Cumhurbaşkanı “Adalet Yürüyüşü”ne sonunda cepheden saldırdı ve Anayasa’nın
138. Maddesini anımsatarak, yargıya, “yargı
süreçlerine müdahale edilmez, yarın bir
gün yargı sizi de çağırırsa şaşmayın” dedi. Bu şüphesiz ki hedef
göstermektir.
Son 10 yılda hem kendisi hem de neredeyse tüm mensuplarının, yargı
süreçlerini hallaç pamuğu gibi atan müdahalelerine sahne oldu. Hepsi kayıtlı.
Cumhurbaşkanı’nın yargıya müdahale sicili dopdolu.
Ama o iktidar, kendisi müdahale edebilir.
Anayasa Mahkemesi dahil tüm mahkemeleri karar ve uygulamalarından dolayı
eleştirebilir, FETÖ’cü mahkemeleri savunabilir, tüm bu konuda tek hak sahibidir.
Adalet aramak da neymiş. Adaleti mahkemeler dağıtır; verdikleri kararlar
dağıtılan adalettir, bunu olduğu gibi kabul edeceksin!
Ama hangi mahkemeler? Eskileri değil.. onlar tu kakaydı, iktidarın istediği
adaleti dağıtamıyor ve yerden yere vuruluyordu.
Şimdi ise tüm yargı yapısını tepeden tırnağa yeniden kurdu, tüm yargı adeta
tam “güven” altında.
“Gel bakalım Kılıçdaroğlu!”
Bu mahkemelerin verdiği kararlar doğrudur, artık tartışılmaz.
Yargıya müdahale edilemeyeceğine ilişkin, sık sık devreden çıkartılan
Anayasa’nın 138.maddesi gündeme getirilebilir artık.
İktidar yargısı kararlarına karşı hak ve adalet arayanlara, “sizi de
çağırırlar”, yani gelin bakalım yargı kararlarına nasıl müdahale edersin diye
diye yargı sopasını gösterir. Bu çağrı bile asla müdahale sayılamaz, çünkü Reis’in
doğal hakkıdır!
Şimdi düşünün: Bir savcısı soruşturma açıyor, polislerini gönderiyor,
Kılıçdaroğlu ve yaka paşa karakola ifade vermeye götürülüyor!
Tehdit aslında bu! Bunu yapacak koşullar olsaydı keşke diye, yanıyor
olabilirler.. Ama Enis’in tutuklanmasıyla bu yolda bir adım atıldı. Adım adım
kurguladıkları böyle bir ülke...
Büyük Yürüyüş’le yeni süreç
Kılıçdaroğlu, yapılabilecek en iyi eylem biçimini seçti. Mesele Enis
Berberoğlu’nun mahkumiyeti konusunu, adalet konusunu bile çoktan geçti.
Bu “Adalet Yürüyüşü” ile aslında, 2019 yerel, genel ve cumhurbaşkanlığı
seçimlerine kadar devam edecek yeni bir süreç başladı. Eğer bu süreç bu şekilde görülmez ve planlanmazsa 2019
Kasımında yüzüstü kalınır.
İktidar mensupları şimdi sonuçlarını kestiremedikleri Büyük Yürüyüş
konusunda ikircikli ve endişeliler.
Cumhurbaşkanı yargıya adeta davetiye çıkarmasının nedeni bu.
Başbakan “hızlı trene binselerdi” diyerek
aşağılamaya çalışıyor.
“Adaletçileri”, hakkı hukuku
mahkemede arayacaklar, sokakta değil, diyor. Sanki hak ve hukuk gözetecek bir
mahkeme kalmış gibi!
Bir başkası, bu işler Meclis’te
halledilir, oraya gelin buyuruyor.. Sanki Meclis’te halledilebilecek bir
durum varmış ve olabilirmiş gibi..
Bugüne kadar muhalefeti Meclis kapanına sokup sindirdiler. Meclis ile
iktidar yapısı arasında zerre fark yok.
En çok korktukları sokak. Barışçı bir şekilde, girilen dikta koşullarını
halka anlatmak. Giderek “sosyal adalet”, eşitlik, eğitim vb çeşitli kanayan
yaraları kapsayan temel sorunları doğrudan halka anlatan geniş konruları
kapsamalı. Meclis’i terk etmeden, ama Meclis için kapanmadan, daha çok sineyi
milletle hareket etmeli.
Ve 2019’a kadar ay be ay planlanmış bir strateji dahilinde..
KİTAP: MUSTAFA KEMAL’İN İSYAN MUHTIRASI
Kerem Çalışkan çok başarılı bir
kitapla karşımızda. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı öncesi, Osmanlı subayı olarak
Birinci Dünya Savaşı’nda cephelerde savaşırken, bir yandan da İttihat Terakki’nin
Alman ittifakıyla ülkeyi batıran politikalarına karşı duruşunu ve önerilerini
ele alan süreci anlatıyor.
Kitabın odağında 20 Eylül 1917’de Mustafa Kemal’in Doğu Cephesindeyken
İttihatçılara yazıp gönderdiği adeta Muhtıra niteliğindeki mektubu var. Ata,
zor koşullara isyan edip oradan bir Kurtuluş çıkarma çabası içinde ve Enver
Paşa’ya ve hükümete meydan okuyor. Ata’nın Vahdettin ile Almanlarla ilişki ve
değerlendirmeleri, Almanların nasıl kendi çıkarları için Enver’i kullandığı...
Çok şey öğreneceksiniz. Tabii en önemlisi bir büyük lideri, bu Muhtıra ile
Kurtuluş’a yürüyüşünü..
18 Haziran 2017 Pazar / Bilim ve Siyaset
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder