SAYFALAR

29 Haziran 2016 Çarşamba

Karmaşık dünyanın belirsizlik geleceğine yolcuyuz

 Dünyada hiç bir şeyin doğru ve olması gerektiği gibi gitmediği zamanlarda yaşarken, İngiltere’de milletin AB’den çıkışa yönelmesi iyi bir şey mi kötü bir şey mi? Benim burada sorum şuna yönelik: İngiltere’nin çıkma kararı (çıkıp çıkmayacağı hiç belli değil!) dünyanın kötüye gidişine olumlu veya olumsuz etki yapar mı.. Kriterim bu.
Dünyayı daha kötü yapacak veya daha iyi yapacak diyemem. Mutlaka bir şey demek gerekiyorsa, eğer AB gelecek için kötüler arasında iyi bir proje ise, İngiltere’nin çıkış kararı, sadece bu projede yürümeyen ciddi sorunlar olduğunu gösterir. Hiç bir şeyin doğru yolunda gitmediği dünyada, eyvah diyecek bir durum yok bence.

AB ya var ya yok

 İngilizler niye çıkalım dedi? Görünürde çok niyet var.
1- Propagandada kullanılan sloganların İngilizlerin karar vermesinde etkili olduğunu düşünürsek, İngiltere’nin AB kasasına verdiği paraları “kendimize harcayalım, bize ne diğerlerinden..” ucube görüşü etkili olduysa, zaten AB bitmiş demektir. Çek kuyruğunu gitsin. O zaman AB, salt güçlülerin güçsüzleri tam sömürme aracına dönüşür. AB bölgeleri arasındaki zenginlik-yoksulluk farklarını azaltmaya, kültürel vb uyumları, AB yurttaşlığı fikrini çöpe atmak demektir.
Tipik bir çıkarcı ortaklık.
İngiltere’de millet ağırlıklı olarak bu açıdan evet oyu kullanmışsa, muhafazakar politikacıların emperyalist, çıkarcı, dibine kadar sömürücü hırslarının peşine takılmış demektir. AB’nin varoluşu, geleceğe yönelik bir küçük de olsa ütopik bir fikrinin olmasından kaynaklanır. Dayanışmacı.. Ki bu fikrin bile doğru dürüst işlediğini söylemek mümkün değil.

Egemenliği geri almak…

2- Propaganda arenasında başka bir slogan da etkili oldu: “Egemenliğimizi devrediyoruz.. Bunu geri alalım..
İktidarların ve ülkelerin “ulusal egemenliklerini”, ortaklığın genel yararına kısıtlayıcı hükümlere tabi olmasını, muhafazakarların yerle bir etme girişimi, iki savaşın çıktığı Avrupa topraklarında eskiye dönüşün zillerini çalıyor olabilir. Ben buna eski tür muhafazakar saldırı derim. Topluluğun “ortak aklı” yerine kendi siyasi menfaat şebekelerinin tekil aklı ve tekil çıkarları geçiyor demektir.
Ki, topluluğun ortak aklı bile sakat işliyordu.

Mülteci sorununu yaratanlar

3) “Mültecileri istemeyiz, bu konuda AB’nin dayatmacı politikalarından uzak duralım” propagandası da dolaştırıldı referandum öncesi. Rezil muhafazakarlar Türkiye’yi bile koz olarak kullandı.
Mülteci konusu, temel olarak ve büyük ölçüde AB’nin ABD ile birlikte, Türkiye’nin de katkısı ile yarattıkları sorundur.
Bu sorunu başlatan ABD ile birlikte başta İngiltere ve AB ülkeleridir. Başlangıç tarihi ise 2003 Irak savaşıdır. İçimizdeki Batılı kafa sallayıcılar bunu kısmen diktatöre karşı “demokrasi savaşı” olarak gördüyse bile, bu Orta Doğu’ya karşı kadim, ama petrol ve nüfuz bölgeleri karakterli modern bir Haçlı Savaşı’ydı.
Kendi içlerinde “demokrasi ve insan hakları” diye bağıran Avrupalı ve Amerikalılar, Irak’ın içine ettiler. Zaten Irak üçe bölünmüştü gibi safsatalara kanan var mı yine?
Arkasından Libya’yı parçaladılar.. Sonra Suriye’yi.

Hesaplamadıkları sonuç

Büyük göçü böyle başlattılar. Milyonlarca insanı yollara düşürdüler, ölmelerine, perişan olmalarına yol açtılar.
Bu büyük, göç başlangıçta hiç hesaplamadıkları bir sonuçtu. Mültecilerin AB’nin periferisinde yaşamanın kendilerine ancak açlık, yokluk, İslami zulüm getirdiğini bizzat yaşadığı için, AB’nin merkezine kapağı atarak canlarını ve geleceklerini, kurtarma ve garanti altına alma yolunu seçmesinden daha akılcı ve içgüdüsel bir seçenek yoktu.
İngiliz emperyalistlerin, yarattıkları bu olgudan kaçarak, şimdi “mültecileri almayız” politikası da tam bir ikiyüzlülüktür. İngiliz politikacılar referandumla milleti de bu ikiyüzlülüklerine ortak ettiler. Kimbilir, belki de İngiliz yurttaşı buna meyilliydi.

Şimdilik böyle bir giriş yapalım. Yazının başlığının içeriği henüz ortada duruyor.
27 Haziran 2016 / Pazartesi-  bilim ve Siyaset Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder