Size
başkanlığı tartıştırmak istiyorlar, siz de iyi bir parlamenter sistemi önerip
tartıştırın.. Buna gücünüz, yeteneğiniz mi yok... Böylece iktidarın nasıl bir
otoriter bir rejim istediğini siyah beyaz ortaya koyma fırsatını yakalarsınız.
***
Meclis Başkanı, öyle anlaşılıyor ki, anayasayı
tartışan komisyonu üçüncü toplantıda isteyerek dağıttı. Neyi ve nasıl
tartışacağı konusunda ilkesel bir karar olmadan toplanmanın doğal sonucu bu. Üç
sistem var: Parlamenter rejimi öneren anayasa mı, sıkı bir başkanlık rejimine
dayalı anayasa mı, başkanı zaptürapt altına almış güçler ayrılığı, fren-denge
sistemini kurmuş bir anayasa mı..
Anayasa ancak, bu üç sistemden biri üzerinde
ilkesel anlaşma varsa oturup yapılabilir. Çünkü buna göre bir anayasa yazılımı
yaparsınız. Şüphesiz, tali ve ortak değer vardır. her tür anayasaya girecek.
Sistem kararı olmadan tabii ki devam edersiniz görüşmeye, ama en yakın noktada
fay hattı oluşur.
Cumhurbaşkanı, başkanlık rejimine geçmeden, tek
elden tüm ülkeyi yasal olarak yönetmeden rahat etmeyecek, bugünkü durumundan
büyük huzursuzluk duyuyor. Şimdi bastıracaktır şüphesiz. Asla
vazgeçmeyecektir.
Erdoğan’ın
anayasa açmazı
Şüphesiz çekmecesinde, gönlünde bir anayasa var;
ama Meclis’e, Meclis’in çalışmasına da mecbur. Çünkü Anayasa’ya, eskisine,
yenisine, bir kısmına, bütününe, kelimesine, noktasına ancak Meclis
dokunabilir, 367 milletvekili sayısı olmadan kimse hiç bir şey yapamaz.
Erdoğan’ın
açmazı
da bu. Bu nedenle de, başkanlık anayasası
istiyor musunuz diye referandumla halka soralım diyor. Bu yılı tarihi bir
fırsat olarak görüyor Cumhurbaşkanı, ya şimdi veya hiç bir zaman. Ama bu yol da
çıkmazlarla dolu. Diyelim ki soruldu ve halktan evet çıktı, ama bu bile
Meclis’in başkanlık rejimini 367 ile kabul etmesi veya böyle bir yeni anayasayı
referanduma götürmesi anlamına gelmez.,
Sadece Erdoğan’a, tıpkı bugün yaptığı gibi, “millete
inanmayanlar, millete tepeden bakanlar, milletin iradesine zerre kadar saygısı
olmayanlar..” biçiminde bol bol konuşma ve propaganda yapma olanağı
verir. Varsın olsun, zaten bunları söylemekte ne eksik ne de geride kalıyor!
Kımıldamaktan
korkuyor musunuz?
Geçen yazılarımdan birinde (http://orhanbursali.blogspot.com.tr/2016/02/anayasa-otoriterlige-kars-bir-kampanya.html)
önermiştim: Kendi anayasanızı önerin. Sizi durmadan iş yapmamak, sadece
yapılacakları engellemekle suçluyorlar. Bir noktada haklı olabilirler. Siz
nasıl anayasa istiyorsunuz? Türkiye çapında büyük toplantılar, gövde
gösterileri, uzman toplantıları ile şekillendirin anayasa önerinizi..
Ve millete açıklayın, Meclis’e de sunun!
Size başkanlığı tartıştırmak istiyorlar, siz de
iyi bir parlamenter sistemi önerip tartıştırın.. Buna gücünüz, yeteneğiniz mi
yok; hareket etmekten, kımıldamaktan mı korkuyorsunuz? Hayır hepsi vardır,
gerekli olan istek iradesi, örgütlenme! Böylece iktidarın nasıl bir otoriter
bir rejim istediğini siyah beyaz ortaya
koyma fırsatını yakalarsınız.
Ya su yüzünde sürekli iktidarı tutacaksınız, ya
da su yüzünde siz olacaksınız.
Hareket yoksa bu kadar cangıl bir ortamda,
hızlı, ses getiren, büyük politikalar ve eylemler yoksa, o zaman da tabanda
soğuma gibi (belki de haklı) gerekçelerle yukarıya fırlayan Baykallar vardır.
Tabii bunlar olurken Suriye çok ciddi.
MOSKOVA’DA
NÜKLEER SİLAH
TARTIŞMASI
İktidar adeta her türlü savaşı göze almış
konuşuyor. Büyük bir meydan okuma.. Tabii ki Rusya’ya karşı her şey. Ankara’nın
Suriye politikası Azez’i korumaya indirgendi. Başka ne olabilirdi?
Kerem
Çalışkan,
Odatv’deki yazısında, Moskova askeri çevrelerinin olaya nasıl yaklaştığına
ilişkin bilgiler sunarken “Moskova’da
generaller, güvenlik uzmanları şimdi bir Türk-Rus savaşında taktik nükleer
silahların kullanıp kullanılmamasını tartışıyor..” diyordu. Yoksa bunlar gözdağı mı sadece?
Rusya
ile ABD’nin, ülkeyi kırdırma konusunda bir zımni ortaklığı olabilir mi? Bir
kılıçta herşeyi çözmeye yönelik?!
18 Şubat 2016 Perşembe/ Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder