir. Fakat genellikle yarı parçalanmış feodal yapının, yerleşmemiş ve yaygınlaşmamış ve üretici olamamış bir kapitalizmin, sanayileşememiş ve oluşmamış ve yerleşmemiş bir laiklik anlayış ve uygulamalarının, siyasetin laikleşemediğinden ve dini oy ve iktidar amaçları için kullandığından.. bahsetmezler.
Sosyal gerçeklik” mekanizmasının, emperyalizmin sömürü, yönetme ve hegemonya mekanizması olarak çalıştığına da değinmezler.
Toplumun yaratıcılığının, ekonominin üretkenliğinin neden az olduğu ve bunun toplum içindeki dini arkaik yapılaşmalarla ilişkisi, kimseyi ilgilendirmez.
Neden bugün İslam ülkelerinde terörün, parçalanmışlığın, ezilmişliğin, sömürünün şahı vardır... Bir sosyal bilimcinin veya bu konuda kalem oynatanların, bunun nedenlerini soruşturması ve toplumun arkaik yapılarıyla ve politik bağlantılarıyla ilişki kurması beklenmez mi..

Derin ilişki

Dini cemaat ve tarikatların İslam ülkelerinde yaygınlığı ile, bu ülkelerin geri kalmışlığı, Batı’nın pazarı olması, bu düzeni sürdürmede ve ortak sömürmede batı ile siyasi işbirlikçilik ve iktidar paylaşımı içinde olması arasında birebir ilişkiyi kurmayan “ünlü”ler, muazzam alkışlarla el üstünde tutulur.
Cumhuriyete karşı Saidi Nursiler yüceltilir.
F. Gülen terör örgütü cemaatini bir arada tutan “tutkal”ın ne olduğunu bile anlamazlar.
Dahası, Cumhuriyetin başarısızlığını ilan ederler. Bundan derin bir sevinç de duyarlar: Cemaatler, tarikatler galip gelmiştir, alkış alkış alkış...

Devrimleri başarısız ilan etmek

Dahası derler ki: İşte Anadolu bu, onu hiç bir zaman anlamamıştır Kemalistler. Bu nedenle de yenilmiştir.
Kastettikleri Anadolu’nun en arkaik kültürüdür. Çünkü varlıklarını buna dayandırırlar.. Atatürk bunun yerine bağımsız, özgür düşünebilen bir milleti geçirmek ve ülkeyi dünyanın sayılı ülkelerinden birine dönüştürmek istediği için “tu – kaka” edilir.
Bence erken vaazlara kanmayın.
Tarihimizin en büyük dönüştürücüsü, devrimcisi, tüm İslam dünyasında tektir ve tüm İslam ülkelerinin esaretten kurtulması ve kötü kaderini yenmesi için de meşaleyi yakan kişidir.

Atatürk’ün devrimleri başarıya ulaşmıştır. Bunu da yazacağım.
28 Eylül 2017 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder