SAYFALAR

26 Nisan 2017 Çarşamba

Sandıklara siyasi ve yargısal örgütlü saldırı- 2



Bir okurum mesaj gönderdi ve “sahtekarlık tamam da, gerçekten referandum sonucu değiştirecek ölçüde bir oy sahtekarlığı var mı” diye sordu. Yaşadıklarımızın can alıcı sorusu bu mu? Bugüne kadar tüm seçimlerde oy sahtekarlığı şu veya bu ölçüde yapıldı, fakat ortaya çıkan olgular, bunların hiç birinin seçim sonuçlarını değiştirebilecek bir etkiye sahip olmadığını gösterdiği için, “olur böyle vakalar” denilerek yola devam edildi. Vicdanlar derin yara almamıştı.
Özellikle son seçimlerde kurulan, Oy ve Ötesi gibi sivil toplum hareketinin yanı sıra, partilerin sandıklar üzerinde dikkatleri ve sandık tutanakları ile YSK’nın sonuçlarını karşılaştıran paralel sistemler, nispeten vicdanları rahatlatıyordu.
Fakat Referandumda belki de ilk kez sandıkların siyasi ve yargısal örgütlü bir saldırıya uğradığını görüyoruz.

Güven sıfırlayan yargı

YSK’nın,
*seçim yasası ile ilgili bazı maddeleri “yok” saydığını ilan etmesi, iktidar mensubunun talebi doğrultusunda bu kararı alması.
*gösterdiği örneklerin (daha önceki bazı kararlar ve AİHM kararı gibi) durumla asla örtüşmeyen ilgisiz gerekçeler olduğunu görülmesi,
*YSK’nın mesela 170 bin kadar sandık varken, neden 480 bin kadar mühür yaptırdığı, bu mühürlerin nerelere ve kimlere dağıtıldığını açıklamaması..
Tüm bunları, sandık sonuçlarına siyasi bir saldırının unsurları olarak değerlendirmek mümkün.
Öyle anlaşılıyor ki, sonuçların eşite yakın çıkması ve kaybedilme olasılığının da olduğunun görülmesi üzerine, sandıklarda örgütü bir sahtecilik, B planı olarak hazırlanmış ve devreye sokulmuş.
YSK’nın tamamına yakını, AKP’nin atadığı ve yargıda üst düzeyde görev almış, hatta başkanı Rize’ye çay toplamaya gitmiş insanlardan oluşuyor. Ülkemizde yargının işleyiş örneklerini gördükçe, inkar edilmez bir eşgüdüm net ortada.

Kazansa bile sistem çöktü

Acaba sahtekarlık seçim sonuçlarını değiştirebilecek boyutta gerçekleşti mi? Bu soru, sandıkların örgütlü bir siyasi saldırıya uğramasının yanında önemini kaybetse de, yine de şimdiye kadar ortaya çıkan olgulara bakılacak olursa, evet demek henüz kolay değil. Bu soru ve yanıtı önemsiz kaldı diyorum, neden?
Çünkü, ilk kez YSK kendisinin de varlık nedeni olan seçim yasasını yok saydı! Yasa, mühürsüz zarf ve pusulaları tamamen geçersiz sayıyor. Bu kesin emirdir.
İkincisi, YSK bu kararıyla, yapılacak tüm seçimleri de yasal güvenceden yoksun ve her türlü oy-sandık dolandırıcılığını adeta serbest bırakmıştır. İktidarın kaybedebileceği anda, devreye girmeye ve yeni kararlar almaya hazır olduğunu gösteren bir YSK var karşımızda.

“Kaybetmemek için her şeyi yaparım”

Üçüncüsü, iktidarın tutumudur. Var olan itiraz başvurularının tüm yollarının kapalı olduğunu ısrarla belirtmektedir. Hele Adalet Bakanı! İdari Mahkeme ve Anayasa Mahkemesi’ne adeta talimat verir pozdadır.
Oysa, başvuruları kabul veya reddetme işi mahkemelere aittir.
Dördüncüsü, buna yargı karar verecektir, diyebilecek kadar bir adalet ve hukuk nosyonundan yoksun bir iktidar, kaybetmemek için her şeyi yapabilecek yapıda olduğunu da gösteriyor. İktidardan düşmek en büyük korkularıdır ve salt bu ruh hali bile totaliter zihniyetlerini yansıtıyor. YSK kararını bağlı olduğumuz uluslararası mahkemelere götürülme olasılığına karşı ttumları da bu zihniyetin parçası.
Beşincisi, bazı sözde tarafsız kalem erbabının, bırakın bu işleri, oturup büyük şehirlerde iktidarın kaybetmesinin zevkini çıkartın biçimindeki mastürbasyon önerileri de, toplumda hak ve adalet arama, yasadışılığa karşı durma ve güvenli seçim isteğini aşağılama tutumları, toplumsal ahlakın nasıl içinin boşaltıldığını göstermektedir.

Ahlak iflası

Mesele bir iki puan daha az veya çok oy olmak değil, seçimlerin herkes için yasal güvence içinde yapılmasının koşullarının var olmasıdır.
Bu köşenin temel düşüncesi hep şu oldu: Ülkenin yönetim sistemini tamamen değiştirecek böyle bir Anayasa değişikliği referandum ile yapılamaz. Anayasayı kabul etmeyen bir yüzde 50 oluştu.
Şimdi, bunun üzerine bir de yasal güvencesizlik eklendi.
Diğer bir yön: Siyasal İslam’ın, zaten yıllardır örneklerini verdiği adaletsizlik şeffafsızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk örneklerini, şimdi bu seçimlerdeki tavrı tam bir ahlaki bir iflası gündeme getirmesidir. Yeryüzünü, inançlılara bir ahrete dönüştüren –Evet farzdır, hayır cehennemliktir– söylemi ile, inancı da dini de değersizleştirmesi, başka bir ahlaki çöküştür.
Yarın: CHP....

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun!
                                         23 Nisan 2017 Pazar  / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder