SAYFALAR

3 Ekim 2015 Cumartesi

1 KASIM SEÇİM BİLDİRGESİ: CHP: Türkiye’yi Yönetirim Yüksek Güveni


Dün CHP bildirgesinde “güven patlaması” vardı..

Kılıçdaroğlu’nu (ve CHP’yi) hiç bu kadar kendine güvenli görmemiştim diyebilirim. Bildirgeye hakim, konuşmasına hakim, konuya hakim, iktidara saldırı dozları ayarlı, iniş-çıkış duygu-heyecan dozu yerinde. 2011 öncesinde “CHP iktidara gelse bu haliyle Türkiye iki yıl kaybeder, CHP bir daha iktidar yüzü göremez..” biçiminde yazmış ve hakaretlere uğramış yazar olarak, bu kez tam tersini söylüyorum. Bu güven nereden geliyor, diye sordum kendime, CHP liderini dinlerken...
Programından. Konuları iyi çalışmış, Türkiye’nin sorunlarını içselleştirmiş ve dolayısıyla çözümlere odaklanmış olmasından. 2011 programı zayıftı. Bugünkü seçim bildirgesinin nüvesi. Yerel seçimlerde giderek pişen bir kendine güven, epey olgunlaşarak, dün patlama yaptı.
Altı dolu bir güven yani. Ekip iyi çalışmış (Sencer Ayata ve arkadaşlarının, katkıda bulunanların kulakları çınlasın). Kılıçdaroğlu, bu çalışmanın seçmene yönelik en önemli vurgularını öne çıkartarak, başarılı bir şekilde sundu.
Uzaktan bakışla, CHP ülkenin çok temel sorunlarını çözerim mesajının altını doldurdu.

Keşfedilen Gençlik
Aslında bildirgenin omurgasını doğal olarak Haziran seçim bildirgesi oluşturuyordu. Orada emekliler, ikramiye, mazot olayı, aile sigortası, demokrasi/hukuk ön planda seyrediyordu. Bu kez, beklenmedik bir yoğurmayla, bu omurganın merkezine gençliği oturttular..
Türkiye genç ülke. Her kesimden gençliğin sorunları büyük; taşeron olarak çalışan ve asgari ücretli gençlere mesajlar; iktidarın stadyumlarda büyük protesto dalgalarını bastırmak için getirdiği pasolig rezaletine son vereceğini açıklaması, şüphesiz yankı bulur.
Fakat bu mesajların gerçekten yerini bulması için, özel –çalışan– kesimlerle temas edecek ve onlara mesajları iletecek ayrıntılı yeni örgütlenme gereğini not etmişim defterime. Türkiye artık bir iletişim cangılı içinde, insanlara, çeşitli sınıf ve katmanlara salt ekranlardan, hele çalışan yoksul kesimlere salt sosyal medyadan ulaşmak çok zor.
Yani iyi bir program yetmez, buradaki mesajların ayrı ayrı paketlenip, mitingler süresince “hedef kitlelerine” iletilmesini sağlayacak yepyeni bir organizasyon gerekli. İktidara gelmek istemenin hele CHP için kolay olabileceğini düşünen mi var? İktidar, bir anlamda da, onu ele geçirebilmeyi çok iyi planlayabilenlerin oluyor. Bu nokta, CHP’nin zayıf halkası gibi duruyor.

Kürt Meselesine akılcı yaklaşım
Kılıçdaroğlu’nun Kürt meselesine yaklaşımı akılcıydı. Cizre gibi yoğun çatışmalı konulara girmekten sakındı. Çünkü Cizre ve diğer “savaş alanları”na iktidarı eleştirme açısından girerseniz, karşınıza kapı gibi PKK olgusu çıkar.
Kürt meselesinin, Ankara açısından “güvenlikçi politikalarla çözülemezliği” ayrı bir konu, ama kentleri ve yaşayanları silahla esir almış, “TC’yi tanımıyorum, özyönetim ilan ettim, vergi topluyorum, mahkeme kuruyorum, girilmez bölgeler ilan ediyorum, okulları kapatıyorum” diyen ve “savaş nizamına” geçmiş ayrılıkçı silahlı örgütün varlığı ve yarattığı oldu-bitti, tamamen ayrı bir konu.
Mesele, Cizre ve diğer kentlerde salt savaş, sıkıyönetim durumları ve sivil hakların ihlali ve ölümler olarak gündeme getirilir ve bu durumun asli unsurlarından olan PKK olgusu görülmezse, o zaman Türkiye’ye karşı da tavır almış olursun.
Burada vurgulanacak olan, RTE ve AKP’nin Kürt meselesini nasıl “kişisel iktidar, menfaat ve gizli ajanda” olarak kullandığını deşifre etmek; PKK ile girdiği “barış-çözüm” görüşmelerinin oy toplama mekanizması olarak çalıştırıldığını ve bugünkü kanlı sonuçtan, iktidarın baş sorumlu olduğunu ortaya çıkartmaktır.

RTE ve AKP dün PKK’nın ortağıydı
AKP iktidarı, baş PKK yanlısı ve ortağıydı düne kadar. Öcalan’ı ve PKK’lıları yere göğe sığdıramayan AKP liderleriydi.. Şimdi kalkmışlar, muhalefete PKK’lı diye saldırıyorlar.
Kılıçdaroğlu önce PKK’ya, teröre karşı tavır alacaksınız derken, Kürt meselesinin çözüm yolunu da gösteriyordu. Bu mesaj, hala eveleyip geveleyen doğrudan HDP’ye idi. Çözüm yeri de, yıllardır burada da savunduğumuz gibi, Meclis’ti ve kurulacak bir uzlaşı-mutabakat komisyonuydu.
RTE ve iktidarın gizli ajandaları, yani oy toplama, Dolmabahçe Deklarasyonu’nun gereğini yerine getirme noktasında deşifre olunca, ve bunu halka anlatamayacaklarına kanaat getirince, bu kez savaş politikasını kabul ederek, milliyetçi oyları toplamaya yöneldiler. Sonuç gözyaşı ve acı...
RTE boşuna muhtarları topluyor. Bu iş bitmiştir. HDP artık Meclis’in 4.partisidir ve değişmeyecek gerçek budur.
CHP de, HDP’ye giden yüzde 1,5 oyunu geri çağırıyor.

Haklı olarak, çünkü görev tamamlanmıştır..
--1 Ekim 2015 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder