“Türkiye’de
kavga beni üzüyor, gazeteler ve televizyonlar bunlarla dolu, izlemiyorum
okumuyorum..”
Aziz Sancar böyle diyor, bir üniversitede öğrencilerle
yaptığı sohbette.
Yıllardır biliyorum ki Sancar bu derin siyaset
kavgasının oldum olası ülkeye zarar verdiğini düşünüyor. Sancar ile 20 yılı
aşkın hiç siyaset konuşmadım! Bazen kıyısından köşesinden! Benim ne düşündüğü
bilir, ben de onun.. Ve ülke sevgisini bilirim ve birinci sınıf temel bilimci
özelliğine de her zaman şapka çıkartırım.
“Yaaa
demek öyleymiş..”
“Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü”
kitabımın Önsözü’nde, şöyle yazıyor:
“Siyasi
düşüncelerimizin çok farklı olduğunu her ikimizin de takdir etmesine rağmen
yakın arkadaş olduk. Bunun bir çok nedeni var. Kendi yönümden ben şunları
sıralamak isterim: Orhan iyi insandır, vefalıdır, kadirşinastır.. Bunlar bir
insanın “arkadaş” olması için yeterli özellikler olabilir. Ama bunların
ötesinde Orhan Türkiye’ye aşıktır ve Türkiye’ye her şeyden çok bilim ve
araştırma gerektiği inancındadır. Bunlar benim de temel inançlarım olduğu için,
bir çok sosyal konuda farklı olmamıza rağmen, kardeşlerim kadar severim.”
Bu önsözünü kitaba koyduktan sonra, sunuş
yazımda bu sözlerine bir gönderme yaptım: “Aziz...
aramızdaki görüş farklılıklarına da vurgu yapmış. Öyle miymiş? Zerre kadar
üzerinde durmadığım bir konu. Vurgu yaptığına göre, bir bildiği vardır!”
Bu Aziz’e attığım bir toptu! Bir de “neden bu ayrılıklar konusuna girdin...”
sorusu veya serzenişi..
Türkiye’ye geldikten hemen sonra İzmir’den aradı
ve nedenini açıkladı:
“Özellikle
yazdım. Türkiye kamplara ayrılmış ve birbiriyle konuşmayan partiler, guruplar
insanlar ülkesine dönmüş. Ben ikimizin örneğini vererek, bizi birleştiren
konularda mükemmel bir birliktelik ve işbirliği içinde olabileceğimizi, sosyal
görüş farklılıklarına rağmen birbirimizi kardeş gibi de duyumsayabileceğimizi
göstermek istedik..”
Bu açıklamadan sonra benim için mesele
aydınlanmıştı.
Aziz Sancar bir bilim insanıdır; nesnellik,
olgusallık düşünme tarzının olmazsa olmazıdır. Bu farklı “sosyal-siyasal”
konuları tartışmaya otursak, hiç şüphesiz mutlaka ortak ilkeler birlikteliği ortaya çıkar. Başka türlüsünü
düşünemiyorum! O kaçsa ben yakalarım!
“Süryani
kardeşlerim”
Aziz, bütün programlarının sabah 7.30’dan akşam
9’a kadar dolu olmasına rağmen, mesela kaşla göz arasında Mardinliler gecesine
de gitti. Bir şey daha yaptı bu arada: Bir Süryani kilisesini ziyaret etti,
biliyor muydunuz! Ta ABD’deyken, “Süryani Kadim Ortodoks Patrik Vekilliği-
İstanbul” adına yazarak Nobel ödülünü kutlayan mektubu yanına almayı unutmuştu.
Km yazmıştı? Araştırttı buldurdu ve onları ziyaret etti. Bu ziyareti ve
Mardinliler gecesini, dostum Muammer
Elveren Hürriyet’te çok güzel yazdı
Anı defterine şunları yazmış:
Aziz “Süryani arkadaşlarım dahil hep birlikte çok
güzel beraber büyüdük” diyerek, bir şükran ve vefası duygusunu dile
getiriyor ve hepsini sahipleniyor.
Aziz Sancar böyle biridir! Tüm ülkedir..
Türklüğünü vurgular, Kürt kardeşleri için de ayın duygular içindedir.
“Niye
görüşüyorsun?”
Sancar, Stockholm’de iken ve ABD’ye dönmeye
hazırlanırken daha, Cumhurbaşkanı’ndan davet aldı, “Ankara üzerinden
gidersin..” Önce ne yapacağını bilemedi. Tam o sırada, çok önemli bir
makaleleri, yayın için gönderdikleri dergiden geri çevrilmişti. Canı sıkkındı.
Editörler ve hakemler daha bir dizi araştırma yapmalarını şart koşuyorlardı.
Nobel kazanmış olması, araştırmalarının otomatik yayınlanmasını getirmiyor..
Bir an önce dönmek ve istenen çalışmaları başlatmak istiyordu.. Büyükelçilikte
konuşuyoruz, bu daveti beklemiyordu. Gideceksin dedim, destek verdim. Kendi
açımdan, Cumhurbaşkanına durmadan eleştiri getiren bir insan olarak, bu davete
bahane gösteremezdi diye düşündüm.
Hayat siyah ve beyaz arasında sürüyor. Yani gri
alanda. Başında doğum, sonunda da bitiş var.
Aziz’e eleştiri getirenler çok: Niye gidiyor? Gidiyorsa niye eleştirmiyor?
Ben bunu da bir tür yobazlık olarak
görüyorum, kusura bakmasınlar.
Bunlar farklı şeyler.
Sancar, Cumhurbaşkanıyla görüşüyor diye kendi
kişiliğinden bir şey kaybetmiyor. Pembe Köşk’e de gidiyor. Atatürk ve
Cumhuriyet diyor. Madalyasını Anıtkabir’e hediye ediyor.. Kız öğrenciler diyor.
Görüşlerini net ortaya koyuyor.
“Sağcı mı
solcu mu?”
Tüm Türkiye’yi kucaklıyor.
Kimsenin kimseye “benim gibi” niye düşünmüyor,
davranmıyor dayatmasında bulunma hakkı yok.
Cumhurbaşkanı’nın Sancar’a itibar göstermesi iyi
bir şey.
Bu itibar, gerçek bir bilim insanının, iktidar
dünyasınca da paylaşılmasını benimsenmesini sağlıyor. Tüm ülkenin paylaştığı
bir bilim insanı var karşımızda ve bunun sağlayacağı etkileşim açısından
mükemmel bir şey!
Bunu net görüyorum!
RTE’nin bilim ve teknoloji başdanışmanı Davut Kavranoğlu, Nobel aldığını
duyunca, kim diye sormuş “sağcı mı solcu mu?”
Düşünüyorum da, Kavranoğlu’nun düşüncelerinde,
böyle yaklaşımında böyle bir tabu yıkıldı mı?
29 Mayıs 2016 Pazar / Bilim ve Siyaset , Cumhuriyet, Orhan Bursalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder