Ortalık yıkılıyor:
Yargıtay’da hakimlerin Ergenekon davasını lime lime ettikleri ve mükemmel bir
gerekçeli kararla, davayı pek çok yönden iptal ettiklerini okuyoruz. Daha dava
sürerken alkış üzerine alkış tutturanların, ne
yani Ordu darbeci değil mi sözleriyle davayı haklı çıkartmaya çalışan
sürüngenler, Ergenekon ve darbe olayı
var, ama kuruların yanında yaşlar yanmamalıydı diyen hukuk hokkabazlarına
kadar bir sürüsü, şimdi de Yargıtay’ın kararını alkışlıyor..
O zamanlar Cemaatin (ve
iktidarın tabii ki) kahredici ve mahvedici yargı kılıcı karşısında tirtir
titreyenler… Biad edenler, boyun eğenler, yazılarında gizli-açık FG’ye referans
verenler.. Ordu’ya vurulsun da nasıl
vurulursa vurulsun.. yeter ki subaylar biçilsin, isterse suçsuz olsunlar
gibi sapkın beyinlerinde sözde düşünce üretenler..
Satın alınan “saygınlıklar”
Tanrım hepsi ne kadar
çoktular ve ne kadar da her yeri kaplamışlardı!
Tüm TV’ler.. Tüm gazete
sayfaları, köşeleri.. Akademia’nın sözde siyasi pek çok düttürüğü..
Paralar su gibi,
köşelere onbinlerce liralar olarak akıtılıyordu.. Otuzbin-kırkbin liralar,
romancı kimliğinin “saygınlığına” sığınılarak genel yayın müdürlüklerinde
ceplere konuyordu.. Herbirinin sırtından “inandırıcılık” satın alınıyor ve kamu
oyuna pompalanıyordu! Bak onlar da
yazıyorsa tabii ki doğrudur dedirtmek için.
Amerikancılar, casuslar,
satın alınmışlar başrole çıkartılmışlardı!
Önce kendini yaz
Ne kadar karanlık bir
5-7 yıldı! Herşeyin doruğu yaşandı: yalanın, rezilliğin, kahpeliğin,
hukuksuzluğun, destekçiliğin, onursuzluğun…
Z. Öz’lerin dibinden
ayrılmayan sözde hukukçuları tanıdı bu dünya…
Dolayısıyla cinayetlere
alkışlayanları da..
O dönemin şakşakçıları,
bugün manşetler çakıyor, demeçler patlatıyor, yorumlar yazıyor hak yerini buldu manasında!
Tamam yaz tabii hak
yerini buldu diye, yaz tabii ki nihayet gerçek bir şeşler.. ama önce kendini
yaz, hangi entrikalar içinde kimliğini kaybetmiştin, veya hangi fikir
kimliksizliğinin kurbanı olmuştun.. Bunu yaz önce..
Yüzlerce makale kitap, ama hepsi yalan
Adam çok sayıda
Ergenekon kitabı yazmış, yüzbinlerce satmış, parasını kazanmış ama içinde, tek
bir doğru yok. Şüphesiz ki siyasi koruma altında özel görevli.
Yüzlerce makale
döşemişler.. Hepsi yalan üzerine kurulu.
Yüzlerce konuşma
yapmışlar televizyonlarda, içinde tek doğru olmayan..
Çevremiz böyle
sahtekarlıkla yontulmuş mermer yüzlerden, kişiliksiz kimliklerden geçilmiyor.
Ortalık içi boş yüzler,
kafalar kaynıyor.
Her zaman satın
alınabilir ve sahipleri tarafından doldurulmaya hazır.
“Bu cezalar infaz edilemez”
Ağustos
2013, Ergenekon davasını noktalayan yazımdan:
“Silivre’de bir katliam yaşandı.
Önce beş yıl süren bir hukuk ve adalet
katliamı...
Ve onu izleyen bir insan katliamı..
Havada uçuşan cezalar, kesilen kollar
bacaklar insan gövdeleri gözyaşları üzerimize yağıyordu.. insanlığın vicdanı
paramparça havada uçuşuyordu..
Lanetler de, kararların ve siyasi davayı
görenlerin ve güdüleyenlerin üzerine..
Bakalım bu lanet denizinden yüzerek
karaya çıkabilecekler mi…”
“Bu iktidar icat etti, AKP- Fethullah
ortak imalatı.. Burada hiç te karanlıkta olmayan bir çete var.
Ergenekon iddianamesini, öncesi hazırlık sürecini izleyin, o karanlık çetenin
ayak izlerini bir bir görürsünüz. Karşınızda aydınlıkta duruyorlardı.
“..RTE, Fetocuları adaletin kirli siyasi
işlerinde böyle kullanırken öte yandan da artık işleri bittiği için yeni
anayasada adalet mekanizmasından onları silip süpürmeye hazırlanıyor.. Eee bu
iş öyledir... Herkesin bir kullanım tarihi vardır (tabii bu iktidarın da
kullanım süresi doldu dolacak).
Söyleyeyim: Bu cezalar infaz edilmez,
edilemez.
Ne bu mahkemeyi ne de kararlarını
tanımak mümkün.”
(http://orhanbursali.blogspot.com.tr/2013/08/insan-katliam-ve-yagan-lanetler.html)
Yargının özgür eli değdi
Yargıtay Ergenekon
davasını tanımadı. Hiç bir hukuk ve mahkeme tanıyamazdı. Siyaset yön
değiştirmişti. Silivri yargılamalarını yapanları bu kez yargı önüne
çıkartıyordu.
Yargının eli özgürdü. Üzerinde baskı da yoktu. Hakimliklerini yüzde yüz gerçekleştirebilecekleri bir dava vardı önlerinde.
Ve bunu yaptılar.
25 Nisan 2016 Pazartesi / Bilim ve Siyaset - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder