SAYFALAR

3 Ocak 2017 Salı

Nefret, düşmanlık ve kamplaşma büyütülürken, birlik isteği!

Epey bir süre “iç politika” üzerine yazmaktan kaçınıyorum. Bir sisipos öyküsü içinde gibiyiz bizler. Bunun yerine zihinleri (ben dahil!) küresel ve yerel konulara yoğunlaştırmaya çalışıyorum: Ama katliam alıp başını giderken acaba neyin ne anlamı olabilir!
 Yine birlik ve beraberlik mesajları tepeden aşağı, “psikolojik terapi” niyetine. Diz çöktüremeyecekler, kaynağında kurutacağız... Ama can acısına ve korkusuna yararı sıfırdır! Tıpkı artık tüm terör kurbanlarına otomatik dağıtılan “şehitlik” unvanı gibi, psikolojik tedavi, tabii kabul edersen.
İktidar diyelim ki samimi, hepimizin tehlikeye karşı birleşmesini istiyor. Diyelim ki “millet tepkisi” istiyor. Ülke tepkisi.
Ülke (iktidar deyin aynı zamanda) gerçekten de zor baş edilecek bir terör saldırısı ile karşı karşıya. Bakın çok namuslu yazıyorum, gerçekleri masaya koyarak ve kabul ederek. Bu köşenin namusu, analiz yöntemi, nesnel verileri dikkate almaktır. Terörle baş etmek zordur. Hele kaynaklarıyla savaş halindeyseniz. Orada savaşıyorsunuz, burada vuruyor sizi.
Terör, bin bir yöntem ve kılıkla planladığını yapar. Siz diyelim ki önlem aldığınız, hiç bir önlem çok daha alçakça bir başka terör saldırı planını önlemeyebilir. Bunu kabul etmeliyiz. Haksızlık yapmayalım.

Tamam birlik te, bunlar ne?

Peki de, milleti birlik beraberliğe teröre karşı birlikte duruşa çağırıyorsunuz.. Doğru olan bu. Tabii ki!
Ama öte yandan etekleriniz altındaki silahşörleriniz, medyada, sosyal medyada nefret saçıyor. Ne üzerinde birleşme?! Terör saldırılarında bile kamplaştırma hadsiz hesapsız sürüyor.
Bir düşünce paylaşıyorsunuz, beyni var mı yok mu anlaması zor bir sürü, bin bir küfür ve ahlaksızlıkla üzerinize geliyor. Katil sürüsü gibi.  Yarın bir terör saldırısı elemanlığına hazırlanıyor baksanız..
Şuna bakın!

Kendini bilmezlerden oluşan bir grup, Nobel Baba’yı temsilen öldürüyor. Neymiş? Nobel Baba ve Yılbaşı kutlamalarının “bizim kültürümüzle” ilişkisi yokmuş..

Noel Baba senden önce vardı

Sen yokken Nobel Baba bu topraklarda vardı. Anadolu kültürünün bir parçası! Bu toprakların çocuklarından pek çoğu Müslüman değil. Bu nefret suçu ne?! Tabii ki isteyen Nobel’i kutlayacak! Sen Hristiyan ülkede namaza çağrı yapıyorsun! Engellense kıyameti kopartırsın! Utanmak yok mu! Bu nefret suçu ve cinayete teşviki soruşturacak bir savcı var mı?
Düşünün, Diyanet ki, son Cuma hutbesinde, yılbaşı eğlenceleri için “Yeni bir yılın ilk saatlerinin başka kültürlere, başka dünyalara ait yılbaşı eğlenceleriyle israfa dönüştürülmesi ne kadar da düşündürücüdür.”
Yılbaşı ile Noel de ayrı üstelik! Dünyanın her milleti ve bu toprakların on milyonlarca Müslümanı kutlar yılbaşını. Çocukluğumda, en değme Müslüman çevrede büyüdüm. Yılbaşları bir eğlence kültürü olarak yaşandı hep. İyisi kötüsüyle bir yıldönümü ve gelecek yıl için umutlar ve dilekler paylaşıldı. Diyanet’e ne? Burası fetva mı, yoksa hukuk ülkesi mi?!
Başka kültürlere başka dünyalara ait” diye fetva vermeye ne hakkın var! Sana aktarılan vergilerimizi bu ülkeyi birbirine yabancılaştırmak, ortak kültürlerimizi parçalamak için harcıyorsun. Ama Reina’da katliam gerçekleşince, kendini dışarı atıp hemen demeç veriyorsun: bu katilliktir vb!

Katillik büyütülüyor

Bu ülkede nefret büyütülüyor. Kamplaşma ve düşmanlık büyütülüyor. Sonra, gelin birlik beraberlik! Olacak şey mi?
Ha, şunu demek istiyorsanız, evet bu koyduğumuz ölçüleri ve politikaları kabul edeceksiniz, öyle birlik ve beraberlik sağlayacağız! Yani bu ülkenin diğer yarısı sizin gibi düşünecek, davranacak!
Bakın, size, bugünkü terörün özellikle cihatçı- köktendinci kanadına, Suriye’de Esad rejimini yıkacak diye sınırlarımızı açmanıza, yurttaşlarımızın gözünüzün önünde teröriste devşirilip Suriye’ye gönderilmesine değinmiyorum. Ülkemize, ideolojisi ve adamlarıyla yerleşmesine göz yumduğunuzu hiç anımsatmıyorum. Şimdi bu uyuyan canavarlar katliam yapıyor. Başından tamamen yanlış bir Suriye politikanız bizi bu hale düşürdü, hiç demiyorum!
Bir taraftan teröre karşı birlik diyeceksiniz, öte yandan terör örgütü üyeliğiyle ilişkisi olmayan gazetecileri, mesela en son Ahmet Şık’ı tutuklayacaksınız. Cumhuriyetçileri, kantincimiz Şenol’u bile içeride tutacaksınız.
Endazeniz ölçüsüz. Ve ülkeyi yeniden bir bölmenin eşiğine getiren tek adam seçimini, büyük bir fırsatçılıkla dayatıyorsunuz.

 Birlik isteği, yalancıktan ortada duruyor. 
Eğriye eğri, doğruya doğru!
2 Ocak 2017 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder