SAYFALAR

5 Şubat 2016 Cuma

Bunlar, daha neler yaşayacaklarımızın ip uçları mı?

Dört yeni- eski ama ağırlaşan durum özellikle AKP içinde ortalığı karıştırdı.

Bunlardan biri, şüphesiz ki Cumhurbaşkanının hukuki olarak da otoriter bir rejimi dayatması ve kuvvetler uyumlu yeni bir anayasa kabul-ret sürecine sokulmamız. Bu, kabine ve parti üzerinde bir olumsuz hava yarattı.
İkinci durum, PKK terörü ile Güneydoğuda sürdürülen “mahalle – sokak savaşı”nda, şehit sayısının giderek artması ve aylardır sonuç alınmamasının, Türkiye çapında ve AKP içinde büyük rahatsızlıklara neden olması.
Cumhurbaşkanı, “az kaldı ülkeyi böleceklerdi, tam zamanında müdahale ettim, masayı devirdim, ülkenin yarısı elden gitmiş de haberimiz olmamış, PKK paralel devlet kurmuş, hükümet meğer uyuyormuş, uyanık davranmasam ülke elden gitmişti..” politikasıyla çözüm sürecinden kendini adeta “pirüpak sıyrılma becerisi” de, hükümet ve partide derin rahatsızlık yarattığı gibi, Arınç ve benzeri “ağır top”ları isyan ettirdi.
Arınç, çok haklı olarak, Dolmabahçe Deklarasyonu’nu açıklayan size bağlı bu adamlarınız öyleyse neden kenara alınmadı da ödüllendirilerek yeniden milletvekili ve bakan yapıldı diye sordu. RTE’nin Arınç’a yanıtı “o zat...” oldu.
Yılların RTE destekçisinden bahsediyoruz! Aslında partinin kuruluşunda ve daha sonra yanında bulunup da, bir an gelip kişiliğini bastırmayıp farklı söz söyleyen hemen hepsi “o zat” olmamış mıydı ve kendini yönetimden ve / veya parti dışına itilmiş bulmamış mıydı?
Saray medyası onların hemen karizmalarını çizerek sıfırlamak için hazır ve nazırdır. Niçin el altında tutulduklarını sanıyorduk ki?!

Ankara çılgınlık yapabilir mi?
Üçüncü olgu, Ankara’nın Suriye tarafında tam bir bataklığa saplanmış ve adeta kıpırdayamayacak bir duruma sokulmuş olmasıdır.
Rus uçağının vurulması, sonuçlarını zerre kadar düşünmeyen RTE+Davutoğlu ikilisinin burnunu dışarı (Suriye’ye) çıkartamayacak duruma soktu. Moskova, daha ilk günlerde söylediğimiz gibi, Ankara’yı adeta içeriye hapsetti. Uçağın ucunu görse vuracak, bu amaçla sınır ihlalleri dahil çeşitli kışkırtmalarda bulunuyor ve gel gel yapıyor.
Dördüncüsünü de ekleyelim: Ankara’nın Suriye iç savaşına Esad rejimini devirmek amacıyla müdahalesinin son bir sonucunu daha yaşıyoruz: Esad’a karşı kışkırtılan “Bayırbucak Türkmenleri”, Rus-Suriye ordusunun direnişleri kırarak ilerlemeleri karşısında vatanlarından oldular ve Türkiye’ye sığınmaya başladılar. Yazık ki yazık! O dağlardaki “kahramanlık öyküleri”nin sonucu, kaçış oldu.
Londra’da gazetelerde, “Türkiye köşeye sıkıştı, Suriye Kürtleri Araplarla ittifak halinde ve ABD’nin desteğiyle Fırat’ın Doğusuna geçerek IŞİD’i bölgeden temizlemek için ilerlerlerse, Ankara bu iflaslar karşısında onurunu kurtarmak için bir çılgınlık yapabilir ve Türk Silahlı Kuvvetlerini Suriye’ye sokabilir..” yorumları sökün etti!
Olabilir mi?

Muhalif enerji birikimi
Sözünü ettiğimiz, bu dört büyük olgu, AKP seçmenini ne kadar ilgilendirir bilemem, ama yazının başında belirttiğimiz AKP içinde önemli rahatsızlıkların dışavurumuyla ve safların keskinleşmesiyle çok yakından ilgilidir.
AKP içinde ciddi bir muhalefet hareketine yol açar mı? Şimdilik hayır. Ama süreçlerin gelişmesine bağlı olarak, bir muhalif enerji birikiminin yoğunlaşabileceğine işarettir
RTE haklıdır, iki başlı yönetim olmaz.. Biri mesela akademisyenleri atın, özgürlükleri bastırın, eleştirenleri içeri atın, gazetecileri baskılayın. Doğan Medyanın canına okuyun... diyecek. Öbürü ise yasadan, hukuktan, akademik iknadan falan bahsedecek.. 

Not: Cemaatin yıllardır yaptığı Abant Platformu’na beni de çağırdılar. Ne hikmetse.. Komik şeyler okuyorum. Gidenleri bağlarmış falan. A. İnsel de gitmiş, bugünün haklıları, bir zamanların baskıcı rejimin bir parçasıysalar, bu demokrasi mücadelesi olur mu benzeri şeyler yazdı. Doğru, o zaman niye gitti. Zaten bir tanesi Cemaatin genel yayın yönetmenleri toplantısına da temsilen gitmişti. Mustafa Balbay’ın yazılarına da son verilmesinin sürpriz nesi var, anlamadım.
4 Şubat 2016 Perşembe / Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder