Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “Adalet Yürüyüşü” iktidarın sinirlerini germeye
başladı. Cumhurbaşkanı’nın “hükümetin
lütfu ile yürüyorlar” sözü ilginçtir. Tıpkı yargıya müdahale ediyorsunuz, sizi de çağırırlar, ifadesi gibi..
Üst üst yapılan açıklamalar iktidarın yürüyüşçülere karşı kıpır kıpırlığının
işaretleri.. Ne yapsak da buna bir son versek düşüncesi gezinip duruyor.
Özgürlüklerin sınırı, diğer kişi özgürlüklerinin sınırında biter, örneği çok sık
kullanılır. Bu yanlıştır, sadece yasalarda kayıtlı olmayan özel durumlar için
düşünülebilecek bir kıyaslamadır.
Özgürlüklerin sınırını sadece anayasalar, yasalar belirler. Diyelim bir
ülkeyi yönetenin özgürlük anlayışı dar, sınırı çok ince ise, hapşırmayı bile
kendi özgürlüğüne bir sataşma / saldırı olarak görebilir.
Özgürlüğü lütfetmek
Bu nedenle herkesin sınırını belirleyecek olan, herkese eşit uzaklıkta
olması gereken yasal ve anayasal özgürlüklerden bahsedebiliriz ancak. Ama
biliyoruz ki, yöneticiler anayasal özgürlükleri ve hakları da kendi
anlayışlarına göre yorumlayabilmekte ve ak ile kara tablosu ortaya
çıkabilmektedir.
Hele bir ülkenin yönetimi yargı gibi kurumları tamamen denetimi altında
tutuyorsa, tüm ülkede anayasal yerine, yönetimin özgürlük anlayışı ve sınırları
geçerli olur.
Yönetim anayasal bir hakkın
kullanımını, kendilerinin bir lütfu olarak görür. Lütfun da bir sınırı vardır, sabır
devreye girer, her sabrın da bir sonu vardır.
Bakalım uzun yürüyüş boyunca neler yaşayacağız.
“İktidar Yürüyüşü”
Yönetimin sinirliliği, yürüyüşün toplumdan destek bulmasıyla ilişkilidir,
diyebiliriz. Yürüyüş, Referandum’un Hayırcı güçlerini canlandırdı. Daha doğrusu
bu güçlerin canlı ve ayakta olduğunu anımsattı.
Kendiliğinden oluşan Hayır “cephesi”nin önümüzdeki seçimlere kadar uzun
ince bir yolu var.
Dünkü yazımda Adalet Yürüyüşü’nün bu bakışa sahip oması gerektiğini
belirtmiştim.
Adalet Yürüyüşü’nün, bir “İktidar
Yürüyüşü” kapsamında düşünülmesi gerekir. Bunun bir işaret fişeği.
Şunun şurasında yerel seçimlerin yapılacağı Mart 2019’a 20 ay kalmıştır.
Başarı ancak yoğun bir emek, müthiş bir çalışkanlık, çok iyi bir strateji
ile kazanılablir.
Ağacın altına yatıp armudun ağzına düşmesini bekleyenlerin bulabileceği hiç
bir şey yoktur. Zaten “kurulu partilere” bir tepki ve tabanda yeni arayışlar
var.
20 aylık programınız varz mı?
Kılıçdaroğlu, yeni bir dil ve çıkış yakaladı.
Bu ancak 2019’a yönelik genel bir programın ve stratejinin parçası olursa
kalıcı olabilir; Adalet Yürüyüşü ile iktidar yürüyüşü bütünleştirilmeli. Umarım
Partinin içinde, kenarında, dışında örgütlü olarak bu planlama üzerinde kafa
yoranlar vardır.
Yürüyüş, Maltepe cezaevinde veya bir başka yerde yüzbinlerce kişinin
toplanmasıyla biterse, enerji boşa savrulmuş olur. Yürüyüş, bu anlamda bir
enerji toplama olmalı; önce 20 aylık arkasından bir 7 aylık daha yoğun emekle
birleşmeli. Bir deşarj hali güç gösterisi hali yanlış olur.
Yerel seçimler belki de hepsinden önemlidir.
Referandum’da 17 büyük şehir hayır demiştir.
Herhalde akla gelen ilk şey, bu 17 kenti iktidarın elinden kesin almak ve
bunlara yenilerini eklemektir.
17 kentlik atlama çıtası
Önünüzde 17 kenti almak gibi bir doğal bir “başarı çıtası” var.
Üzerinden atlayabilecek misiniz?
Bunu nasıl yapacaksınız? Geçen yerel seçimlerdeki yanlışlıklar gibi mi? Son
anda mı? Tüm bu kentler için umut verici plan ve programlarınız ve çalışma
yöntemleriniz ne zaman hazır olacak? Bence yol boyunca bunları tartışsanız iyi
olur!
Milletin önüne yeni bir umut koyun, öyle ki iktidarı katbekat aşsın!
“Sonandacı” olmayı sona erdirin
önce..
Siz ilerledikçe, iktidarın önünüze
çıkartacağı engeller olacak.
Unutmayın ki, seçimlerde her türlü manipülasyonun yapılacağı bir dönem
başladı.
Dün buna ihtiyaç duymuyorlardı..
Ama ilk hazırlıklarını Referandum’da yaptılar. Şimdi daha büyük bir örgütlü
hazırlık dönemine girdiklerini, siyaset bilen herkes farkındadır..
19 Haziran 2017 Pazartesi / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder