Milletvekili adayları meselesi. Ne o
kanattan bir kaç adayın listede yer almaması ne de bu kanattan yer alması,
temelde bir değişiklik yapmaz. Birileri hep dışarıda kalacak. Kimlerin kalacağı
konusunda şüphesiz ki her zaman nesnel ölçütler devreye girmez; Başkan’ın
(varsa kurumsal yapının) öznel tercihleri, geçmişte yaşanmışlıklar vb
yürürlüktedir. Bazen de politik öncelikler.
Yenilere tabii ki yer
açılmalıdır. Bazen bu etkilidir, önemli kimliklerin de dışarıda bırakılmasında.
Utku Çakırözer arkadaşımı sürpriz
bir şekilde Eskişehir’de ikinci sırada görünce, aklıma ilk gelen, uğradığı
büyük mağduriyetin duygusal telafisini karşılar mı, düşüncesiydi. Sevindim!
Kadınlara öncelik, Ermeni ve Roman asıllı
iki adayın da, bazı isimlerin dışarıda kalması zorunluluğunu da getirdiğini
unutmayalım. Kadınlar bu seçimlerin
galipleri olacak gibi. Bu, kadınların önünü toplumsal olarak daha da açacak
bir etki yaratabilir. AKP’li kadınlarda bu bilinç uyanabilirse.
Önseçimle, Kılıçdaroğlu’nun Başkan olarak
yetkileri epey kısıtlandı. İyi oldu! Tabii önseçim ne kadar demokratik ve
eşitlik ölçülerinde geçti, tartışma konusu. Tanıtım için 5 milyon harcayanla
100 bin, 5 bin TL harcayanların yaratabilecekleri etki alanları
karşılaştırılabilir mi? Ama parasının gücüyle adaylığı kapanların toplamda
sayılarının az olacağını da düşünebiliriz.
Acaba, önseçimlerde, mesela üyeleri
sandığa seferber edebilenler daha mı kazançlı? Parti üyelerinin yüzde kaçı
kendiliklerinden, parti üyeliği sorumluluğu ve gereği olarak sandığa gitti,
yüzde kaçı aday adaylarının seferber etmesiyle? Merak işte! Ne kadar
aydınlatılmış üye, o kadar –para miktarından etkilenmeyen- bilinçli ve özgür
seçim...
Milletvekilliği
tapulu mal değil
Ama en önemlisi, aday gösterilmeyenlerin
küsüp küsmemesi. Bu önemli bir karine.. Dün sosyal medyada şu düşüncemi
paylaştım: “Hiç anlamadığım şey, 1-2-3 dönem milletvekilliği
yapanların "atanmadıklarında" küsmeleri... Hımmm.. O koltuk ebedi
ezeli kendilerinin. Peki tapusu?”
Politikacılığı
meslek edinenlerin bu mesleklerini en üst düzlemde yapmak istemeleri çok
anlaşılır bir konu. Politikayı salt Meclis’te yapmak diye bir şey yok. Hatta,
dışarıda çok daha özgür ve ortalığı karıştırıcı ve halkla bütünleşerek de
politika yapılır.
Mesela en
etkin ve güçlü bir politika aracı, parti örgütünü güçlendirmek, halk içinde
yaygınlaşmak ve yeni örgütlenme modelleri yaratmak da olabilir. Tabii,
milletvekilliği cazibesi herkesi sarıp sarmalıyor, “hizmet aşkı”nın en tepesi mi diyeceğiz?!?
Aday
gösterilmeyince ya intihar edenlere ne demeli? Parti değiştirenlere, bağımsız
adaylığa yönelenlere..
Tamam, son
ikisi sık görülen de, intihar eden
“işadamı” tipi, yeni vurgun yolsuzluk dönemine ait gibi. Geleceğini
milletvekilliğinde “iş bağlama” olasılıklarına bağlamış ve varını yoğunu buna
harcamış da olabilir, veya milletvekili unvanını, varlığıyla eşitlemiş de. Kendin olamamışsan, milletvekili olmuşsun
ne yazar..
En önemli engel yüzde 10 barajıdır.
Evet, bu
seçim sonuçlarını çok değişik yaşayacağız. Meclis’de şüphesiz her toplumsal
güçlü eğilimi görmek isterim. Başta
HDP tabii. Baraj derdi yok görünüyor. Zaten HDP’ye oy devşirme teorileri gırla.
2010 Anayasa referandumcuları tüm
zamanların en büyük haklıları olarak HDP’nin arkasındalar. Biz de onlara
çalışıyor, CHP’den oy devşirme çağrıları yapıyoruz. Sol’un çeşitli kanatları da
Meclis’te olmalıydı! Mesela Alper Taş
ve partisi ÖDP.. Doğu Perinçek ve
partisi Vatan! Komünist Partisi…
Demokratikleşmenin
önünde en önemli engel yüzde 10
barajıdır.
Peki
“demokratik sosyalist” olarak övülen HDP neden bu barajın kaldırılmasını en önemli demokratikleşme görevi olarak,
AKP ile “çözüm süreci” müzakerelerinde dayatmadı? Müthiş inandırıcı ve Türkiye partisi olurdu!
Sakın bunun
ardında, “demokratikleşme demek Kürt
Meselesinin çözümü demek” anlayışı yatmasın... Benim ambargolarım yoğun.
Zaten seçim sonrası senaryomda bunları paylaşıyorum. Seçim söylemleri beni
etkilemez. Sonrasına bakarım.
Demokratikleşme Kürt Meselesi çözümüdür dendiği ve olduğu sürece, bu bakışın demokratik sonuçlar üretmeyeceğini
biliyorum..
-- 9 Nisan 2014 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder