Dünkü yazımın sonunda
“öfkeli siyasi yazılar yerine, bugünkü durumu anlamanın köklerine devam”
demiştim. Buna ihtiyacımız var ve İki Bilge Doğan Kuban ve Bozkurt
Güvenç’in geçen cumartesi konferansları bize epey ipucu veriyor. Dün Kuban
“bugünkü sorunlarımızın temelinde Osmanlı’dan bize cahil bir toplumun miras
olarak kalması yatıyor” diyordu.
Buna bazı eleştiriler
gelmedi değil. Dahası, bir Osmanlı kahve
sakini bile sizlerden daha bilgiliydi gibi acayip bilimsel bilgiler (!)
iletildi! Tabii, geçmişimizi
kötülemeyelim benimseyelim, toplumsal yarılma ve şizofrenik toplum olmayalım diyenler
cabası. Tartışamazsak, doğruyu nasıl ortaya çıkarırız, yoksa gerçek
nedir ile ilgilenmiyor muyuz?
Evet gerçekle ilgilenmiyoruz
Kendi siyasi
programımıza, nefretimize, ideolojimize göre bir tarih yazabiliyoruz. Ortaya
güçlünün, ideolojinin dayattığı bir tarih çıkıyor. Çarpık çurpuk, iler tutar
yanı olmayan.. Bugün yapılmak istendiği gibi!
Kuban bu konuda dedi ki:
tarih, uygarca tartışarak ve gerçekleri ortaya çıkarmak amacıyla araştırılır ve
yazılır. Bizde tartışma yok,
etkileşim, arayış yok, dayatma var sadece; bu nedenle de doğru düzgün tarih
yok. Tarihimizi bizden çok Avrupalılar yazdı. Osmanlıda vakanüvisler vardı,
tarihçi yoktu.
“Yakın Geçmişe Saygı”
temalı konferansta, Kuban’ın konuya yaklaşımı şöyle: kendini uygar bilen, sanan, gören
insan, geçmişiyle düzgün, saygılı ve doğru ilişki kurabilendir, tıpkı anası
babasıyla kurduğu saygın ilişki gibi.
Saygı soyut bir kavramdır. İnsan sevdiklerine, yakınlarına saygı duyar.
Hergün şehitler uğurlanıyor, merasimler yapılıyor. Ama anavatanı kurtarmak
kurmak için gözünü kırpmadan canını feda eden yüzbinler var ve saygın toplum
kimliğinizin en önemli göstergesidir; bu insanları bir arada tutan ortak
değerdir. Çanakkale savaşını melekler kazandı diye ortalıkta dolaşırsanız, bu
değeri yok edersiniz, birlik kalmaz.
İslam Dünyasında parçalanmışlık
Toplumda tabii ki farklı görüşler olacaktır. İyi de kötü de. Bu
ying-yang bütünlüğünü ilk keşfeden Çinlilerdir. Bugün Çin Amerikalıları
geçiyor! Iyi ve kötü birliktedir, bazen biri bazen diğeri ağır basar. Bazen
toplumsal düzenlerin tıkır tıkır işlediği ve durumlar da ortaya çıkar,
olağanüstü uyum ve düzen de iyi değildir, Hitler Almanyasını anımsayın…
Kuban şüphesiz döner
dolaşır ve İslam Dünyasının içinde bulunduğu savaş, parçalanmışlık ve sefaleti
göze sokar. Bu temel sorunumuzdur. Bu dünyanın hiç birinde demokrasi, bilim ve
teknolojide büyük öne çıkışlar, hak ve özgürlükler yoktur veya büyük
eksiklikler içindedir.. Kuban, Batı egemenliğinin bu dünyayı parçalanmışlık,
savaş içinde tuttuğunu, birbirine kırdırma politikaları izlediğini söyler durur
hep. Pazar egemenliği ve sömürüsü olayı…
Daha çok şey var, ama Bozkurt Hoca’nın konuşmasına geleceğim
Perşembe yazımda.. İstanbul’un fethinden
sonra, Avrupa ortaçağının biterken İslam Ortaçağının başladığı saptamasına!
ÖNEMLİ BİR KİTAP:
Meslekdaşım, Hürriyet
yazarı Fikret Bilâ’nın ilginç
araştırmasını anımsatmak isterim: İdeolojik
Kodlarıya Kağıt Üstündeki PKK.
Bilâ, konuya çok nesnel yaklaşıyor. Öcalan’ın
liderliğindeki PKK’nın ideolojik serüvenini, kurmak istediği toplumsal düzeni
ve KCK’nın dört ülkedeki Kürt varlığını birleştirmek amaçlı bir devlet
örgütlenmesi olduğunu, belgelerle ve karşılaştırmalarla gösteriyor.
Öcalan’ın,
Marksizm-Leninizm ideolojisinden bugün vardığı “komünalizm” toplumsal düzeni
teorisinin babası Amerikalı düşünür Bookchin
olduğunu belirtirken, PKK ile arasındaki yazışmaları da yayınlıyor. Bookchin’in
“Toplumsal Ekoloji, Komünalizm ve Konfederalizm” öğretisinin Öcalan’a yol
gösterdiğini ama katı hiyerarşik disiplin ve yapısıyla da, bu tezlere ters
düştüğünü gösteriyor.
Doğan Kitaplar’dan çıkan
kitabı bilgilenerek okudum. Olayı bütünüyle anlamak için…
9 Kasım 2016 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder