SAYFALAR

16 Mart 2016 Çarşamba

Ortalıkta dolaşan kitlesel cinayet timleri ve çifte terör


Ülkemizin getirildiği nokta, insanlarımızın kitlesel katliamlara kurban olmasıdır. Terör, kitlesel cinayetler aşamasına geldi. Bunu ha IŞİD yapmış ha PKK veya kullandığı paravan cinayet şirketleri. Veya benzeri başka bir silahlı örgüt. Hiç farketmez.
Amaç ne? Terör örgütünün aşama artık kitlesel katliamlarla hedefine ulaşma mı?
Yoksa, Türkiye’yi üzerine kışkırtarak, saldırtarak, Suriye’ye çekerek, Rusya ile kapıştırmak?
Bu katliamın adresi PKK ise, öteden beri terörü kentlere indirme tehdidi yapıyordu: Ya özyönetim isteklerime evet dersin, ülkenin bu bölümünün yönetimini bana devredersin, ya da Türkiye’nin canına okurum..
Katliamları Ankara’da yoğunlaştırması, doğrudan simge olarak devleti, Türkiye’yi hedef aldığının göstergesidir. Tabii bunun arkasında şu tehdit de var: Bunu sana İzmir’de de yaşatırım, İstanbul’da da, Antalya’da da..
Terörle hiç bir yere varması mümkün değil. Yeter ki millet birbirine düşmesin. Bu kitlesel katliamlarla yaratmak istediği de, Kürtlerin ülkenin her yönünde dışlanması, Kürtlere saldırılması, Kürt kesiminde de “birlikte yaşamak mümkün değil, can güvenliğimiz kalmadı, o halde biz artık sadece kendi topraklarımızda yaşayabiliriz” düşüncesini yaratmak ve PKK’yı “tek koruyucu güç” olarak, Kürtlere kabul ettirmek.

Çifte terör altında yaşamak
Entel Türkler” arasında, politik haklılık kisvesi altında, PKK’ya hoşgörü oldukça yaygın. Bunların bir kısmı kitlesel katliamlar ve yarattığı dehşet karşısında bir adım geri çekilerek, adeta “böyle gelişigüzel insanları hedef alma” tavsiyesi ile “kör terör”e tavır almaya yöneldiler.
Bir çift yönlü terör altında yaşıyoruz. Devletin, siyasi iktidarın özgürlükleri yok eden, baskılayan, örneğin 8 Mart’ta bile kadınlara plastik mermi sıkan, biber gazına boğan, yerlerde sürükleyen, Anayasal hakları hiçe sayan ve kullandırtmayan terörü.. Diğeri de IŞİD ve PKK gibi cinayet örgütlerinin terörü. Şüphesiz ki, ikincisi kitlesel cinayet dolu.. Toplum, halk düşmanı..
Dünkü “Unutulmuş bir cinayetin anatomisi” başlıklı yazımda, Haluk Şahin ile fikir birliği içinde olduğum bir “nefreti katmerleştirerek inşa etmenin” taraf(tar)larını kaleme dolamıştım. “Entel”, sözde “doğru taraf”ta yer alıp “soykırımcı”lığa soyunarak, iki taraf arasında, tabii burada Ermeniler ile Türkler arasında, var olan “nefret ve düşmanlık” duvarını kalınlaştırmaya, yükseltmeye soyunuyor.

Hoşgörü cesaretlendiriyor
Kürt sorununda da farklı bir durum yok aslında, büyük benzerlikler var.
PKK onlar için, “Türk devletinin saldırısı altında meşru müdaafa” durumunda, “demokratik hak ve özgürlüklerini elde etmek için savaşmak zorunda kalan”, “ulusal kimliği için haklı savaşan” geniş hoşgörüye mazhar bir “kurtuluş örgütü”.
Ah şu “kitlesel katliamları da” olmasa.. Çünkü bu katliamlar, savunulmayı, bir silahlı örgüte hoşgörü göstermeyi zorlaştırıyor, toplum karşısında meşru zeminden kaydırıyor. Kitlesel katliamları gerçekleştirenlere “kahramanlık muamelesi” zorlaşıyor.

Taraf tutarak sorun çözülmez
Bu boyutta bir sorunu, “taraf tutarak” çözemezsin, çözülmesine yardımcı asla olamazsın, sadece sorunun katmerleşerek daha da çözülmez duruma gelmesine hizmet edersin.
Terörün bu katliamlarında, senden aldığı geniş destek ve hoşgörünün de payı var, kendine toplumsal bir hoşgörü tabanı yaratmanın “cesareti” var..
Çapsız entelliğin bir de bunu görse ve anlasa!
Yoksa bu tutumun, çapsız entelliğinden çok, gerçekten terör tarafında saf tutmanın bir ürünü de olabilir şüphesiz. Buna bir şey diyemem. Ama bulunduğun makamı, sahip olduğun yönetimi, elde ettiğin kalemi bu amaçla kullanıyorsan, terör adına “ele geçirdiğin kaleler” gündeme gelir. Kabak gibi ortada kalırsın.
 Sorunu çözmek için kafa patlatacağız, nefret duvarını ve karşılıklı düşmanlığı inşa etmek için değil.
Aydının tutumu bu olduğu sürece, toplumsal görevini yerine getirebilir. Ama bu sıradanlığın işi olamaz.

Bu terörü durduralım.
15 Mart 2016 Salı / Bilim ve Siyaset- Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder