Epey bir süre “iç politika” üzerine
yazmaktan kaçınıyorum. Bir sisipos öyküsü içinde gibiyiz bizler. Bunun yerine
zihinleri (ben dahil!) küresel ve yerel konulara yoğunlaştırmaya çalışıyorum:
Ama katliam alıp başını giderken acaba neyin ne anlamı olabilir!
Yine
birlik ve beraberlik mesajları tepeden aşağı, “psikolojik terapi” niyetine. Diz çöktüremeyecekler, kaynağında
kurutacağız... Ama can acısına ve korkusuna yararı sıfırdır! Tıpkı artık
tüm terör kurbanlarına otomatik dağıtılan “şehitlik” unvanı gibi, psikolojik
tedavi, tabii kabul edersen.
İktidar diyelim ki samimi, hepimizin
tehlikeye karşı birleşmesini istiyor. Diyelim ki “millet tepkisi” istiyor. Ülke
tepkisi.
Ülke (iktidar deyin aynı zamanda) gerçekten de zor baş edilecek bir terör saldırısı ile karşı karşıya.
Bakın çok namuslu yazıyorum, gerçekleri masaya koyarak ve kabul ederek. Bu
köşenin namusu, analiz yöntemi, nesnel verileri dikkate almaktır. Terörle baş etmek
zordur. Hele kaynaklarıyla savaş halindeyseniz. Orada savaşıyorsunuz, burada
vuruyor sizi.
Terör, bin bir yöntem ve kılıkla planladığını
yapar. Siz diyelim ki önlem aldığınız, hiç bir önlem çok daha alçakça bir başka
terör saldırı planını önlemeyebilir. Bunu kabul etmeliyiz. Haksızlık
yapmayalım.
Tamam
birlik te, bunlar ne?
Peki de, milleti birlik beraberliğe
teröre karşı birlikte duruşa çağırıyorsunuz.. Doğru olan bu. Tabii ki!
Ama öte yandan etekleriniz altındaki
silahşörleriniz, medyada, sosyal medyada nefret saçıyor. Ne üzerinde birleşme?!
Terör saldırılarında bile kamplaştırma hadsiz hesapsız sürüyor.
Bir düşünce paylaşıyorsunuz, beyni var mı
yok mu anlaması zor bir sürü, bin bir küfür ve ahlaksızlıkla üzerinize geliyor.
Katil sürüsü gibi. Yarın bir terör
saldırısı elemanlığına hazırlanıyor baksanız..
Şuna bakın!
Kendini bilmezlerden oluşan bir grup,
Nobel Baba’yı temsilen öldürüyor. Neymiş? Nobel Baba ve Yılbaşı kutlamalarının
“bizim kültürümüzle” ilişkisi yokmuş..
Noel
Baba senden önce vardı
Sen yokken Nobel Baba bu topraklarda
vardı. Anadolu kültürünün bir parçası! Bu toprakların çocuklarından pek çoğu Müslüman
değil. Bu nefret suçu ne?! Tabii ki isteyen Nobel’i kutlayacak! Sen Hristiyan
ülkede namaza çağrı yapıyorsun! Engellense kıyameti kopartırsın! Utanmak yok
mu! Bu nefret suçu ve cinayete teşviki soruşturacak bir savcı var mı?
Düşünün, Diyanet ki, son Cuma hutbesinde,
yılbaşı eğlenceleri için “Yeni bir yılın ilk saatlerinin başka
kültürlere, başka dünyalara ait yılbaşı eğlenceleriyle israfa dönüştürülmesi ne
kadar da düşündürücüdür.”
Yılbaşı ile Noel de ayrı üstelik!
Dünyanın her milleti ve bu toprakların on milyonlarca Müslümanı kutlar
yılbaşını. Çocukluğumda, en değme Müslüman çevrede büyüdüm. Yılbaşları bir
eğlence kültürü olarak yaşandı hep. İyisi kötüsüyle bir yıldönümü ve gelecek
yıl için umutlar ve dilekler paylaşıldı. Diyanet’e ne? Burası fetva mı, yoksa
hukuk ülkesi mi?!
“Başka kültürlere başka dünyalara ait”
diye fetva vermeye ne hakkın var! Sana aktarılan vergilerimizi bu ülkeyi
birbirine yabancılaştırmak, ortak kültürlerimizi parçalamak için harcıyorsun.
Ama Reina’da katliam gerçekleşince, kendini dışarı atıp hemen demeç veriyorsun:
bu katilliktir vb!
Katillik
büyütülüyor
Bu ülkede nefret büyütülüyor. Kamplaşma
ve düşmanlık büyütülüyor. Sonra, gelin birlik beraberlik! Olacak şey mi?
Ha, şunu demek istiyorsanız, evet bu koyduğumuz ölçüleri ve politikaları
kabul edeceksiniz, öyle birlik ve beraberlik sağlayacağız! Yani bu ülkenin
diğer yarısı sizin gibi düşünecek, davranacak!
Bakın, size, bugünkü terörün özellikle
cihatçı- köktendinci kanadına, Suriye’de Esad rejimini yıkacak diye sınırlarımızı
açmanıza, yurttaşlarımızın gözünüzün önünde teröriste devşirilip Suriye’ye
gönderilmesine değinmiyorum. Ülkemize, ideolojisi ve adamlarıyla yerleşmesine
göz yumduğunuzu hiç anımsatmıyorum. Şimdi bu uyuyan canavarlar katliam yapıyor.
Başından
tamamen yanlış bir Suriye politikanız bizi bu hale düşürdü, hiç
demiyorum!
Bir taraftan teröre karşı birlik
diyeceksiniz, öte yandan terör örgütü üyeliğiyle ilişkisi olmayan gazetecileri,
mesela en son Ahmet Şık’ı
tutuklayacaksınız. Cumhuriyetçileri, kantincimiz Şenol’u bile içeride
tutacaksınız.
Endazeniz ölçüsüz. Ve ülkeyi yeniden bir
bölmenin eşiğine getiren tek adam seçimini, büyük bir fırsatçılıkla dayatıyorsunuz.
Birlik isteği, yalancıktan ortada duruyor.
Eğriye
eğri, doğruya doğru!
2 Ocak 2017 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder