Dün başlayan
Gülen Cemaatine (bazı gazetecilere, emniyetçilere..) yönelik operasyonun çok
yönü var. Meseleyi salt “basın özgürlüğü”
olarak görmek yanlış. Dün Gülen/RTE ittifakının, topluma, subaylara,
muhalefete, gazetecilere yaptığı hukuksuz, delilsiz defter dürme ve çökertme
operasyonlarının yanında saf tutan, çatlama olunca Cemaatin safında kalanlar
için mesele sadece “basın özgürlüğü”..
Şüphesiz,
operasyonun basın özgürlüğü yönü güçlü olarak var: Cemaat medyası, RTE
iktidarına karşı güçlü muhalefet yapıyor. Cemaatin büyük bir medya gücü ile
yaptığı –gazeteler, tv’ler, radyolar, dergiler, internet siteleri–, RTE ve
iktidarını son derece sinirlendirdiği açık..
İktidar, Cemaat
medyasına, merkez medyaya yaptığını yapamıyor. Adamlarını oralara
yerleştiremiyor. Merkez medya, bir kaç
tane de iktidarın adamı olsun, üzerimizdeki baskıya böyle göğüs gerelim,
demek zorunda kalıyor. İktidarın adamları merkez medyayı türlü çeşitli
tehditlerle sindirebiliyor, patronlarının işlerini askıya alabiliyor, veya
hukuksuz engeller çıkartabiliyor.. Bu bir dize getirme politikası.. İktidarın
medya üzerindeki 17 baskı yöntemi başlıklı makaleme bakın..
Cemaat
medyasını dize getiremiyor ama ona yakın önde gelen şirketleri çökertmek için
çalışıyor..
Bu açıdan,
dünkü operasyonun, Cemaatin muhalif yayınını ve bu çerçevede basını susturma
politikasının bir parçası olduğu kesin. RTE iktidarının basın özgürlüğünün
zerresinden hoşlanmadığı kanıtlanmış bir gerçek. Dijital medyadan onbinlerce
haber yorum dosya iktidarın adamları tarafından engelleniyor, temizleniyor.
Medya- internet özgürlüklerinde durmadan diplerde yüzen bir iktidar.. Bu bir.
***
İkinci yönü, intikam operasyonu olması. 17-25 Aralık
2013 Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonları ile iktidarın iç organlarının ortalığa
serilmesi, RTE iktidarının asla affedebileceği bir olay değil.
“Çatışmanın Anatomisi” kitabını, 7
yıllık ittifak ve çatışmalarını anlamanın anahtarı olarak yazdım. RTE,
kendisine yönelik ilk büyük saldırı olan Şike Operasyonu’nda, doğrudan Cemaat’e
önlem almadı. Savuşturmakla yetindi. Hatta 7 Şubat 2012 MİT’e yönelik
operasyonunu bile “Bana yönelikti” demesine rağmen, geçiştirdi. Cemaatin özel
yetkili mahkemelerini dağıtmakla ve kendi mahkemelerini kurmakla yetindi..
Dershanelerin kapatılmasına karşı kendisine karşı sürdürülen büyük muhalefeti
de, bildiğini okuyarak atlattı.
Ama ne zaman ki olay Cemaatin Rüşvet ve
Yolsuzluk Operasyonu ile RTE iktidarının
midesine/kalbine bıçağı sapladı, kıyamek koptu ve RTE Cemaatin defterini dürmek
için elindeki bütün silahları kullanmaya başladı. Dünkü operasyon, bu karşı intikam operasyonun bir
parçasıdır. Kendisini çok yakından izleyen “düşman”la hesaplaşma..
***
Üç: Operasyon,
aralarındaki iktidar çatışmasının bir parçası. Cemaatin iktidardan aşağı
itildi. Bu açıdan, ikidarın parçası olduğu zaman yaptıklarının zerresini
kimseye yapamaz. Basın özgürlüğü diye sesleniyorlar, tamam, basın özgürlüğü..
Buna kimse sessiz kalamaz. Ama bu destek, bugün “basın özgürlüğü” diyenlerin,
dün basına yaptıkları zulmü unutmamızı gerektirmiyor...
***
Dördüncü yönü:
bu operasyon, Balyoz, Ergenekon, Odatv gibi, Cemaat uzantılarının, bizzat
iktidar ile işbirliği ve desteğiyle birlikte, yaptığı haksız hukuksuz
operasyonların ve zulmün hesabını sorma amaçlı değil. Bakıyorum, Silivri
mağdurları seviniyor. Bu sevincin bir insani yönü olduğunu kabul ederim, ama
yanlış bir sevinç.. Bir “intikam” duygusu..
Sevincin
şüphesiz siyasal yönü de var. Bir “rakibin/düşmanın”, defteri dürülsün de nasıl
olursa olsun... Bilemiyorum, epey tartışılacak yönü var.
Bu operasyonla
Silivri davalarının gündeme geleceğini, hatta oradaki hukuksuzların
sorgulanacağını düşünmeyin. İktidar, doğrudan kendisinin de yargılanmasını gündeme
getirecek böyle bir duruma yol açmaz!
***
Beş: Bir arkadaşım
dikkatimi çekti.. Operasyonun
zamanlaması manidar! 17-25 Aralık 2013 Rüşvet operasyonundan bir yıl sonra!
Ve toplumda yükselen “17-25 Aralık
Yolsuzluk ve Rüşvet Haftası” kampanyasına da denk geliyor. Neyi
konuşacağız?!
***
Altıncı yön:
Operasyon, yargıda AKP lehine çeşitli yasal düzenlemelerin yapılmasından sonra
geldi. Sulh Ceza Hakimlikleri/Mahkemeleri kuruldu. Buraları, şimdiye kadarki
uygulamaları net gösteriyor ki, iktidarın mahkemeleri. Aldıkları kararlar,
iktidarın istediği yönde. Tıpkı özel yetkili mahkemeler gibi! İtiraz ediyorsun,
yan odaya gidiyor ve oradan da red alıyor. Bir “üst mahkeme” yok. Medyada
“hırsızlık” ile ilgili tüm dosyaların silinmesi kararlarından tutun, doğru
haberleri ipe sapa gelmez yalanlamalara - tekziplere kadar..
Özel yetkili
mahkemelerin yerini iktidarın mahkemeleri aldı.
Bu nedenle de,
Cemaatin egemen olduğu özel yetkili savcıların-mahkemelerin kararlarına güven
haklı olarak nasıl sıfırsa, bu mahkemelerin verecekleri kararlara da
“öngargılı” yaklaşmanın binbir ön-gerekçesi var.
***
Operasyona
bakışım böyle.. Hukuk ve adalet dün de
öncelikli talebimizdi... Bugün de öncelikli talebimiz...
Ama Türkiye’nin
komikliğini, dün bir tweet çok net
anlatıyordu. Cemaatin onbinlerce mensubunun, RTE ve adamlarına karşı aynı anda,
muazzam bir bedduaya çıkacakları; bu
bedduanın etkisini sıfırlamak için de, RTE ve yandaşlarının da yine aynı anda
bir “dua kalkanı” oluşturacakları
yazılıyordu.
Türkiye
fantastik film ülkesi oldu!
Son not:
Bu operasyonun RTE otoriterliğini ve diktatörlüğünü güçlendirmeye yönelik
olduğunu tartışılmaz.. Kesin olan bu..
--15 Aralık 2014 Pazartesi / Bilim ve Siyaset- Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder