1) Doğan Kuban Yazıyor: Ermenilerle Türkler
Annesini
ve babasını Ermenilerin öldürdüğü, fakat yine bir Ermeni komşuları tarafından kurtarılmış,
beni yetiştiren Zühre Ablam ve üniversitedeki en yakın arkadaşlarımdan Dikran Derzaveryan’ın
anılarına.
Önce Osmanlı
devletinin ve sultanlarının Türklerden daha güvenilir bulduğu Rum ve Ermeni uluslarının
ve Yahudilerin, Kürtlerin ve hatta Arapların Türklerle ortak olarak yarattıkları
karmaşık kültürün eşsiz, heterojen, çok dilli ve dinli özgün bir kültür
olduğunu anımsayalım. Türkiye mimarlık tarihini Ermeniler olmadan yazamazsınız.
Son dönem Osmanlı Musikisini de Ermeniler olmadan anlayamazsınız.
Osmanlı
İmparatorluğunun parçalanmasının, henüz Avrupalılar tarafından planlanmadığı zamanlarda,
Osmanlılar en çok Hıristiyanları değil, müslüman ve Türk Alevileri öldürdüler. Bunu
da anımsayalım.
19. Yüzyılda
Osmanlı İmparatorluğunu parçalama yöntemleri Rus Çarlığı, İngiltere, Almanya, Fransa,
Avusturya ve Amerika tarafından tartşılıyordu. Daha önce Ruslar kendilerini Ermenilerin
hamisi ilan etmişlerdi. ‘Avrupa’nın Hasta Adamı’nın egemenliğindeki Hıristiyanların
kurtuluşu bir ortak Avrupa projesiydi. Tanzimat Reformu Hıristiyanlara verilecek
yeni statülerle ilgilidir. Ruslar 1878-79’da İstanbul kapılarındaydı. Erivan’ı
da Osmanlılardan almışlardı. Osmanlı Maliyesi Avrupa kontroluna geçti. Avrupa emperyalizmi
İmparatorluğu Kuzey Afrika’dan attı. Kıbrıs elden çıktı. Bulgarlar Birinci
Dünya Savaşı’ndan önce Çatalca’ya geldiler.
Amerikalılarının
Anadolu’da kurdukları kolejler, Kürt isyanları, Hınçak, Taşnak partileri, Van
isyanları, Rusların Van işgali, 1915 Çanakkale Savaşı ve Türkleri Orta Asya’ya
geri gönderme teşebbüsleri sırasında, İttihat Terakki, savaş içinde Tehcir’le
birlikte bazı cinayetler de planlamış olabilir. Savaş ortamında ve Türk kültür
ortamında pek çok cinayet olduğuna da inanıyorum. Daha dün Hrant Dink öldürüldü. Planlı olarak öldürülen Ermeni aydınlar da
vardır. Türk düşmanı Hıristiyanlar olduğu gibi Hıristiyan düşmanı Türkler de
var.
Liseden
başlayarak Ermenilerin varlığını yaşayarak biliyorum. Fakültede üç arkadaşım
Ermeni idi. Ve İstanbul’da büyümüşlerdi. 1965’de Sivas’tan gelen Ermeni
öğrencilerim vardı. Türkiye’de Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkler arasında
Ermeni düşmanlığı olduğunu biliyorum. Fakat benim sınıfımda beş yıl böyle bir
düşmanlık görmedim. Öldürülen milyonlar savı ise, Osmanlı Anadolusu’nun o
zamanki nüfusu bağlamında dayanaksızdır. Devlet politikası Ermeni düşmanı ise bir
çok işgüzar cani de olabilir. Fakat
soykırım politik amaçlı bir yalandır. Bu yalanların benzerini kısa bir süre
önce Irak’ta gördük.
Raymond Kevorkian’ın
‘Le Génocide des Arméniens’ (Ermeni Soykırımı) 2006’da yayınlanmış çok
ayrıntılı bir kitap var. 1167 sayfa. Bütün eline geçenleri sayısal bilgileri yayınlamış.
Hepsi Ermeni kaynaklı. Ermeni nüfusu İki milyon. Nüfusun ağırlığı Doğu Anadolu
ve Suriye’de. Sonra Orta Anadolu’da. Sonra da İstanbul’da. Öldürülenler sadece
erkek. (En çok 800 000’in %20 si). Kadın ve çocuk yok. Çoğunluğu Savaş
bölgesinde.
Soykırım
dünya tarihinde bir tanedir. Hitler ve Nazi rejimi sadece Almanya’da değil,
işgal ettikleri bütün ülkelerdeki Yahudileri toplayıp, dünya Yahudi nüfusunun
dörtte birinden fazlasını yok ettiler. Soykırım Tanımı, Almanların
yaptıklarının tanımıdır. Şimdi Hıristiyan emperyalist bir çabayla Türklere bulaştırılıyor.
Bu bir düşmanlık kışkırtmasıdır. Tarihte düşman bildiklerini en çok öldüren Avrupalılardır.
Hem birbirlerini, hem de diğerlerini. Türkler onları geçemez.
Her fırsatta
Avrupa düdüğü çalanlar Kevorkian’ın kitabını ciddi olarak incelesinler!
2) Bozkurt Güvenç yazıyor: Soykırım ve Türkiye
Kartacalı bir Terence. ”Ben ötekiyim;
insanca şeyler bana hiç yabancı gelmiyor!” sözleriyle anılır; oysa,
bireyler, toplumlar, dinler ve devletler, tarih boyunca kendi varlıklarını “ötekilere karşı” görmüşler; hatta,
ötekinin bulunmadığı durumlarda, kendi soydaşlarını ötekileştirmişlerdir. Toplum bilimci Gellner, Arab dilinde “herkesin herkese karşı olduğu”; İnsanbilimci Levi-Strauss ise, insan
dünyasındaki en yaygın ilişkinin,
“Ötekilere karşı BEN” olduğu
görüşünde buluştular.
Türkler de Tarih Sahnesi’nde dünyayı “öteki” olarak görmüş ve öyle
görülmüştür. Tarih, –şöyle olsaydı böyle olurdu değil– “öteki”lerin savaş öyküsüdür. İkinci Dünya Savaşı’nda, Almanya’nın Yahudi
soy (genus)’unu yoketme girişimine “genocide” (soykırım) adı verildi.
Hristiyan Batı’nın, “Öteki” olarak gördüğü
Osmanlı Yönetimi, doğuda savaşan ordusunu arkadan vuran Ermenileri tehcir etmek zorunda kalmıştı. 1915
yılında yaşanan olay, bugün, “Türklerin Ermeni Soykırımı” olarak tartışılıyor. Soykırımı kabul eden parlamentolar, etmeyenleri
cezalandıran yasalar çıkarıyor. Esef ve
utanç verici tarihi olayı büyük bir savaş felaketi olarak yorumlayan Türkiye ve
İsveç gibi ülkeler yanında, “soykırım” suçlamasını kabul etmeyen tanınmış kimi
tarihçiler, Zorunlu Göç olayının
uluslararası bir mahkemede usulünce yargılanmasını öneriyor. Ancak, Ermenistan
Yönetimi ile Fransa ve ABD’deki Ermeni Diaspora’sı
(sağ kalanları), yargılamaya yanaşmıyor, çağdaş deyimiyle “Yargısız veya siyasal İnfaz” da israr ediyor; Türk Soyu’nun
kırılmasını istiyor.
Halen dünyamızda milyonlarca insan
ölür ve öldürülürken, Türklere reva görülen bu post modern soykırım suçlamasının tarihi gerçekliği var mıdır?
“Oldu/olmadı” tartışması değil; geçmişte
neler, neden, nasıl olmuştu?
İslam’ın, İspanya üzerinden Avrupa’ya
yayılmasını Fransa’dan geri çeviren Hristiyanlık, Bizans’ı fetheden Müslüman Türkleri
Viyana’da durdurabildi (Karlofça1699).
Osmanlı Devleti (Küçük Kaynarca’da
1774), yönettiği Hristiyanların himayesini Rusya’ya bırakınca… Osmanlı mirasından
aslan payını alan Britanya, “Doğu Sorunu”
politikasını uygulamakta gecikmedi (Anderson,
Eastern Question 1774-1923, Türkçe çevirisi, YKY 2000).
Yunan ve Mısır isyanları ile başlayan
çöküş, Balkan savaşlarıyla hızlandı.
Ermeni Milliyetçiliği (M. Perinçek),
Balkanlardaki gelişmelerden beslendi.
Yarı-sömürgeleşen Osmanlı (Çavdar), Tanzimat’ta Avrupalı olmaya
çalışırken, Kardinal Newmann, Vatikan
Devleti’ nin “Türkleri, yoketmek zorundayız”*
görüşünü açıklamıştı. İngiltere, Fransa ve Rusya, Avrupa’nın “Hasta Adamı”nı yoketmeye
karar sürecinde, savaşa katılmaları karşılığında, Ermenilere bağımsızlık vaat
etmişler. Oysa, Türkler, Ermenilerden önce davranıp, “Osmanlı boyunduruğundan kurtulan son millet!” olunca (B. Lewis
1963), Ermenilere bağımsızlık sözü Lozan’da
tutulamadı. ASALA,
aldatan Batı’dan değil, Türk diplomatlardan intikam aldı (Uluçevik).
Olayın senaryosunu yöneten ve Malta
(1919) yargılamasında tehcir‘in soykırım
olmadığını ilan eden İngiltere, davanın yargıya taşınmasını neden istemiyor?
Prens Charles, 24 Nisan’da Erivan’a değil, Çanakkale Şehitlerine geldi. İki yüzlü Batı, Ermeni soykırımını hangi
etik/yasal gerekçelerle destekliyor acaba?
Özetle, değerli
okurlarım, savaşlarda milyonlar öldü, öldürüldü. Ama soylar tükenmedi. Sorun
soykırım değil, Savaş mı yoksa barış mı? Şair Vladimir Mayakovski, “Ölmek,
öldürmek kolaydır; zor olan, yaşamak
ve yaşatmaktır!” deyip intihar etmişti. Gelin, biz yaşamı seçelim, Türkiye Cumhuriyeti’nin
“Yurtta barış dünyada barış ” ülküsünü
savunalım.
*Newmann,
J. Henry, “Hristiyanlık Açısından Türk
Tarihi.” Dublin, Dufy 1854. (Özet için bkz. B. Güvenç, Türk Kimliği, 2010: 311-34.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder