SAYFALAR

12 Temmuz 2017 Çarşamba

AKP “başarı efsaneleri” üzerine tartışalım



Yeniden yazılması gereken bir “başarılı iktidar” tarihi var. Buna “AKP Efsaneleri” de diyebilirsiniz. Bu “başarı efsaneleri”ne en çok da kendi yazar çizeri inanıyor. Hayır, bir haksızlık yapmak niyetim yok. Hiç mi iyi tarafı bulunmuyor sorusuna şüphesiz nesnel yanıt da verilmeli..
Ama şu efsaneler yok mu.. Bu konunun önemini geçen gün CNNTürk’de bir tartışma programını göz ucuyla izlerken tanık oldum.
Bir yandan akademisyen - yazar AKP’nin başarısını anlatırken, milli gelirin nasıl 700 milyar dolarlara tırmandığını söylüyor.
Bir diğer akademisyen de yanıt olarak, ekonominin bu kadar büyümesine bir kanıt gösteriyor ve diyor ki mesela “Türkiye’nin son 15 yılda ülkeye akan sıcak -soğuk ve yabancı paranın toplam miktarı, Cumhuriyet Tarihi boyunca giren paradan fazla..”
Bazı oranlar, sayılar, rakamlar veriyor. İktidara yakın tartışmacı diyor ki, “nasıl olur, öyle şey olamaz, ben rakamlara inanmıyorum..”
Nesnel konuşan akademisyen yanıt veriyor: “Bakın bu sayılar benim uydurudğum veya araştırma sonucu açıkladığı m sayılar değil TÜİK’in web sitesine girin, hepsini orada görürsünüz, muhatabınız ben değil, TÜİK’e soracaksınız bunları..”
Fakat derdini anlatamıyor.
Ben de yaşadım; “AKP’nin 15 yılda ekonomide yarattığı ortalama büyüklük yüzde 4,8; geçmişten bundan daha büyük büyüme oranlarına ulaştı ülke, mesela...” dediğiniz zaman, karşınızdaki yandaşların hiç biri bunu kabul etmeye yanaşmıyor.
Yani, ya tam bilgisizlik veya bilerek yalan söyleyerek göz boyama var.
Ekonomide gerçekler ve doğrular: Önümüzdeki 20 ay içinde başlı başına üzerinde durulması, açık seçik anlatılması gereken bir “efsane”.

“ve Kalkınma Partisi”

AKP’nin adındaki “Adalet” sözcüğü düşeli kaç yıl olduğu tartışılıyor, hele hele son yaşadıklarımızdan sonra, partinin adı “ve Kalkınma Partisi” olarak kalmış durumda. Şimdi bu “Kalkınma” üzerine sahne ışıkları çevrilmeli.
Mesela 412 milyar dolar dış borcu var bu ülkenin.. Bu milli gelirin yüzde 49’u.
Bu ne demek? Biz ülkede bir büyüme yaratmışız, ama bu 700 milyar dolarlık hacmin yarısı “dış borç”. El parası! Tamam borçlu olmayan ülke mi var, diyeceksiniz, haklısınız, ama
*milli gelirinin yarısı borç ve siz en borçlular liginde başa güreşiyorsanız,
*bu borçla büyük bir katma değer üretememişseniz,
*ekonominiz Suriyelilerin dörtte üç daha ucuz emeğine muhtaç kıvranıp duruyorsa,
*ihracatınızı giderek ülke içinde emeğin daha ucuza çalıştırılmasıyla yani daha büyük bir sömürüyle sürdürebiliyorsanız
*ileri teknolojinin payı hala yüzde 3,5 gibi komik bir rakamda çırpınıyorsa..
...eee dur bakalım, bu film, Türkiye’nin geçmiş ekonomi tarihinde çok sık seyredildi, dersiniz. Ne zaman büyük kriz? Daha yoksullaşma? Ekonomide zayıflığımızı bahane ederek ülkeye ipotek koyma?

Saray’ın masrafı  ne kadar?

Evet zengin ülke değiliz, ama iktidarın yaşam tarzı, harcamaları vb tam Beyaz Saray gibi. Saray’ın tam maaş ödemeleriyle birlikte bu yoksul ülkeye maliyeti nedir? Cumhurbaşkanı’nın bir kente gitmesinin maliyeti? Sarayş’ın maliyeti ile asgari ücret, orta gelir vb arasında ne kadar mesafe var?
Alman ile, Avusturya, Fransa, İskandinav gibi yönetimlerin harcamaları ile bizim yönetimlerin harcaması arasındaki fark nedir?
Hesap sorulamayan, hesabı kitabı milletin önüne serilmeyen bir yönetim olabilir mi?
“Adalet” arayışı çok kapsamlı bir bir konudur. Mesele, gördüğümüz koca koca inşa edilen “adaletsizlik sarayları” kapsamını çok aşar. Acaba bu saraylar inşa edilmeden önceki binalarda adalete dağıtımları nasıldı?
Adalet, yönetimlerin hesap verebilirliği ile yakından ilişkilidir anı zamanda.
Hak ve hukuk dağıtımı...
Hele hele haklar konusuna girerseniz, dağ gibi sorunlarla karşılaşırsınız. Eğitimden girer, kadınların durumlarından çıkarsınız.
Yazılacak iş çok.  Haydi hayırlısıyla herkes tutsun gerçeklerin ucundan...

Bir aydınlanma seferberliği yaşayalım..
11 Temmuz 2017 Salı / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder