24
Mayıs 2015 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet, Orhan Bursalı
“İktidarda
kalmak için herşeyi yaparlar” kanaatinin bu kadar yaygın olduğu başka bir
seçim süreci anımsayan var mı? Zorlamayın kendinizi, bulamazsınız. Seçim
sahtekarlıklarını önlemek için ülke çapında bu kadar yaygın bir sivil toplum
örgütlenmesi oluşmuş muydu? Hayır. İnsanların iktidarın yapabileceği 10
sahtekarlık diye tüm milleti uyaracak ve dudak uçurtacak maddeleri saydıkları
bir dönem? Anımsamıyorum.
Peki, Anayasa’yı takmayan bir
Cumhurbaşkanı, AKP liderine benzer bir başka iktidar sahibi var mıydı? Ettiği
yeminin, daha ederken büyük bir palavra olacağını, ben alışılmadık bir Cumhurbaşkanı olacağım diyerek önceden haber
veren birine rastladınız mı? Anayasa’yı, reijimi, parlamenter sistemi bekleme odasına aldığını açıklayan biri
oldu mu?
Hükümete talimat veren, Başbakanın ve
hükümetin aldığı kararları işlemez ve geçersiz kılan, icra yetkisini fiili
olarak devralan? Böyle bir cesarete kim sahip olabilirdi ki!
Derin
şükran borcu
Yargıya talimat veren, mahkemeleri göreve
çağıran... Yargıtay’da görev değişimi sırasında, görevi biten yargıç kılıklı
bir emeklinin, yeni Yargıtay başkanına “birilerini
fazlasıyla rahatsız etmeden görev yap..” denilen ve Muktedir’i işaret eden bir
ülke olduk mu hiç?
Ayrıca “bu görevi değerli kardeşime devretmenin mutluluk ve gururunu yaşadığım
için yüce rabbime hamdü sema ediyorum” diyen birisinin orada yıllarca
oturabileceğini düşünebilir miydiniz.. Hayır, bin kez hayır.
Yenisinin, kendisini atayan Cumhurbaşkanına derin şükran borçlu olduğunu belirtme
gereğini duyması? Bunu böyle diyen, şükranın gereğini de yerine getirmez mi.. Daha
önce de Danıştay başkanının iktidarla nasıl büyük bir uyum ve işbirliği içinde
çalışmanın ilkeleri olduğunu açıklaması..
Geçmişte hiç bir devlet başkanı, başbakan
veya herhangi bir kimse, Türkiye’de böyle bir durum yaratmayı aklının ucunden
geçiremezdi. Anayasayı çiğnemek mi? Özal, bir
kez çiğnemekle bir şey olmaz dediği için, bir tek mahkeme önüne
çıkartılmadı.. Tamam, yasalar sık sık kendine yontuldu, çiğnendi, görmezlikten
gelindi, ama Anayasa herkesin tabi olduğu en üst yasaydı.. Onun üstünde de Yüce
Divan vardı.
Bugün Yüce Divan, Yargıtay, Danıştay
falan filan var mı yok mu, ne derece var, kim için var ve kimler için yok..
Hepsinin tartışıldığı ve önemli ölçüde de yok sayıldığı bir dönemdeyiz.
İktidarı Bırakır, diyen yok
Evet böyle bir Türkiye yaratan, tüm
demokratik, anayasal ve yasal herşeyi kendine tabi kılmayı göze alan bir izlenim
veren bir Cumhurbaşkanının, seçim sonuçlarına göre nasıl davranabileceği
tartışılıyor.
Mesela, diyelim ki kendi partisi
çoğunluğu bulamadı. Diyelim ki partisine görev verdi, ama hükümete ortak veya
dışarıdan destek de ve Meclis’ten güven oyu da alamadı.
Acaba, mesela muhalefet parti liderine hükümeti kur görevi verir mi?
Yoksa oyalar-boyalar ve hükümet
kurulamıyor diyerek Meclis’i fesheder ve ülkeyi yeniden seçimlere mi götürür?!
Sordum soruşturdum, çevremde AKP’nin
iktidarı bırakacağına inanan kimseyi bulamadım.
Ülke zorlu bir sürecin içinde. Seçim
sonrası kaotik bir durumun içine düşebilir. Sonuç ne olursa olsun.. Bunu
irdeleyeceğim..
İLKER BAŞBUĞ’UN KİTABI
“Ermeni suçlamaları ve Gerçekler”
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un,
çok düzgün kaynakların incelenmesine dayanan bir el kitabı değerinde kaleme
aldığı kitabı öneriyorum. Başbuğ, Ermeni Meselesi ve Soykırım suçlamalarını ve
buna karşı varolan belgeleri ve soykırımın uluslararası hukuktaki yerini
herkesin kolayca anlayacağı bir sadelikte anlatıyor.
Zaten amacını da, bu iddialar karşısında
milleti aydınlatmak ve herkesin bu konuda bir fikir sahibi olmasını ve iddialar
karşısında doğru bir tutum alabilmesini sağlamak olarak açıklıyor.
Suçlamalar, Suçlamalara karşı gerçekler ve Genel bakış
bölümleriyle, konuyu özetliyor. Başbuğ, mümkün olduğunce konuya nesnel
yaklaşıyor. Amaca çok uygun, Başbuğ’un eline sağlık..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder