Ortadoğu demek
enerji (petrol, gaz) demek. Enerji, siyaset; siyaset alavere dalavere = kanlı
oyunlar, savaş, kırma, katliam, birbirine düşürme.. Ve bu kargaşa içinde aradan
enerjiyi yürütme..
Ortadoğu’nun
yüzyıllık tarihini özetledim, Ayrıntıları kitaplardan okuyabalirsiniz veya
bugün hala yanıbaşımızda sahneye konan güncel olayları izleyebilirsiniz.
Hepsinin kapsamı, yukarıdaki denklemin bir tarafında yer alır..
Dünkü
gazetelerde dünyanın en komik siyasi laflarından birini okudum: ABD Başkan
Yardımcısı Biden, “enerji silah olarak kullanılıyor..”
demiş. Baktım, Rusya’yı kastediyor. Ukrayna nedeniyle, Batıyı petrolle
sıkıştırıyormuş.. Biden, Ortadoğu’yu parçalayıp durmadan yerle bir eden savaş
politikalarını unutmuş.. Petrol olmasa, ABD Ortadoğu’nun haritasını bile bilmez
ve öğrenmek istemez..
Gazete
sayfaları yine Türkiye’nin Kürt petrolünden, Ortadoğu’dan kazançlarını rakamlara dökmüş.. Bir
hayal ki pompala gitsin.. Türkiye, özgürlüğünü enerji bağımlılığına satmış
durumda. Petrole ve doğal gaza topla para ödüyoruz. Ama bu iktidarın, 12 yıldır
ülkenin yakın geleceğini enerji bakımından düzlüğe çıkartacak tek bir adım
atmadığını biliyoruz..
Hayır enerji
deyince iktidarın tek kafasının çalıştığı nokta, kömür.. inanılmaz bir
ortaçağ emek-insan canı sömürü üzerinden sürdürülen vahşi bir enerji
politikası..
Neden? İktidar,
hem bu maden işletmelerinden aldığı
(bedava) kömürü seçmenlerine dağıtarak “oy
rantı” kotarıyor.. Ölenler önemli değil, onların, bedava kömür dağıttığı
kitlelere oranı çok düşüktür! Maden kazaları, iktidarın kömürcü seçmen
kitlelerinde itibarını sarsıyor mu? Sanmıyorum, onların yüzde 95’inin aldıkları
kömüre baktıklarını ve RTE’nin işin fıtratında ölüm var sözüne baş
salladıklarını görüyorum!.. Hem de,
kömür işletmecilerine verilen haklar ve yapılmayan denetimler karşılığında,
iktidar ve adamlarının devşirdikleri rantları düşünün..
RTE ve
adamlarının siyasi kazancı “şu an”a odaklı.. Şimdi, bir kaç ay içinde, bir iki
yıl içinde.. Cepler para görmeli, sandıkta da oylar..
“Yeni Türkiye” mi yaratmak istiyorsunuz!?
Türkiye kömür
ve petrole olan bağımlılığını hızla azaltabilir. Bu konuda o kadar araştırma ve
rapor var ki, bunlara bir de, Bloomberg New Energy Finance, WWF-Türkiye’nin
“Türkiye’nin Yenilenebilir Gücü”
raporu eklendi. Yenilenebilir, yani tükenmeyen enerjiler.. Güneş, rüzgar..
Fosil kaynakları kafanızdan
büyük ölçüde silerseniz, diğer seçenekleri önünüze koyar ve onlara
yönelirseniz.. bugünden hızla planlar ve vargücünüzle devreye sokarsanız.. 10-15
yıl içinde Türkiye’ye enerji konusunda yepyeni bir görüntüye ulaştırırsınız.
Rapora şöyle bir göz
gezdirin, size diyor ki, enerji ihtiyacın yakın zamanda iki katına çıkacak,
petrolü ve kömüre bağımlılığın da.. Sen gel önceliği rüzgara ve güneşe ver..
Aynı maliyetle, ama tamamen ülkenin güneşi ve rüzgarından ihtiyacını
karşılarsın.. Dışa olan bağımlılığın azalır, petrole doğal gaza vereceğin
paralardan muazzam tasarruf edersin.. İnsanını da daha sağlıklı bir çevrede
yaşatırsın.
Türkiye kendi
temiz enerji kaynaklarına yönelmek zorunda kalacaktır, önünde sonunda..
Ortadoğu şunun şırasında en çok 50 yıl içinde petrolden arınacak ve “petrol belası”ndan kurtulacaktır.
Hükümet, dışa
olan enerji bağımlılığını, kömüre dayararak arttırmayı planladı. Bu sayede
yüzde 27 yerli üretimi, yüzde 35’e yükselteceğini düşünüyor. Dikkat edin:
Petrole dayanarak! Ama hesaplar gösteriyor ki, temiz enerji kaynaklarına
öncelik veren bir politika ile 1930’a kadar, enerji ihtiyacının yüzde 50’sini
yerli kaynaklardan karşılamak mümkün.
Böylece, enerji
kullanımı konusunda büyük bir güvenlik (dış politik etkilenmeler, tehditler,
bağımlılıklar) sağlamış oluyorsunuz.. Ayrıca daha özgür bir dış politika
olanağına kavuşuyorsunuz.. İklim değişimi, fosil yakıt tüketimini azaltmak
gibi, doğal ve uluslararası politikalardan gelen baskılardan da kurtulmuş
oluyorsunuz..
Hükümetin
ülkenin yakın geleceğini düşüneceğini sana bilirmiyiz? Deneyimlerim yanıt
veriyor: Hayır..
Dersim üzerine
Celal Borcan:
“Bizim
trajedimiz siyasetin günlük çekişmelerine meze yapılacak yada Cumhuriyetle
gizli hesapları olan bir takım siyasi çevrelerin işine geldiği gibi kullanmak
isteyeceği basit bir olay değildir...Feodalite'nin bölgede büyük bir sorun
olduğu tespiti doğrudur ama çözüm yolu oradaki tüm insanları kırımdan geçirmek
olmamalıydı. Hele hele sizin eşleştirmeye çalıştığınız gibi PKK gibi silahlı ve
düzenli bir isyandan bahsetmek abesle iştigaldir.
Cumhuriyetin kazanımlarını kavramış biri olarak
bu olayı 1923 devrimiyle hesaplaşma olarak kullanılmasına karşıyım. Sadece
acılarımıza, kayıplarımıza saygı duyulmasını istiyorum... Dersim, Cumhuriyet
tarihinin en büyük yol kazasıdır; 1926 Şeyh Sait isyanının büyüklüğü ve
kapsadığı alan olarak düşünüldüğünde ve verilen sınırlı idam cezaları yanında
Dersim için uygulanan cezalandırma yöntemi hiç bir insafa sığmaz. İsyanın
lideri gibi gösterilen Seyit Rıza teslim olmasıyla beraber 1937’de Başbakan
İsmet İnönü Dersim hadisesinin kendileri için kapandığını ve ıslahat çalışmalarına
bir an önce başlanması gerektiğini söyledi.. Asıl sorgulanması gereken 1938
yılıdır. Bitti denilen ve Feodal liderleri hedef alan harekat nasıl oldu da
namlunun ucuna sivilleri koyup acımasız bir katliama girişti..”
--24 Kasım 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder