HDP’den bir milletvekili adayına, bir
sohbette bu soruyu şöyle yönelttim:
“Diyelim ki HDP Meclis’e girdi, AKP ile
birlikte Anayasa’yı değiştirecek, en azından Referandum’a götürecek 330
milletvekilini buldu. HDP, RTE’nin Başkanlık anayasasını destekler mi, pazarlık
mı yapar. Ne alır ne verir?”
Yanıtı
şu oldu:
Öcalan, HDP, Kandil ilke olarak Başkanlık
sistemine karşı değil, ama RTE’yi tek hakim yapacak bir sisteme karşı
olduklarını biliyorum. Demirtaş’ın “seni diktatör yapmayacağız” sözünün anlamı bu. Anayasa üzerinde tabii
pazarlık yapılır. Herkes amaçları doğrultusunda yeni anayasa şekillendirmeye
çalışacaktır..”
Öcalan’ın İmralı Tutanakları belgesinde (2013) RTE’nin Başkanlığını destekleriz,
sözü var (İmralı’da al- ver pazarlığı sonucu). Ama Öcalan bunu “şartlı”
söylüyordu.
İKİ
TARAFIN VAZGEÇİLMEZLERİ
Şimdi analiz edelim:
1) RTE ve HDP için seçim sonrası en önemli konu Yeni Anayasa’dır.. RTE
için yeni anayasa, asla taviz
vermeyeceği Başkanlık Anayasası
demektir.
2) Kürt hareketi
için de temel mesele yeni anayasadır. Dolmabahçe’de 10
maddelik mutabakatın da koşuludur. Kürt partisi, “kimlik” meselesinin, Kürtlere
yönelik bir dizi talebin, özerkliği kolaylaştıracak maddeler dahil, Anayasa’ya
konmasını istiyor. Kürtler için de bunlar, “çözümün vazgeçilmezleri”!
3) Böylece iki
tarafın anayasal vazgeçilmezleri
çerçevesinde “anayasa pazarlığı”
yapılacak. Seçimler bitmiştir ve yeni bir durum vardır. Seçim sürecinde vaadler
geride kalmıştır. İkisi arasında başlayabilecek bir al-ver (kazan kazan)
sürecinde pazarlığın ucu nereye gider bilinmezdir.
4) Kürtler, tabii ana güç PKK kimlik,
özerklik vb için savaşıyor. Bu hedeflere ulaşmayan herşey ilgi alanları dışındadır.
Dolayısıyla, kurduğumuz senaryoda, RTE/İktidar ve Kürt güçlerinin anayasal
pazarlığa oturması kaçınılmazdır.
5) Durum bu
olunca, S. Demirtaş’ın “seni diktatör yapmayacağız” lafı, RTE’ye Anayasal Başkanlık vermeyeceğiz
anlamına geliyorsa, tam bir seçim palavrasıdır. Yok, seni başkan yaparız, ama yetkilerini de sınırlarız, demekse,
anayasal al-ver pazarlığında bunu nasıl yapacağını şüphelidir.
6) Çünkü, Kürtler
için herşeyde öncelik Kürt kimliğidir. Çözüm sürecinin bütün damarlarında bu
akar. Büyük pazarlıklar sonucu, al Kürt kimliğini ver başkanlığı nihai açmazına
düşerlerse, Kürtler bunu kabul eder. Şöyle
demezler: “Hayır, bizim için
herşeyden önemlisi RTE’ye tam otorite anlamına gelecek anayasal başkanlık
vermemektir. Kürt istekleri ikinci planda kalsa da olur..”
PKK Kürt ulusçuluğunun, etnik kimliğinin
silahlı örgütüdür. Türkiye’nin geri kalanı, böyle bir durumda PKK’nin ilgi
alanı dışında kalır. Burada son söz PKK’nındır.
7)
Yani
“seni diktatör yaptırmayacağız” lafının,
bir kısım seçmen üzerinde yarattığı mutluluk
hormonu serotonin salgılamasının altını karıştırdığınızda, bu durum ortaya
çıkıyor.
8) Çok canalıcı
bir nokta daha var. Senaryomuzda AKP-PKK, hazırlayabilecekleri ortak anayasayı
bu millete dayatamazlar. Milletin yarısından çoğunun onaylamadığı, anayasa yapımına kurucu unsur olarak
katılmadığı bu süreç, tamamen çöp olur. Böyle bir anayasayı kime takmaz,
eninde sonunda yırtar atar. İç savaş çıkar. Kimse hayal kurmasın.
Özetle, seçim sonrasının en önemli iki
meselesi, yeni anayasa ve Kürt meselesinin seyri olacak. Tabii seçim sonuçları
anayasa ve başkanlık pazarlıklarını tamamen çöpe atacak sonuçlar üretmeye çok
açıktır. Seçim sonrası senaryolarda daha çok seçenek var yazacak... Ama şunu
saptayalım: Dünün yetmez ama evetçileri, yazar çizer kanaat belirtenlerin tümü,
bugün başka bir rolü üstlendi. Millet onlara, hadi oğlum güle güle, diyebilir.
---
Not
1)
“Arınç yine çark etti” başlıkları yanlış.
Arınç RTE’ye söylemek istediğini söyledi: Hükümete
karışma! Bundan çark etmedi, sadece tarz olarak hatalı olduğunu dile
getirdi. Elde kalan, Arınç’ın RTE’ye eleştirisidir.
Not
2)
Prof. Metin Durgut’un ilginç
saptaması:
“Demokrasi
için AKP'ye oy sezonu kapandı, anlaşılan gene demokrasi için HDP'ye oy sezonu
açıldı. Kürt halkının temsilcisi partinin TBMM'de
barajı aşarak yer almasını çok isterim. Gene isterim ki bu başarı
öncelikle Kürt seçmenin oylarıyla gerçekleşsin..”
29 Mart 2014 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Öncelikle Demirtaş "seni diktatör yaptırmayacağız" gibi afaki bir söz söylemedi. Çok açık ve tartışmaya yer bırakmayacak şekilde "Seni BAŞKAN yaptırmayacağız" dedi. Türkiye partisi olma iddiasında olan bir parti niçin yalnızca kürt seçmenin oyuyla parlementoya girsin ki? Ben türküm ve oyum HDP'ye. HDP eğer Türkiye'nin batısında da oyunu bir kaç puan artırarak barajı aşarsa buradaki seçmen tabanına karşı hiç mi ahlaki bir yükümlülük hissetmeyecek?
YanıtlaSilDemirtaş bugüne kadar gösterdiği dürüst tutumuyla sağduyulu türklerin de güvenini kazanmış durumda. Eğer gerçekten yanar-döner karakterde olsa -kürt seçmen nasıl olsa cebindeyken- seçime kadar arasına Öcalan'la "yalancıktan" mesafe koyar kafası bu nedenle bulanık pek çok türk seçmeninin tümden gönlünü fethederdi. (CHP yönetimi Ekmel'i CB adayı gösterirken böyle yapmadı mı?) Ama o pek çok türkün kulağını tırmalayacağını bile bile "Sayın Öcalan" söyleminden vazgeçmiyor. Bu karakterdeki bir adamdan ortada hiçbir somut kanıt yokken nasıl AKP ile "yalancıktan" kavga ediyor kanaati ediniyorsunuz?