Dünyada hiç bir
şeyin doğru ve olması gerektiği gibi gitmediği zamanlarda yaşarken,
İngiltere’de milletin AB’den çıkışa yönelmesi iyi bir şey mi kötü bir şey mi?
Benim burada sorum şuna yönelik: İngiltere’nin çıkma kararı (çıkıp çıkmayacağı
hiç belli değil!) dünyanın kötüye gidişine olumlu veya olumsuz etki yapar mı..
Kriterim bu.
Dünyayı daha kötü
yapacak veya daha iyi yapacak diyemem. Mutlaka bir şey demek gerekiyorsa, eğer
AB gelecek için kötüler arasında iyi bir proje ise, İngiltere’nin çıkış kararı,
sadece bu projede yürümeyen ciddi sorunlar olduğunu gösterir. Hiç bir şeyin
doğru yolunda gitmediği dünyada, eyvah diyecek bir durum yok bence.
AB ya var ya yok
İngilizler niye çıkalım dedi? Görünürde çok
niyet var.
1- Propagandada
kullanılan sloganların İngilizlerin karar vermesinde etkili olduğunu
düşünürsek, İngiltere’nin AB kasasına verdiği paraları “kendimize harcayalım, bize ne
diğerlerinden..” ucube görüşü etkili olduysa, zaten AB bitmiş demektir.
Çek kuyruğunu gitsin. O zaman AB, salt güçlülerin güçsüzleri tam sömürme
aracına dönüşür. AB bölgeleri arasındaki zenginlik-yoksulluk farklarını
azaltmaya, kültürel vb uyumları, AB yurttaşlığı fikrini çöpe atmak demektir.
Tipik bir çıkarcı
ortaklık.
İngiltere’de
millet ağırlıklı olarak bu açıdan evet oyu kullanmışsa, muhafazakar
politikacıların emperyalist, çıkarcı, dibine kadar sömürücü hırslarının peşine
takılmış demektir. AB’nin varoluşu, geleceğe yönelik bir küçük de olsa ütopik
bir fikrinin olmasından kaynaklanır. Dayanışmacı.. Ki bu fikrin bile doğru
dürüst işlediğini söylemek mümkün değil.
Egemenliği geri almak…
2- Propaganda
arenasında başka bir slogan da etkili oldu: “Egemenliğimizi devrediyoruz..
Bunu geri alalım..”
İktidarların ve
ülkelerin “ulusal egemenliklerini”,
ortaklığın genel yararına kısıtlayıcı hükümlere tabi olmasını, muhafazakarların
yerle bir etme girişimi, iki savaşın çıktığı Avrupa topraklarında eskiye
dönüşün zillerini çalıyor olabilir. Ben buna eski tür muhafazakar saldırı derim. Topluluğun “ortak
aklı” yerine kendi siyasi menfaat şebekelerinin tekil aklı ve tekil
çıkarları geçiyor demektir.
Ki, topluluğun
ortak aklı bile sakat işliyordu.
Mülteci sorununu yaratanlar
3) “Mültecileri
istemeyiz, bu konuda AB’nin dayatmacı politikalarından uzak duralım”
propagandası da dolaştırıldı referandum öncesi. Rezil muhafazakarlar Türkiye’yi
bile koz olarak kullandı.
Mülteci konusu,
temel olarak ve büyük ölçüde AB’nin ABD ile birlikte, Türkiye’nin de katkısı
ile yarattıkları sorundur.
Bu sorunu
başlatan ABD ile birlikte başta İngiltere ve AB ülkeleridir. Başlangıç tarihi
ise 2003 Irak savaşıdır. İçimizdeki Batılı kafa sallayıcılar bunu kısmen
diktatöre karşı “demokrasi savaşı” olarak gördüyse bile, bu Orta Doğu’ya karşı
kadim, ama petrol ve nüfuz bölgeleri karakterli modern bir Haçlı Savaşı’ydı.
Kendi içlerinde
“demokrasi ve insan hakları” diye bağıran Avrupalı ve Amerikalılar, Irak’ın
içine ettiler. Zaten Irak üçe bölünmüştü gibi safsatalara kanan var mı yine?
Arkasından
Libya’yı parçaladılar.. Sonra Suriye’yi.
Hesaplamadıkları sonuç
Büyük göçü böyle
başlattılar. Milyonlarca insanı yollara düşürdüler, ölmelerine, perişan
olmalarına yol açtılar.
Bu büyük, göç
başlangıçta hiç hesaplamadıkları bir sonuçtu. Mültecilerin AB’nin periferisinde
yaşamanın kendilerine ancak açlık, yokluk, İslami zulüm getirdiğini bizzat
yaşadığı için, AB’nin merkezine kapağı atarak canlarını ve geleceklerini,
kurtarma ve garanti altına alma yolunu seçmesinden daha akılcı ve içgüdüsel bir
seçenek yoktu.
İngiliz
emperyalistlerin, yarattıkları bu olgudan kaçarak, şimdi “mültecileri almayız”
politikası da tam bir ikiyüzlülüktür. İngiliz politikacılar referandumla
milleti de bu ikiyüzlülüklerine ortak ettiler. Kimbilir, belki de İngiliz
yurttaşı buna meyilliydi.
Şimdilik böyle
bir giriş yapalım. Yazının başlığının içeriği henüz ortada duruyor.
27 Haziran 2016 / Pazartesi- bilim ve Siyaset Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder