SAYFALAR

20 Nisan 2014 Pazar

Rektör Ayşegül Jale Hanım, Neredeydiniz Bugüne Kadar? Üniversiteler Nerede?

 CBT Gündem, sayı 1413, 18 Nisan 2014

Evet bu sözüm, ortaya konan aptal-uyduruk sandıktan birinci değil de üçüncü sıradan çıkarak rektörlüğe atanan ne profesörü olduğunu bile merak etmediğim Dicle Üniversitesi Rektörü Ayşegül Jale Saraç’a.. Birden baktık ki, kafayı türbanlamış.. Dinin, inancının gereğini yerine getiriyormuş.. Şimdi kendini daha huzurlu hissediyormuş.. Bu halini daha çok seviyormuş.. Kendisine bu fırsatı yasal olarak sunanlara da teşekkür ediyormuş..
Ayşegül hanım hangi tarikattan? Açıklasa da onu da öğrensek.. Cemaatçi mi, yoksa ne? Üniversitesi kendisini rektör seçmemesine rağmen, üçüncü sıradan o koltuğa oturtulmayı nasıl hazmetmiş.. Birinci seçilenle karşı karşıya hiç gelmiş mi, gelmişse ne hissetmiş.. Bunları da açıklasa da kişisel duygularını öğrensek..
Ayşegül Hanımın dini duyguları zayıf mı ki, bugüne kadar türbansız gezmiş.. Bunu kendine nasıl yedirdi, merak ediyorum.. Başını türbanlayarak, o güne kadarki günahlarının da affedileceğini düşünüyor olsa gerek. Iyi vallahi, inançlarınızı çiğneyin, başınız örtük dolaşın, akademik olarak bundan kişisel yarar elde edin, başınız açık rektörlüğe adaylığını koyun, üstelik baş açıkken seçilin..
Sonra ise herkese ceeee diyerek türbanlanın!
Türbanlandığınıza göre yeni bir durum var demektir; birincisi, insanlar sizin bu halinize oy vermedi, ikincisi türbansız halinizle oraya atandınız.. Milleti kandırdığınızı düşünür müsünüz, yoksa  ooo bu adi bir vaka mı deyip geçersiniz, bilmiyorum. Ama vicdanınızda bu konuda etik bir çizik olmadığı belli. Ama yine de, örneğin istifa etmeyi düşünmez misiniz..
***
Bir de merak ettiğim nokta şu: Kutsal Kitap’ta örtünmenin başı değil, omuzlardan aşağı göğüsleri örtmenin emredildiği yazılı olduğunu anlatan çeviriler var. Erkeklerin bu ayetleri “başını ört” diye çevirdiği de belirtiliyor. Siz bunları okudunuz mu, işin aslını esasını öğrendiniz mi bir akademisyen olarak? Türbanın önemli dini emirlerde bulunmadığına ilişkin de sürü sepet açıklamalar var… Bunları okudunuz mu?!  Sadece meraktan soruyorum, yoksa merakı olmayan bir akademisyenlerden misiniz siz de!
Türbanı furuhattan (Hakkında kesin hüküm bulunmayıp içtihada konu olan dinî meseleler... Dinin içtihadî meselesi) görenlere ne diyorsunuz? İçtihat, yani kesin emir konusu olmayıp, tamamı erkek dini ulemaların “başlar türbanlana..” diyerek kadınların kadim erkek kölesi olarak kalmasını öngörenlerin kararı..
Erkek ulemaların bunu bir Kuran hükmü olarak kadınlara yutturduğunu düşünür müsünüz! Bugüne kadar düşünmemiş olabilirsiniz, peki yeniden bu konudaki veriler gözden geçirmeye ne dersiniz?
Yoksa, bunu bile yapamayacak kadar, herşeyi kabul etmiş birisi misiniz?
Kimbilir türbanlanarak, belki de siyasi bir çıkış yapıyorsunuz..


BİR MEKTUP: ÜNİVERSİTELER NEREDE?

İnsanın sorası geliyor. Bu ülkede üniversiteler var mı? Varsa neredeler? Ya da ne işle uğraşırlar? Üniversitelerin geçmişten günümüze klasik işlevleri olan bilim üretmek ve yaymak yanındaki üçüncü işlevi topluma hizmet, toplum sorunlarına çözüm ve bu sorunların çözümünde öncü konumda olmaktır. Kuşkusuz toplum sorunlarına yol gösterirken hiçbir ideoloji veya siyasi mülahaza etkisi altında kalmaksızın, bilimsel esaslar dahilinde, objektif olması temel kural olmalıdır.
Türkiye son zamanlarda siyasal, sosyal ve ekonomik çok önemli sınavdan geçiyor. Tam bu zamanda herkes bir şeyler konuşuyor, söylüyor, ama bu ülkenin 200’ün üzerindeki üniversitelerinden hiç ses çıkmıyor. Bunun nedenleri uzun uzadıya tartışılabilir. Ancak, burada bir cümlede bir şeyler söylersek yanlış anlamalara da yol açabiliriz. Yine de üniversiteler neden sessiz, neden toplum sorunlarına duyarsız? Sorusuna kısaca yanıtımı şu iki maddede toplamak istiyorum:
1.  Üniversiteler tamamıyla siyaset-cemaat çukuruna batmıştır.
2.  Üniversitelerimizdeki gerçek bilim insanlarını tenzih ederim ama, üniversitelerde bilimsellik, bilimsel düşünce, özgür düşünce vb. kavramlar çoktan yok olmuştur. 
Üniversitelerde ne ile uğraşılıyor? Akademisyenler aralarında ne konuşuyor? Derseniz. Gayet açık. Konuşulanlardan kısa kesitler şöyle; “Gelecek dönem kim rektör, kimler dekan olur? Yok o olmaz. Kim okyanus ötesine yakınsa o olur. Kardeşim sen yanlış düşünüyorsun. Hiç mi cemaat-hükümet kavgasını izlemiyorsun. Onlar eskidendi. Canım filanca bu işi şimdiden garantiledi. Pensilvanya’ya gitti. Islak imzalı biat mektubunu da sundu. Kardeşim sen de bu işlere Fransız kalmışsın. Onlarla, atamada etkili olanlar farklı cemaatlerin insanı”.. vb
İşte ülkenin üniversitesi bu. Şimdi siz kalkmışsınız, üniversite ülke ve toplum sorunlarına çözüm önersin. Dik dursun diyorsunuz. Bu mümkün mü? Sözgelişi, sekiz yıllık zorunlu eğitim. Gece yarılarında kaldırıldı. Allah için bir üniversite, bir eğitim fakültesi veya bir eğitimci “Arkadaş yanlış yapıyorsunuz. Eğitim bu ülkenin geleceği, kaderi. Bunu siyasi mülahazalara kurban etmeyin!” diyebildi mi? Derse ters düşer. Rektörlük, dekanlık elden gider. Pek de haksızlık etmeyelim. Her akşam medyada akademik ünvanlı kişiler fikir beyan ediyorlar. Ama, ne yazık ki, bunlar doldurulmuş, kurgulanmış tipler. Bir bilim insanına yakışmayacak tarzda konuşuyorlar.
Son birkaç gündür, ülkenin ekonomik durumu, özellikle döviz, faiz cephesi sıkıntıda. Yandaş medyada manşetten haber çok ilginç bir haber: “Üreten Türkiye’ye faiz darbesi, lobi kazandı halk kaybetti.” Ne demeli? Türkiye’nin hep üretemediği söylendi. Üretebilseydi zaten bu olmazdı diyen bir ekonomist yok mu?
Artık mağdurum edebiyatı para etmiyor. Şimdi de darbe edebiyatı geçerli. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy derken, paralel hükümet- cemaat darbesi, lobilerin faiz darbesi.. Doğrusu kafam karıştı. Ben yine üniversiteme gideyim. Arkadaşlarımla gelecek rektörlük seçimlerini konuşmaya devam edeyim. Ülke sorunları benim neyime!...
***

Gelecek Cumaya kadar, hoşçakalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder