Bu
sabah dostumdan geldi, bir musevi arkadaşından gelen “Durun Gitmeyin..”
başlıklı bir mektubu paylaştı. Ben de ender bir iş yapıp bloğumda paylaşıyorum.
Durun gitmeyin! Siz kardeşsiniz!
Herkeste
bir gitme arzusu. Dolar uçuşa geçmiş, başkanlık tartışmaları canını sıkıyor,
sınırımızda savaş, içeride terör belası, biliyorum...
Ama,
nereye gideceksin ki zaten?
Memleketin
içinde debeleneceksen, git. Şehirden sıkıldıysan, trafikteki kornalar ruhunda
çalıyorsa, asansördeki selamsız adam yüzüne bön bön bakıyorsa, damızlık bir tip
omuz atıp geçiyorsa sokakta, masandaki dosyalar çalıştığın plazanın maketi gibi
yükseliyorsa önünde, yürüyen bantta gibi hissediyorsan hayatta kendini; git.
Küçük
bir kasabaya git, yerleş. Küçül, kalabalıktan uzaklaş, ruhunu temizle.
Ama
sıkılırsan, gel.
***
Artık
Amerika’yı falan unut bir kere. Bu seçimden sonra oraya gidip anca beyaz Amerikalıların
çimlerini biçersin. Amerikalılar Kanada’ya kapağı atmak için başvuru sitelerini
çökertiyorlar yoğunluktan, senin orada ne işin var?
Meksikalılar,
Kübalılar, El Salvadorlular, Porto Rikolular işgal etmiş zaten memleketi.
İngilizcen yetmez, İspanyolcayı ana dil yapman lazım. Hintliler, Çinliler
neredeyse bir Avrupa ülkesi kadar kalabalıklar.
Sen
işini gücünü bırakacaksın da, Amerika’ya yerleşeceksin cıbıl cıbıl. Kendine
Türk arkadaş arayacaksın. Sonra sorgulayacaksın kendini, bu arkadaşımla
Türkiye’de olsak arkadaşlık eder miyim?
***
Almanya’ya
da gitme mesela. Büyük şişersin. Saat dokuz dedin mi sokakta adam bulamazsın.
Oranın düzeni bizim insanı ruh hastası yapar. Karınca gibi planlı, düzenli,
analitik olamazsın sen. İllaki kaytarmak isteyeceksin, bir kısa yol bulmaya
çalışacaksın hayatta. Almanya’da yemez bunlar.
Burada
Almancı, Almanya’da yabancı olacaksın. Kapını bir kez çalmayacak hiç bir Alman
komşun.
Anca
fazlaca gürültü yaparsan ‘Polizei’ gelecek kapına, ona dert anlatacaksın.
***
Uzak
yerlere gitme. Avusturalya misal. Ya da dünyanın en yaşanılası yeri falan diye
Yeni Zelanda’yı hedefleme. Arkanda kimse bırakmadın mı? Birine bir şey olsa,
dönüp gelemezsin. Dünyanın bir ucu dedikleri yer oralar işte. Çok medeniymiş,
çok mutluymuş insanlar. Evet öyle. Ama sen onlardan değilsin ki?
Yanında
kafanı da alıp götürdüğün için, Sydney’de bir kafede mutlu mutlu oturup ilkokul
arkadaşın Samet’in Facebook sayfasına bakacaksın.
***
Çok
soğuk yerlere de gitme. Herkesin medeniyet rüyası Kanada’ya sakın gitme mesela.
Tam on bir yıl orada kalıp dönen arkadaşıma ‘neden döndün oğlum, manyak mısın?’
deyince, on bir yılını şöyle özetlediydi: ‘çok soğuk oğlum!’
Soğuk
yere alışamazsın sen. Bizim bünyeler güneş ister. Bazen günün ortasında felekten
bir saat çalıp, güneşin alnında malak gibi duralamak ister bizim bedenler. Bir
de çay oldu mu yanında. Hele bir de senin gibi işsiz güçsüz bir dost, ömre bedel...
Kapının
önündeki 3 ton karı küremezsin sen Kanada’da. Ellerin plaza eli, bedenin
Akdeniz bedeni. Birine yaptırayım desen, Türkiye’deki Genel Müdür maaşını isterler.
Sinirlenip kürek takımı alırsın, iki kürer, sonra bakakalırsın.
***
Çok
medeni, mekanik Avrupa’da bir yer seçme Almanya dışında da. Irkçılık almış başını
gidiyor. Birinci sınıf vatandaş olamayacağın bir memlekette nasıl huzur bulacaksın?
Kara kafalar diyorlar bizim gibilere İskandinav dostlar, bilir misin?
-
Ben çipil sarışınım arkadaş, kendimi aryan ırk arasına yediririm,
-
Gider orada bir Türk mahallesine yerleşirim, Brüksel’de Burdurlular Kahvehanesinde
takılırım,
-
Biz zaten İtalyan’a benziyoruz milletçe, aralarına karıştım mı kimse anlamaz, gibilerinden
bir diyeceğin varsa sen bilirsin.
Ama
gittiğin yerde hep yabancı kalacaksın, unutma. Türk kahvesinde bir Euro’ya içtiğin
ince belli çay bile hasret kokacak.
***
İngiltere’yi
hiç düşünme. Çünkü İngiltere deyince Londra’yı düşlüyorsun biliyorum. Gofret
kolisinden hallice bir apartman dairesine, Türkiye’deki yıllık maaşının
yarısını vereceksin bir ayda. O da Londra’nın merkezinde falan değil ha, trene
binip şehre gideceğin mesafede.
Hesabını
baştan yap. Londra’nın merkezinde oturman için ya bir prensle evleneceksin, ya
da Chelsea’de top oynayacaksın. İkisi için de geç değil dersen, bilemem. Bence
para biriktireceğine antrenmanlara başla, daha büyük bir olasılık var.
Sürekli
yağan yağmurunu, hep kapalı havasını saymıyorum. Bizi bozar. Sütlü çayını içer,
içinden bir Ege türküsü söylersin.
Londra
dışını hiç düşünme sakın. Adanın digger bölgelerinde misal bir pub’a girsen
gece yanlışlıkla, kırmızı burunlu hooligan abilerin bakışlarından öyle tırsarsın
ki, bırak İngiltere’de kalmayı, Çorum Sungurlu’daki halanın evine yerleşmeyi
tercih edersin.
***
Sayacak
yer de çok, her birine takacağım kulp da.
Aslında
demek istediğim şu:
Gitmeyin
güzel insanlar, biz kardeşiz. Gittiniz mi birbirimizi özleriz. Yıldabir gelinen
tatille falan da geçmez hasretimiz.
Gerçekten öyle,gidilecek yer mi kaldı ki dünyada?Yine en iyisi bizimkisi.Tak başına takkeyi,giy sırtına cübbeyi,haydi doğru camiye...Bir de bürünecek post buldunmu arkana,değme gitsin keyfine...Ancak dikkat et,postu dikenler FETÖ cü olmasın,aman haaa...
YanıtlaSil