Bir okurum mesaj gönderdi ve “sahtekarlık tamam da, gerçekten referandum
sonucu değiştirecek ölçüde bir oy sahtekarlığı var mı” diye sordu.
Yaşadıklarımızın can alıcı sorusu bu mu? Bugüne kadar tüm seçimlerde oy
sahtekarlığı şu veya bu ölçüde yapıldı, fakat ortaya çıkan olgular, bunların
hiç birinin seçim sonuçlarını değiştirebilecek bir etkiye sahip olmadığını
gösterdiği için, “olur böyle vakalar”
denilerek yola devam edildi. Vicdanlar derin yara almamıştı.
Özellikle son seçimlerde
kurulan, Oy ve Ötesi gibi sivil toplum hareketinin yanı sıra, partilerin
sandıklar üzerinde dikkatleri ve sandık tutanakları ile YSK’nın sonuçlarını
karşılaştıran paralel sistemler, nispeten vicdanları rahatlatıyordu.
Fakat Referandumda belki de ilk
kez sandıkların siyasi ve yargısal örgütlü
bir saldırıya uğradığını görüyoruz.
Güven
sıfırlayan yargı
YSK’nın,
*seçim yasası ile ilgili bazı
maddeleri “yok” saydığını ilan etmesi, iktidar mensubunun talebi doğrultusunda
bu kararı alması.
*gösterdiği örneklerin (daha
önceki bazı kararlar ve AİHM kararı gibi) durumla asla örtüşmeyen ilgisiz
gerekçeler olduğunu görülmesi,
*YSK’nın mesela 170 bin kadar
sandık varken, neden 480 bin kadar mühür yaptırdığı, bu mühürlerin nerelere ve
kimlere dağıtıldığını açıklamaması..
Tüm bunları, sandık sonuçlarına
siyasi bir saldırının unsurları olarak değerlendirmek mümkün.
Öyle anlaşılıyor ki, sonuçların
eşite yakın çıkması ve kaybedilme olasılığının da olduğunun görülmesi üzerine,
sandıklarda örgütü bir sahtecilik, B planı olarak hazırlanmış ve devreye
sokulmuş.
YSK’nın tamamına yakını,
AKP’nin atadığı ve yargıda üst düzeyde görev almış, hatta başkanı Rize’ye çay
toplamaya gitmiş insanlardan oluşuyor. Ülkemizde yargının işleyiş örneklerini
gördükçe, inkar edilmez bir eşgüdüm net ortada.
Kazansa
bile sistem çöktü
Acaba sahtekarlık seçim
sonuçlarını değiştirebilecek boyutta gerçekleşti mi? Bu soru, sandıkların
örgütlü bir siyasi saldırıya uğramasının yanında önemini kaybetse de, yine de
şimdiye kadar ortaya çıkan olgulara bakılacak olursa, evet demek henüz kolay
değil. Bu soru ve yanıtı önemsiz kaldı diyorum,
neden?
Çünkü, ilk kez YSK kendisinin
de varlık nedeni olan seçim yasasını yok saydı! Yasa, mühürsüz zarf ve
pusulaları tamamen geçersiz sayıyor. Bu kesin emirdir.
İkincisi, YSK bu kararıyla,
yapılacak tüm seçimleri de yasal güvenceden yoksun ve her türlü oy-sandık dolandırıcılığını
adeta serbest bırakmıştır. İktidarın kaybedebileceği anda, devreye girmeye ve
yeni kararlar almaya hazır olduğunu gösteren bir YSK var karşımızda.
“Kaybetmemek
için her şeyi yaparım”
Üçüncüsü, iktidarın tutumudur.
Var olan itiraz başvurularının tüm yollarının kapalı olduğunu ısrarla
belirtmektedir. Hele Adalet Bakanı! İdari Mahkeme ve Anayasa Mahkemesi’ne adeta
talimat verir pozdadır.
Oysa, başvuruları kabul veya
reddetme işi mahkemelere aittir.
Dördüncüsü, buna yargı karar verecektir, diyebilecek kadar bir adalet ve
hukuk nosyonundan yoksun bir iktidar, kaybetmemek için her şeyi yapabilecek yapıda
olduğunu da gösteriyor. İktidardan düşmek en büyük korkularıdır ve salt bu ruh
hali bile totaliter zihniyetlerini yansıtıyor. YSK kararını bağlı olduğumuz
uluslararası mahkemelere götürülme olasılığına karşı ttumları da bu zihniyetin
parçası.
Beşincisi, bazı sözde tarafsız
kalem erbabının, bırakın bu işleri,
oturup büyük şehirlerde iktidarın kaybetmesinin zevkini çıkartın
biçimindeki mastürbasyon önerileri de, toplumda hak ve adalet arama,
yasadışılığa karşı durma ve güvenli seçim isteğini aşağılama tutumları,
toplumsal ahlakın nasıl içinin boşaltıldığını göstermektedir.
Ahlak
iflası
Mesele bir iki puan daha az
veya çok oy olmak değil, seçimlerin herkes için yasal güvence içinde
yapılmasının koşullarının var olmasıdır.
Bu köşenin temel düşüncesi hep
şu oldu: Ülkenin yönetim sistemini tamamen değiştirecek böyle bir Anayasa
değişikliği referandum ile yapılamaz. Anayasayı kabul etmeyen bir yüzde 50
oluştu.
Şimdi, bunun üzerine bir de
yasal güvencesizlik eklendi.
Diğer bir yön: Siyasal İslam’ın, zaten yıllardır
örneklerini verdiği adaletsizlik şeffafsızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk örneklerini,
şimdi bu seçimlerdeki tavrı tam bir ahlaki
bir iflası gündeme getirmesidir. Yeryüzünü, inançlılara bir ahrete
dönüştüren –Evet farzdır, hayır cehennemliktir– söylemi ile, inancı da dini de
değersizleştirmesi, başka bir ahlaki çöküştür.
Yarın: CHP....
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramı kutlu olsun!
23 Nisan 2017 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
23 Nisan 2017 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder