SAYFALAR

21 Mayıs 2015 Perşembe

Ermeni Meselesi Üzerine İki Bilge'nin Karşılıklı Yazısı, Kuban ve Güvenç

1) Doğan Kuban YazıyorErmenilerle Türkler

Annesini ve babasını Ermenilerin öldürdüğü, fakat yine bir Ermeni komşuları tarafından kurtarılmış, beni yetiştiren Zühre Ablam ve üniversitedeki en yakın arkadaşlarımdan Dikran Derzaveryan’ın anılarına.
Önce Osmanlı devletinin ve sultanlarının Türklerden daha güvenilir bulduğu Rum ve Ermeni uluslarının ve Yahudilerin, Kürtlerin ve hatta Arapların Türklerle ortak olarak yarattıkları karmaşık kültürün eşsiz, heterojen, çok dilli ve dinli özgün bir kültür olduğunu anımsayalım. Türkiye mimarlık tarihini Ermeniler olmadan yazamazsınız. Son dönem Osmanlı Musikisini de Ermeniler olmadan anlayamazsınız.
Osmanlı İmparatorluğunun parçalanmasının, henüz Avrupalılar tarafından planlanmadığı zamanlarda, Osmanlılar en çok Hıristiyanları değil, müslüman ve Türk Alevileri öldürdüler. Bunu da anımsayalım.
19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunu parçalama yöntemleri Rus Çarlığı, İngiltere, Almanya, Fransa, Avusturya ve Amerika tarafından tartşılıyordu. Daha önce Ruslar kendilerini Ermenilerin hamisi ilan etmişlerdi. ‘Avrupa’nın Hasta Adamı’nın egemenliğindeki Hıristiyanların kurtuluşu bir ortak Avrupa projesiydi. Tanzimat Reformu Hıristiyanlara verilecek yeni statülerle ilgilidir. Ruslar 1878-79’da İstanbul kapılarındaydı. Erivan’ı da Osmanlılardan almışlardı. Osmanlı Maliyesi Avrupa kontroluna geçti. Avrupa emperyalizmi İmparatorluğu Kuzey Afrika’dan attı. Kıbrıs elden çıktı. Bulgarlar Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Çatalca’ya geldiler.
Amerikalılarının Anadolu’da kurdukları kolejler, Kürt isyanları, Hınçak, Taşnak partileri, Van isyanları, Rusların Van işgali, 1915 Çanakkale Savaşı ve Türkleri Orta Asya’ya geri gönderme teşebbüsleri sırasında, İttihat Terakki, savaş içinde Tehcir’le birlikte bazı cinayetler de planlamış olabilir. Savaş ortamında ve Türk kültür ortamında pek çok cinayet olduğuna da inanıyorum. Daha dün Hrant Dink öldürüldü. Planlı olarak öldürülen Ermeni aydınlar da vardır. Türk düşmanı Hıristiyanlar olduğu gibi Hıristiyan düşmanı Türkler de var.
Liseden başlayarak Ermenilerin varlığını yaşayarak biliyorum. Fakültede üç arkadaşım Ermeni idi. Ve İstanbul’da büyümüşlerdi. 1965’de Sivas’tan gelen Ermeni öğrencilerim vardı. Türkiye’de Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkler arasında Ermeni düşmanlığı olduğunu biliyorum. Fakat benim sınıfımda beş yıl böyle bir düşmanlık görmedim. Öldürülen milyonlar savı ise, Osmanlı Anadolusu’nun o zamanki nüfusu bağlamında dayanaksızdır. Devlet politikası Ermeni düşmanı ise bir çok işgüzar cani de olabilir. Fakat soykırım politik amaçlı bir yalandır. Bu yalanların benzerini kısa bir süre önce Irak’ta gördük.
Raymond Kevorkian’ın ‘Le Génocide des Arméniens’ (Ermeni Soykırımı) 2006’da yayınlanmış çok ayrıntılı bir kitap var. 1167 sayfa. Bütün eline geçenleri sayısal bilgileri yayınlamış. Hepsi Ermeni kaynaklı. Ermeni nüfusu İki milyon. Nüfusun ağırlığı Doğu Anadolu ve Suriye’de. Sonra Orta Anadolu’da. Sonra da İstanbul’da. Öldürülenler sadece erkek. (En çok 800 000’in %20 si). Kadın ve çocuk yok. Çoğunluğu Savaş bölgesinde.
Soykırım dünya tarihinde bir tanedir. Hitler ve Nazi rejimi sadece Almanya’da değil, işgal ettikleri bütün ülkelerdeki Yahudileri toplayıp, dünya Yahudi nüfusunun dörtte birinden fazlasını yok ettiler. Soykırım Tanımı, Almanların yaptıklarının tanımıdır. Şimdi Hıristiyan emperyalist bir çabayla Türklere bulaştırılıyor. Bu bir düşmanlık kışkırtmasıdır. Tarihte düşman bildiklerini en çok öldüren Avrupalılardır. Hem birbirlerini, hem de diğerlerini. Türkler onları geçemez.
Her fırsatta Avrupa düdüğü çalanlar Kevorkian’ın kitabını ciddi olarak incelesinler!

2) Bozkurt Güvenç yazıyorSoykırım ve Türkiye

Kartacalı bir Terence. ”Ben ötekiyim; insanca şeyler bana hiç yabancı gelmiyor!” sözleriyle anılır; oysa, bireyler, toplumlar, dinler ve devletler, tarih boyunca kendi varlıklarını “ötekilere karşı” görmüşler; hatta, ötekinin bulunmadığı durumlarda, kendi soydaşlarını ötekileştirmişlerdir. Toplum bilimci Gellner, Arab dilinde “herkesin herkese karşı olduğu”;  İnsanbilimci Levi-Strauss ise, insan dünyasındaki en yaygın ilişkinin, “Ötekilere karşı BENolduğu görüşünde buluştular.
 Türkler de Tarih Sahnesi’nde dünyayı “öteki” olarak görmüş ve öyle görülmüştür. Tarih, –şöyle olsaydı böyle olurdu değil– “öteki”lerin savaş öyküsüdür. İkinci Dünya Savaşı’nda, Almanya’nın Yahudi soy (genus)’unu yoketme girişimine “genocide” (soykırım) adı verildi.
Hristiyan Batı’nın, “Öteki” olarak gördüğü Osmanlı Yönetimi, doğuda savaşan ordusunu arkadan vuran Ermenileri tehcir etmek zorunda kalmıştı. 1915 yılında yaşanan olay, bugün, “Türklerin Ermeni Soykırımı” olarak tartışılıyor.  Soykırımı kabul eden parlamentolar, etmeyenleri cezalandıran yasalar çıkarıyor. Esef  ve utanç verici tarihi olayı büyük bir savaş felaketi olarak yorumlayan Türkiye ve İsveç gibi ülkeler yanında, “soykırım” suçlamasını kabul etmeyen tanınmış kimi tarihçiler,  Zorunlu Göç olayının uluslararası bir mahkemede usulünce yargılanmasını öneriyor. Ancak, Ermenistan Yönetimi ile Fransa ve ABD’deki Ermeni Diaspora’sı (sağ kalanları), yargılamaya yanaşmıyor, çağdaş deyimiyle “Yargısız veya siyasal İnfaz” da israr ediyor; Türk Soyu’nun kırılmasını istiyor.
Halen dünyamızda milyonlarca insan ölür ve öldürülürken, Türklere reva görülen bu post modern soykırım suçlamasının tarihi gerçekliği var mıdır?
Oldu/olmadı tartışması değil;  geçmişte neler, neden, nasıl olmuştu?
İslam’ın, İspanya üzerinden Avrupa’ya yayılmasını Fransa’dan geri çeviren Hristiyanlık, Bizans’ı fetheden Müslüman Türkleri Viyana’da durdurabildi (Karlofça1699). Osmanlı Devleti (Küçük Kaynarca’da 1774), yönettiği Hristiyanların himayesini Rusya’ya bırakınca… Osmanlı mirasından aslan payını alan Britanya, “Doğu Sorunu” politikasını uygulamakta gecikmedi (Anderson, Eastern Question 1774-1923, Türkçe çevirisi, YKY 2000).
Yunan ve Mısır isyanları ile başlayan çöküş, Balkan savaşlarıyla hızlandı.
Ermeni Milliyetçiliği (M. Perinçek), Balkanlardaki gelişmelerden beslendi.
Yarı-sömürgeleşen Osmanlı (Çavdar), Tanzimat’ta Avrupalı olmaya çalışırken, Kardinal Newmann, Vatikan Devleti’ nin “Türkleri, yoketmek zorundayız”* görüşünü açıklamıştı. İngiltere, Fransa ve Rusya, Avrupa’nın “Hasta Adamı”nı yoketmeye karar sürecinde, savaşa katılmaları karşılığında, Ermenilere bağımsızlık vaat etmişler. Oysa, Türkler, Ermenilerden önce davranıp, “Osmanlı boyunduruğundan kurtulan son millet!” olunca (B. Lewis 1963), Ermenilere bağımsızlık sözü Lozan’da tutulamadı. ASALA, aldatan Batı’dan değil, Türk diplomatlardan intikam aldı (Uluçevik).
Olayın senaryosunu yöneten ve Malta (1919) yargılamasında tehcir‘in soykırım olmadığını ilan eden İngiltere, davanın yargıya taşınmasını neden istemiyor? Prens Charles, 24 Nisan’da Erivan’a değil, Çanakkale Şehitlerine  geldi. İki yüzlü Batı, Ermeni soykırımını hangi etik/yasal gerekçelerle destekliyor acaba?  
Özetle, değerli okurlarım, savaşlarda milyonlar öldü, öldürüldü. Ama soylar tükenmedi. Sorun soykırım değil, Savaş mı yoksa barış mı? Şair Vladimir Mayakovski, Ölmek, öldürmek kolaydır; zor olan, yaşamak ve yaşatmaktır!” deyip intihar etmişti. Gelin, biz yaşamı seçelim, Türkiye Cumhuriyeti’nin “Yurtta barış dünyada barış ” ülküsünü savunalım.

*Newmann, J. Henry, “Hristiyanlık Açısından Türk Tarihi.” Dublin, Dufy 1854. (Özet için bkz. B. Güvenç, Türk Kimliği, 2010: 311-34.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder