SAYFALAR

21 Haziran 2017 Çarşamba

İktidar yürüyüşü: 20 aylık dönem için düşünceler

Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “Adalet Yürüyüşü” iktidarın sinirlerini germeye başladı. Cumhurbaşkanı’nın “hükümetin lütfu ile yürüyorlar” sözü ilginçtir. Tıpkı yargıya müdahale ediyorsunuz, sizi de çağırırlar, ifadesi gibi.. Üst üst yapılan açıklamalar iktidarın yürüyüşçülere karşı kıpır kıpırlığının işaretleri.. Ne yapsak da buna bir son versek düşüncesi gezinip duruyor.
Özgürlüklerin sınırı, diğer kişi özgürlüklerinin sınırında biter, örneği çok sık kullanılır. Bu yanlıştır, sadece yasalarda kayıtlı olmayan özel durumlar için düşünülebilecek bir kıyaslamadır.
Özgürlüklerin sınırını sadece anayasalar, yasalar belirler. Diyelim bir ülkeyi yönetenin özgürlük anlayışı dar, sınırı çok ince ise, hapşırmayı bile kendi özgürlüğüne bir sataşma / saldırı olarak görebilir.

Özgürlüğü lütfetmek

Bu nedenle herkesin sınırını belirleyecek olan, herkese eşit uzaklıkta olması gereken yasal ve anayasal özgürlüklerden bahsedebiliriz ancak. Ama biliyoruz ki, yöneticiler anayasal özgürlükleri ve hakları da kendi anlayışlarına göre yorumlayabilmekte ve ak ile kara tablosu ortaya çıkabilmektedir.
Hele bir ülkenin yönetimi yargı gibi kurumları tamamen denetimi altında tutuyorsa, tüm ülkede anayasal yerine, yönetimin özgürlük anlayışı ve sınırları geçerli olur.
 Yönetim anayasal bir hakkın kullanımını, kendilerinin bir lütfu olarak görür. Lütfun da bir sınırı vardır, sabır devreye girer, her sabrın da bir sonu vardır.
Bakalım uzun yürüyüş boyunca neler yaşayacağız.

“İktidar Yürüyüşü”

Yönetimin sinirliliği, yürüyüşün toplumdan destek bulmasıyla ilişkilidir, diyebiliriz. Yürüyüş, Referandum’un Hayırcı güçlerini canlandırdı. Daha doğrusu bu güçlerin canlı ve ayakta olduğunu anımsattı.
Kendiliğinden oluşan Hayır “cephesi”nin önümüzdeki seçimlere kadar uzun ince bir yolu var.
Dünkü yazımda Adalet Yürüyüşü’nün bu bakışa sahip oması gerektiğini belirtmiştim.
Adalet Yürüyüşü’nün, bir “İktidar Yürüyüşü” kapsamında düşünülmesi gerekir. Bunun bir işaret fişeği.
Şunun şurasında yerel seçimlerin yapılacağı Mart 2019’a 20 ay kalmıştır.
Başarı ancak yoğun bir emek, müthiş bir çalışkanlık, çok iyi bir strateji ile kazanılablir.
Ağacın altına yatıp armudun ağzına düşmesini bekleyenlerin bulabileceği hiç bir şey yoktur. Zaten “kurulu partilere” bir tepki ve tabanda yeni arayışlar var.

20 aylık programınız varz mı?

Kılıçdaroğlu, yeni bir dil ve çıkış yakaladı.
Bu ancak 2019’a yönelik genel bir programın ve stratejinin parçası olursa kalıcı olabilir; Adalet Yürüyüşü ile iktidar yürüyüşü bütünleştirilmeli. Umarım Partinin içinde, kenarında, dışında örgütlü olarak bu planlama üzerinde kafa yoranlar vardır.
Yürüyüş, Maltepe cezaevinde veya bir başka yerde yüzbinlerce kişinin toplanmasıyla biterse, enerji boşa savrulmuş olur. Yürüyüş, bu anlamda bir enerji toplama olmalı; önce 20 aylık arkasından bir 7 aylık daha yoğun emekle birleşmeli. Bir deşarj hali güç gösterisi hali yanlış olur.
Yerel seçimler belki de hepsinden önemlidir.
Referandum’da 17 büyük şehir hayır demiştir.
Herhalde akla gelen ilk şey, bu 17 kenti iktidarın elinden kesin almak ve bunlara yenilerini eklemektir.

17 kentlik atlama çıtası

Önünüzde 17 kenti almak gibi bir doğal bir “başarı çıtası” var.
Üzerinden atlayabilecek misiniz?
Bunu nasıl yapacaksınız? Geçen yerel seçimlerdeki yanlışlıklar gibi mi? Son anda mı? Tüm bu kentler için umut verici plan ve programlarınız ve çalışma yöntemleriniz ne zaman hazır olacak? Bence yol boyunca bunları tartışsanız iyi olur!
Milletin önüne yeni bir umut koyun, öyle ki iktidarı katbekat aşsın!
Sonandacı” olmayı sona erdirin önce..
Siz ilerledikçe, iktidarın önünüze çıkartacağı engeller olacak.
Unutmayın ki, seçimlerde her türlü manipülasyonun yapılacağı bir dönem başladı.
Dün buna ihtiyaç duymuyorlardı..

Ama ilk hazırlıklarını Referandum’da yaptılar. Şimdi daha büyük bir örgütlü hazırlık dönemine girdiklerini, siyaset bilen herkes farkındadır..
19 Haziran 2017 Pazartesi  /  Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder