Gazetemizin
dünkü sayısında toplumun çeşitli kesimlerinden insanların “Hayalimdeki Türkiye”yi anlattıkları kısa mesajları arasında Soma
maden işçisi Sefa Köken’in “alın teriyle çalışmaktan başka bir suçu
olmayan” ifadesi, yürek burkutucu ve günümüz utamaz iktidar siyasetine ve
namussuz iş hayatına yaptığı göndermelerle düşündürücüydü:
“Köle gibi çalışan, hakaretlere gözyuman,
hakları verilmeyen, açlık sınırının altında çalışan, çocuklarına insan gibi
hayat hazırlayamamanın ezikliği içinde...”... “Madencilerin tek suçu namusuyla çalışmak mı ki, bu kadar bedeli işçiler
ödüyor..” diyor ve hayal ettiği Cumhuriyeti de iki cümle ile
özetliyorken...
Gümmm... Bu kez
Karaman’da bir madeni su basıyor ve
18 namuslu insan daha orada kapalı kalıyor..
İşadamı
kılığında, göbekli, iktidarda siyaset yapmış, Sefa Köken’in tarif ettiği tipte
bazı sahipler sökün ediyor..
Denklem şu: İşçiler ne kadar ölüme yakın çalıştırılırsa,
sahiplerin kasalarında biriktirilen servet de o kadar çok oluyor...
İşçilerin ölümleri pahasına, döktükleri benlerce ton ter, yaşadıkları dünyalar
kadar korkuların üzerinden kirli paraların istiflendiği ve bambaşka refah
dünyalarının kurulduğu bir düzen..
Çalışanını
ölümün kıyısında yaşatarak kazanılan tüm paralar kirlidir, kanlıdır,
ahlaksızdır..
İşçiyi, normal
bir iş bulamadığı için ölüm kuyularına mecbur bırakan siyasi ve iktisadi düzen
de kirlidir, kanlıdır, ahlaksızdır..
İnsanlarına iş
yaratabilse, hiç biri o kuyulara inmeyecek, ölüm oranı yüksek işyerlerinde
çalışmayacak ve hiç biri ölmeyecekti.
Ama bu
iktidarın siyasi fıtratında emekçilere ölüm koşullarını hazırlamak var..
Her türlü
gerekli önlemi alarak, işçisine insan gibi hayat yaşatanlara, kazandıkları
helal olsun... Geri kalanların hepsi, haram bir hayat sürdüklerini bilsinler.
Hayır, dinden imandan değil, vicdandan bahsediyorum... Bu yoksa, zaten sen de
yoksun, canın cehenneme! Ama diyeceksiniz ki, para sözkonusu olunca vicdan mı
kalır. Hayır kalır!
İKİ SEÇENEK VAR, ÜÇÜNCÜSÜ YOK
Madenlerde şu
yapılmalı:
İlki: Çalışanların
kazançları ile madeni işletenlerin kazancı arasında normal orantı olmalı..
Bunun de denetim mekanizmaları kurulur. Somalı Sefa Köken’in sözünü ettiği sarı
sendikacılar kovalanır, işçi konseyleri oluşur.. Patron bilir ki, benim
kazancım şu kadar olacaktır. Daha fazla kazanç, herkesin ortak katkısı ile
mümkündür.
İkinci seçenek şudur:
Patron Soma’da görüldüğü gibi yasal dayatmaların kazançlarını sınırlandırıldığını
gördüğünde madeni kapatabiliyor ve şantaja başvuruyor, işçilere yine kendi
kurallarını dayatıyor. Devlet, bu madenleri devralır, adam gibi kendi işletir.
Yok kârlı olmazmış falan, bırakın bir insan düşmanlığını,
paraseviciliği veya para ve kâr tapınıcılığını.. Madene ihtiyacın varsa
adam gibi çalıştırırsın, toplumsal yararını gözetirsin.. Yoksa, kapatırsın
ebedi olarak...
Anlıyor musun
iktidar! Biliyorum, böylesini anlamak senin fıtratında bulunmuyor!
Yoksa, edelim
madenlere, ölümlerin sırtından dikilen gökdelenlere.. Pahalıya çalışırırsak rekabet gücünü kaybederiz, diyen düşüncenin
içine..
Ölümün işin
fıtratında olduğunu söyleyen sözlere ne yapacaklarını da, okurlarıma
bırakıyorum..
Cumhuriyet, bir
kirli düzen kurulsun, namuslu emekçiler madenlerde ve iş kazalarında ölsün,
namussuzlar siyasetle işbirliği ve alvergülüm ilişkileri içinde iyi yaşasın
diye kurulmadı.
Cumhuriyet,
hırsızlar soyguncular, Cumhuriyetin tepesine tünesin diye de kurulmadı.
Bunun için mi
vatan için savaştılar şehit oldular.
Hırsızlar,
emekçi katilleri ülkenin heryerine eğemen olsun, iyi yaşasın diye mi...
Emekçiler,
yurttaşlar bunun için mi cephelerde savaştılar, kırıldılar..
-- 28 Ekim 2014 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder