Şaşırdım, Ahmet Altan boy göstermiş
Cumhuriyet’te.. Uzun süredir ortalıktan toz olmuştu hazretleri...
Dönem bitmiş,
ancak bizim gibi demokrasi yerine melez kategoride yer bulabilen bir ülkede,
böyle bir paçavra çıkartılarak beyinler ve tüm ülke esir alınabilirdi!
“Başkomutan” rolünde, bu operasyonun başında görünüyor veya sanıyordu
kendisini.. Eline tutuşturulan, her bir sayfası heyecan dolu kurgu senaryoları
aylarca manşete çekiyor, insanları idam ediyor, gazetecileri tutuklatıyor,
zerreden habersiz işini yapan subayların ipini çekiyordu..
A. Altan ve Yasemin Çongar gibi tipler, Taraf, o
karanlık dönemin giyotinleriydi, sıkıyönetim komutanlarıydı, yalanlarıydı,
Göbbelsleriydi, insan-namus- dürüstlük ve gerçeğin katilleriydi. Oraya, açık
“karargah” görünümü verilmişti. Asıl “karargah” Pensilvanya’da,
Pentagon’un/CİA’nın karanlık dehlizlerinde, İstanbul ve Ankara’daki iblis
merkezlerdeydi. Buralarda senaryolar yazılıyor, gazeteci kılıklılar tarafından
da Türkiye’ye pompalanıyordu..
Arkasından tutuklamalar
başlıyor, insanlar kahırlarından kendilerini öldürüyor, cinayetler işleniyordu.
Eli kanlı bir süreçten bahsediyoruz.. Çalınmış ve öldürülmüş yaşamlardan, acı
çeken kadınlardan ve çocuklardan.. korkudan titreyen çevrelerinden, susturulmuş
toplumdan.. Telefonlarını atmış insanlardan, ülkeye çöken korku
imparatorluğundan... Giyotin gibi işleyen dönemin özel savcılarından ve
mahkemelerinden..
Yani 5-6 yıl süren bir
alçaklıklar döneminden...
Kış uykusundan uyanan
“Başkomutan”
Kendisini operasyonun
başında “başkomutan” sanan boşalmış bir beyin, sanırım yattığı kış uykusundan
yeni uyanmış ki, olan bitenin farkında değil, “bırakın çoluk çocuğu, hepsini ben yaptım benden hesap sorun” diye
silkinerek kendisini ortaya fırlatmış... Ne zaman? Herşeyin bittiği ve herşeyin
aydınlandığı bir sırada.. Yönelttiği sorulara bakıyorum, 7 yıl boyunca ilk kez
devreye giren bilim, hepsinin yanıtını vermiş ve bütün iddiaları çökertmiş..
Gölcük’teki Donanma
Komutanlığı zemininden çıkan hard diski soracak kadar bilgisiz.. Bilgi, kafa
ister! Efendim, kullanımdan kaldırılmış o bellekleri birileri yeniden devreye
sokmuş, saatini geriye almış ve sahte belgeleri bir de oraya yüklemiş..
Bugün hâlâ darbe
hazırlığı sandığın herşeyin ipliği, aslında daha 2010’dan itibaren pazara
çıkartılmaya başlanmıştı.. 2011-2012’de ve devamında, bu köşede hepsi yer
buldu. Rodrikler, namuslu avukatlar ordusu, sizin kuyruklarınızın altında
yeşerttiğiniz pislikleri patlattılar.. Hepiniz daha o zamanlardan, o pis
kokular içinde yüzmeye başlamıştınız.. Ama sanıyordunuz ki gül suyu içinde
banyo yapıyorsunuz..
4 yıldır bu köşede
yayınlanan yüzlerce yazıdan en ufak bir kırıntısı da, demek ki sizin beyin
kıvrımlarınızdan içeri bile girememiş. Girse uyarıcı olacak, belki soru
soracaktınız... Ama, soru sormak için bile “normal bir beyin faaliyeti”
gerekirdi..
Mağdur okçular, lağımcılar
“Başkomutan” uyandı ve kendini sahaya attı..
Ama yanında “ordusundan” pek kimse kalmamıştı! Sadece CİA karargahlarında
pişirilmiş “kurmay”larından bazıları, cılız seslerle kendisine eşlik ediyor..
Yanındaki “topçular”, “okçular”, “bokçular” yalanın bataklığında boğulurken,
birden kendilerine uzanan, cenahın iktidarda kalan ellerine yapışarak o
çukurdan dışarıya çıkabilmişler.
Evet kendisinin “seçkin
askerleri”, “aldatıldık, kullanıldık,
iğfal edildik” teraneleriyle, “mağdura uğramış” utanmaz tutumlarıyla,
kumpasın çöken kalesinden, bu kez kumpasın galip kalesine transfer etmişler, 13
yıldır bir başka mağdur edebiyatıyla dikilen pahalı sarayın burçlarında bayrak
sallandırıyorlar ve yeni uyanan “komutanlarına” da ateş ediyorlardı.
“Komutan” bunun bile
farkında değil.
Bir kısmı da ne yapacağını şaşırmış,
kendilerine yer bulamamış, ortalıkta sıçan gibi dolaşıyor. Ama A. Altan gibi, Balyoz darbeydi diyen yazar mazar
kılıklı bazı “kullanışlı salaklar” hala sağda solda boy gösterebiliyor..
Bence hepsi “Balyoz Bir Darbeydi Derneği” kurabilir,
nostalji yapabilir: Ahhh o güzel günler!...
Türkiye’de sirklere de gereksinim var..
Mesela ABD’de “dünyanın düz” olduğuna inanan dernekler
var... Bizde de, akılsızlıkları, kullanılmışlıkları, sürekli bellekte
tutabilmek ve numune olarak gösterebilmek için, böyle bir dershaneye gerek
olabilir..
Baransu İtirafçı olabilir
M. Baransu’ya gelince...
Türkiye’ye yardımcı olmak istiyorsa, itirafçılık
önerebilirim. Ben inanmıyorum, o ancak
işin içinde olabilir kanaatimi koruyorum, ama ben de kumpasa getirildim diyorsa, kendisini aldatarak “içeri
atılmasına” neden olan Balyoz senaryosunun kaynağını
açıklasın. Bu bir gazetecilik olayı olmaktan çoktan çıktı.
Gazetecilikle
sahtekarlık farklı işlerdir. İnsanlara, ülkeye, masumlara yönelik operasyonel
bir işte “yayıncılık” gazetecilik değildir.. The Taraf’ın komutanları, okçuları
bokçuları, o dönemin hesabını vermeliler, Alper Görmüşleri de dahil olmak
üzere.. mahkemede. Gazeteciliği temizlemenin başka yolu yordamı yok.
Bu çuvaldızı da kendimize: Bir
“görüşe yer vermek” ile, A. Altan’ın tepeden tırnağa yalan yazısını basmak
arasında dağlar kadar fark vardır. Biz gerçek bir habere mahkeme yoluyla veya
baskıyla tekzip geldiğinde, dünyayı yıkarız.. Cıcığı çıkartılmış bir yalana yer
vermek, bir görüş veya savunmaya söz hakkı vermek değildir. İsterse babamız
olsun.. Yalanın canı cehenneme..
A. Altan bir yazar
olabilir.. Ama üzerleri çiğnenmek istenen gerçeklerin, masum katilliğinin, bir
yazara ihtiyacı yoktur.
--- 5 Mart 2015 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder