Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, AKP’yi 2007’nin derin
çalkantılı zamanlarında korumuştur. “Bizim
mahalle” ona çok kızar; eşi türbanlı, Özal’ca oraya getirildi ve üstelik de
hukukçu değil! Ayrıca AKP’nin kapatılmamasında baş rolü oynadığı söylenir!
Şüphesiz, kapatılsaydı AKP, yeni bir parti ile bu kez belki de daha güçlü
olarak seçimleri kazanırdı.
AYM 12 yıl boyunca AKP’ye zorluklar
çıkarmadı. AKP yasalarına yapılan “Anayasaya aykırılık” iddialarını ne kadar
nesnel değerlendirdiğinin hesabını yapamam, ama son yıllarda AKP ile
sürtüşmelere girdiğini biliyoruz.
“Son yıllarda” sözü, RTE’nin müttefikleriyle
giderek tüm bağlarını koparmaya yöneldiği, artık liberaller dahil hiç bir
ittifaka ihtiyaç duymadığı, tek adam otoriter rejimini daha çok uygulamaya
koyduğu ve üsüne üstlük hukuka karşı da savaş başlattığı zamanları kapsıyor.
***
Anayasa Mahkemesi’nin ne zaman ön plana
çıkmaya başladı? RTE-Hukuku’nun tek
geçerli hukuk yapılmaya başlandığında, Yargı’yı tamamen kendine bağlamaya
yöneldiğinde, buna bağlı olarak da özgürlüklere sistematik saldırılarını
arttırdığında, yanıtını verebiliriz.
Bu şu
demektir: Artık kurumlar ve özgürlükler yoktur. Tek özgürlük, RTE’ye tüm siyasi kararlarında evet demek, her
yaptırımına boyun eğmek özgürlüğüdür. RTE, ne diyorsa o! Ağzından çıkan herşey
adeta adeta kutsal cümlelere bürünüyor, tv ve gazete köşelerindeki adamları
hemen görev başı yapıyor..
Böyle koşullarda, ya RTE kulları olacaksınız,
ya da varlığınızı savunacaksınız. Ortası yok.. Varlığınızı savunmanın yolu,
şüphesiz ki özgürlükleri savunmaktan geçiyor.. Mesela twitter gibi sosyal
medyada haberleşme özgürlüğünü...
Anayasa Mahkemesi de böyle yaptı.. Twitter’in
“açılması” kararı evrensel hukukun (AİHM) özgürlükleri genişletici
içtihatlarına tamamen uygundu.. Biliyorsunuz, RTE komik bir gerekçeyle, buna
“gayri milli karar” dedi!
***
Mahkeme’nin RTE’nin hiç hoşuna gitmeyen belki
de ilk önemli kararı, Gül’ün ikinci kez Cumhurbaşkanlığı
seçilemeyeceğini öngören RTE yasasını iptaldir (Haziran 2012). RTE, Gül’ü
bir vuruşta tasfiye edecekken, AYM buna engel olmuştu! Unutmadan: Gül’e bu
fırsatı veren başvuruyu CHP yapmıştı!
RTE bunu unutmadı; o zaman da AKP’nin ağır
topları, Mahkeme’yi dövdüler..
AYM, yargıyı iktidarın her türlü siyasi
yaptırımına peşkeş çeken HSYK’yı, bakanlığın kuklası olmaktan da kurtaran
kararlar verdi.. Şüphesiz, bu da RTE ve adamlarının derin şimşeklerini çekti!
Demiştim ki, AYM, bu kararlarıyla aslında,
Anayasal varoluşunu korumaya çalışıyor. AYM, ya kendisini vareden Anayasa’nın yüklediği görevleri titizlikle
yapacak; böylece hem Anayasayı hem kendi varlığını koruyacak, yargıyı RTE ve
adamlarının tassallutundan koruyacak...Ya
da sürekli tecavüz edilen, anayasal varlığı kuklaya dönüştürülen, kimliği
yokedilmiş bir Yok-Kurum derekesine
düşecek.
RTE anayasal kurumları tanımıyor. Son yerel
seçimlerde de, “halk bize ne yapıyorsan doğru yapıyorsun, yürü yürüyebildiğin kadar”
benzer şeyler söyledi.
***
Adalet Bakanı, Haşim Kılıç’ın açıklamalarına
kükredi.. Herşeyin belirleyicisi olan Meclistir dedi.. AYM, Anayasal bir
kurumdur, hükümetin yasallığını sürekli denetlemekle mükelleftir. Meclis ve
halk, bu anayasal kurumu ortadan kaldırmadığı sürece, yapabileceğiniz tek şey
varlığını kabul etmektir. İktidar olarak hukuka yargıya durmadan saldırı
halindesiniz; ama bu kurumların yılda bir kez kendilerini savunmasını çok
görüyorsunuz..
Varoluşlarını savunmaları, neden size bir
siyasi muhalefet olsun! Anayasa Mahkemesi’ni getirdiğiniz nokta, bir tek adamın
herşeyi belirleyiciliğine ve keyfi yönetimine karşı, Türkiye Cumhuriyeti’ni bir
hukuk devleti olarak savunma noktasıdır..
AYM’nin tüm üyeleriyle fikirbirliği içinde
olduğu belirtilen Haşim Kılıç’ın konuşması, RTE’nin umarım, anayasal sistem
olarak artık aşamayacağı bir sınırı belirlemektedir. Ama bildiğimiz RTE, bu “anayasal duvarı” da yıkmaya ve ötesine
geçmeye çalışacaktır.. Bakalım..
O OLMASAYDI
Orhan
Karaveli yine tam zamanında yeni kitabıyla ortaya çıktı: “Çanakkale Olmasaydı.. O Olmasaydı..”
(Doğan Kitap) Tam Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünde, Karaveli bize tam okunması
gereken, okunacak bir kitap hediye etti. Binlerce kişi Çanakkale’de 57. Alay olarak Conkbayırı’na
yürürürken, kitabı okumak, kutsal bir
olayı yeniden yaşamak duygusu verdi.
Karaveli, kitabının ilk bölümünü, Çanakkale
Savaşında çarpışan bir askerin günlüklerine ayırdı. İlk kez böyle bir günlük
okuduğum, savaşı içeriden ve yeniden izledim gibi.. Karaveli, yorumlarıyla
araya giriyor ve açıklamalarla tamamlayıcı rol oynuyor.
Sonra geriye dönüp Mustafa Kemal’i sahneye
çıkartıyor, Corinne hanım’a mektuplarıyla! Atatürk, emir almış, Sofya’dan
doğrudan doğruya Çanakkale’ye geçmiştir! Bu mektuplarda Atatürk’ü,
yapacaklarıyla, büyük asker yönüyle, kazanma hırsıyla, vatan sevgisi ve ülkeyi
kurtarma azmiyle tanıyoruz..
Bakıyorum, ne kadar çok şeyin altını
çizmişim! Ama bunları aktarmam zor burada..
Atatürk’ün Ruşen Eşref Ünaydın’a anlattığı Çanakkale Savaşı öyküsü,
okumayanlar için müthiş heyecanlıdır. Karaveli bu söyleşiyi kendi diliyle
kitabına alarak büyük iyilik etmiş ve kitabı bütünleştirmiş...
Zafer günlerini yaşarken bir çırpıda okuyacaksınız.
Teşekkür, Karaveli!
-- 27 Nisan 2014 Pazar / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder