Açılım Süreci
lafı artık bezdirdi. İnsanların da durmadan bu sihirli sözcüklerin arkasına
yığınak yapmaları yok mu?! Tamam, hangisi olursa olsun, bir iktidarın ülkedeki
kanlı savaşı, ayrılıkçı terörist saldırıları durdurmak için görüşmeler yapması
doğaldır. Kimse bundan kaçamaz. Balyoz’un yeniden başlayan yargılamanın ilk
duruşmasında, özgürlüklerine kavuşan pek çok subayın, silahla bir sonuca
varmanın olanaksızlığı üzerinde durmasını ilgiyle dinledim. Ülkenin birliğini
ve esenliğini bir şekilde sağlamak gerekir.
Açılım/Çözüm Sürecinde
bugüne kadar aslında neredeyse sıfır
kilometre yol alındığı ortaya çıktı. Evet 6-7 Ekim ayaklanması bunu net
gösterdi. Birbirlerini oyalayıp kandırıp durmuşlar! İki tarafın da birbirine
güvenmediği, ortada bir güven
eksikliğinin bulunduğu ortaya çıkmış! Bu da yeni farkedilmiş! Trajik ve
komik bir durum var. Masada oturanların birer elleri silahlı ve arkalarına
kıvrık. Diğer elleriyle de müzakere ediyorlar!
Kafaları
bozulunca silahı doğrultup ateş ediyorlar! Ortalık kan revan, 50 ölü! Ama
müzakerelere devam.. Gerçi görüşmekten başka çareleri de yok.
ÜÇ ODAK İLE GÖRÜŞME OLMAZ
Ama
görüşmelerin mantığı hatalı ve sağlığı baştan bozuk. Düşünün: Masanın bir
yanında hükümet ve adamları.. Karşı tarafta ise, 3 muhatap var. Öcalan, Kandil ve HDP! Hepsinin de
“bütünleşik” gibi görünen, ama ayrı ayrı politikaları- söylemleri var. Biri bir
şey, diğeri başka şey söylüyor, öbürü de sürekli tehdit ediyor. Bazen hepsi
tehditkâr. Ama İmralı, hükümetin sigortası gibi. Hemen devreye sokuyor onu.. Ruşen Çakır, şuna benzer bir şey dedi: Öcalan bazen çeşitli güçleri birbiriyle
rekabete sürükler, çatıştırır ve oradan bir sentez çıkartarak hepsinin üzerinde
denetimi elinde tutar..
Hükümetin
karşısında tek muhatap olmalı. Bu Öcalan’sa Öcalan! Şüphesiz, sivil siyaset
açısından HDP’nin tek yetkili kılınması en doğrusu olabilir.. Kandil’in,
silahlı bir güç olarak, tamamen görüşmelerin dışında bırakılması ise en
doğrulardan biridir.
Demek istediğim şu:
Hükümet müzakere muhatabının kim olduğunu belirleme ve diğerlerini devredışı
bırakma başarısını bile
gösteremedi.. Sadece Öcalan’ı fren unsuru olarak kullanıyor.
İmralı’daki
dinamiklerle Kandil’deki ve Türkiye’de legal siyaset yapmaya çalışan HDP’nin
dinamikleri farklı. Bu dinamikler birbiriyle çatışabilirler. Aralarında, işin
doğası gereği liderlik çatışmaları bile olabilir. Veya, silahı elinde tutan
hepsini güdebilir..
ÜÇÜNCÜ GÖZ BİZLERİZ
Bu konularda
hepimiz bir şeyler söylemeliyiz. Biz halkız, üçüncü göz bizleriz.. Alınacak
kararlar hepimizi ilgilendiriyor. Bu nedenle kesin ve tam saydamlık istiyoruz..
Çözüm sürecini
tapınak haline getiren bazıları, masada silahlar çekildiğinde, çözüm sürecine
karşı olanların çok sevindiğini söylüyor. Onları
sevindirmemek için çözüm süreci devam etmeli gibi absürd bile denemeyecek
zırvalıklar döktürüyorlar.. Bazıları çok daha ileri giderek, çözüme karşı
olanların görüşmelere fesat soktuğunu ve ortalığı karıştırdığını, hatta yaşanan
son cinayetlerde bunların parmağı bile olabileceğini ileri sürüyor.. Onlara
sadece “kafayı sıyırmışlar”
diyebilirim... Önlerinde olan bitenleri çıplak gözle bile göremeyenlerin
topluma katkısı ne olabilir..
Üçüncü bir taraf, göz var,
evet: Millet.. Merakla bekliyor, ne üretecekler diye.. canımızdan mı koparacaklar, yoksa canımıza
can mı katacaklar.. Bu kadar basit..
Hükümetin başaramadığı
çok önemli başka bir şey daha var: Silahı
bıraktırmak.. Kürt tarafının elinde silah olduğu sürece, o masadan bir şey çıkmaz. Ne kadar
görşürürseniz görüşün.. En azından bu ülke, bu millet yararına bir şey çıkmaz..
Başbakan
Yardımcısı, Cumhurbaşkanı’nın en has adamı Yalçın
Akdoğan bütün ipleri eline aldı. Hükümette alayi vala ile ilan edilen
‘çözüm komitesi’ yeni kuruldu ki, sözcüsü Arınç
tasfiye edildi.. Kaçak Saray’ın “israf’ olduğu yolundaki sözleri, Arınç’a erken tasfiye getirdi olabilir.
SİLAHLAR ALTINDA DA ANLAŞMA OLMAZ
Yalçın Akdoğan
ve Kürt muhatapları iki kez görüştüler.
Ama,
görüşmelerde yine bir elleri silahlı.. Akdoğan’ın ‘kamu düzeni’ açıklaması
elbetteki doğru. Ama çözüm eskisi gibi
yine silahların gölgesinde, tehditler altında başladı. Değişen bir şey yok!
Masa yeniden,
bence sıfırdan kuruluyor! Kandil
yöneticileri dün “Kobali düşerse çözüm de biter”, diyordu. Şimdi buna bir de “Afrin
düşerse, çözüm de biter”i eklediler. Afrin, biliyorsunuz, Kürtlerin
Suriye’deki diğer kantonlarının adı.
Tehdit üzerine
tehdit.. Afrin de Kobali de Suriye toprakları.. Türkiye girecek ve Kobali’yi de
Afrin’i de ve üçüncü kanton Cizire’yi de IŞİD’den koruyacak veya kurtaracak ve
PKK’ya teslim edecek. Görüşme şartı neredeyse buraya getiriliyor! Orada, yani
genel adı Rojava olan bölgede bir ‘Kürt devlet yapısı’ oluşturulacak. Türkiye
sınırları ile Rojava arasındaki sınırlar da kaldırılacak..
Kandil
yönetimi, bir de, ABD arabulucu veya
üçüncü taraf olsun görüşmelerde istedi.
Kürt tarafının
en büyük müttefiki ABD. Ortadoğu’yu paramparça eden, mezhepleri, ülkeleri,
etnisiteleri birbirine düşüren de ABD.. Kürtleri, ABD’nin bu emperyalist
parçala ve yönet politikası hiç ilgilendirmiyor..
Diyeceğim şu:
Kürt Silahlı ve Siyasi Hareketi, silahları bırakmalı..
Gelin özgürce
Kürt kimliği üzerine, bu ülkenin birliğine ve bütünlüğüne zarar vermeden neler
yapılabilir, hep beraber milletçe tartışma başlatalım.
Silahların
gölgesinde demokrasi hiç mi hiç olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder