SAYFALAR

9 Haziran 2017 Cuma

Dünyada “doğal tutuculaşma” süreci ve değişen dengeler


Dünyayı anlamakta zorlanıyoruz. Mesela Trump’ın küreselleşmeye aykırı politikasını, Trump’a oy verenleri, Çin’in küreselleşmeyi savunmasını... “Bakın komünist Çin, akıllara ziyan küreselleşmeyi destekliyor” diye yazılar okuyoruz, dahası batı medyasında bile..
Dünyada değişen “ekonomik dengeler”i okursak sorunu çözeriz.
Bir kaç noktaya değineceğim, ama belirteyim ki bu yazı son iki yazının devamı niteliğindedir.

Çin: Çünkü kazanıyor
1)                    Ekonomide büyük güç giderek Çin’in eline geçiyor. Dünyanın parası var ve Batının can damarı şirketleri, limanları vb  satın alıyor. Bütçesi yüz milyarlar civarında net fazla veriyor.
2)                    ABD ise yüz milyarlarca açık veriyor. Onu ayakta tutan dünyayı boğduğu dolarlar. Ana değişim aracı. Küreselleşme sürecinde ABD’li şirketlerin üretim üslerini ucuz ülkeler kaydırdılar. Rekabet güçlerini böyle ayakta tutabildiler.
3)                     Dolayısıyla küreselleşmeden kim kârlı kim zararlı çıktı meselesi, iki ülkenin bugünkü konumlarını belirliyor. Çin büyük kârda. ABD zorda. Basit denklem bu.
4)                    Bu nedenle Çin küreselleşmeyi savunuyor ve geliştirilmesini istiyor. Bu süreçte, teknolojik olarak da büyük kazançta, 20 yıl gibi çok kısa bir sürede, ileri teknoloji ve bilim ülkesi de oldu ayrıca.. ABD ise kısıtlamaların peşinde, küreselleşme oyununu- koşullarını kendi ekonomik yararlarına yönelik yeniden belirleme peşinde.
5)                    ABD “Batının jandarması” olmaktan çıktı gibi, dünyada kendi çıkarlarının jandarmalığına soyundu. NATO giderek Avrupalılaşacak gibi. Avrupa’nın “ekmek elden su gölden”, ABD’nin savunma-savaş şemsiyesi altında yaşamasının sonu.
6)                    Merkel, İngiltere ve ABD’ye tavır aldı. Frans-Almanya mihveri yeniden öne çıktı... Almanya Trump’ı Orta Doğu ve İslam dünyasını silah tüccarlığıyla karıştırmakla ve dünyayı istikrarsızlaştırmakla suçlama noktasında.

“Doğal tutuculaşma” süreci

Dünya muhafazakarlaşıyor,  kavramı veya saptaması, çok sık paylaşılan ve dünyadaki gelişmeleri kolay açıklamanın yolu oldu.
Bunun temelinde yatan, refah devletlerinin- toplumlarının tehlikeye girmesi. Ekonomileri zorluk üretiyor. Toplumlar da “refahlarını” korumaya altına almaya yöneldi, veya kaybetmeye başladıkları refahı- ekonomiyi yeniden ele geçirme çabasına, en azından daha fazla kaybeden olmamaya yöneldi. Bu anlamda bir “doğal tutuculaşma (muhafazakarlık)” söz konusu.
Bu açıdan “muhafazakârlaşma”ya sahip olduklarını kaybetmeme -savunma içeriğiyle bakmak zorundayız.
Toplumların esas korkusu, politik olarak onlara yön veren bu “koruma” isteği olunca, bunun seçimlere hızla yansıdığını görüyoruz.
Almanya’da, Fransa’da Hollanda’da İngiltere’de, ABD’de vb oy sonuçlarının temelinde bu var: “Aman bizi koru, kurda kuşa yem ettirme..”
Tabii, Batı’nın İslam dünyasına yönelik politikalarının (Ortadoğu) ürettiği köktendinci İslami terör de Batı’yı daha çok korumacı kıldı. Ne halt edeceklerini bilmiyorlar.

İktidarın ve paranın yeni sahipleri

Terör düşüncesinin mümbit topraklarından Suudi Arabistan’a yığılan silahlar ve bu ülkeye Ortadoğu’da verilen parçalayıcı ve İslam dünyasını Batı çıkarları doğrultusunda kırdırma politikası, yeni savaşları ve korkuları gündeme getirecek.
Dünyada para el değiştiriyor, ama henüz iktidar el değiştirmiyor. Daha doğrusu, yeni “para sahipleri” henüz ülkelerde olsun dünya egemenliğinde olsun, “siyasi iktidarını” kurabilmiş değil.
Mesela Çin, ekonomik ve teknolojik güçlü: henüz egemen ve dünya politikalarını belirleyen değil.
Trump, ABD’deki “yeni para” ve “yeni ekonomi”nin temsilcisi değil. Sanayi 1 ve 2, hadi biraz da sanayi 3’ten de katalım, ekonomilerinin adamı. Oysa şirketleri egemen değil.
Sanayi toplumlarının siyasetleri ve iktidarları belirliyor hâlâ her şeyi.
Oysa mesela tüm yeni ekonomi patronları, Trump’a savaş açmış durumda.
Amerikan halkı ise düşen gelirinin ve kaybettiği işinin peşinde, bunu vadeden tek insan Trump’ı bu nedenle seçti. Tutuculaştı diyebilir miyiz? Avrupa’da da benzer durum var.
Şüphesiz, koruma isteğinin doğal olarak ötekileştirmeleri de beraberinde getireceği çok açık.

Yer yer bu analizi sürdüreceğim.
8 Haziran 2017 Perşembe  /  Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder