Bilim ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’ı
sevdim.. Nihayet bu bakanlığın başında teknolojiyi kokusundan, tadından
tuzundan hemen sezen bir bileni oturtmuşlar. İşte bilim ve teknoloji dünyamızın
aranan insanı! Yolsuzluk kasetlerindeki Başbakan ile oğlu arasında geçtiği
belirtilen, evdeki paraların, muhtemel bir polis baskınına karşı bir an önce
evden çıkartılarak emin yerlere (eşe dosta kıza oğula enişteye ..)
dağıtılmasını içeren konuşmasını dinler dinlemez, bunun montaj olduğunu sezmiş.
Ne ses ve dijital kayıt uzmanlarına ne
dijital konulardaki adli tıpçılara sorup gerçeği öğrenmeye gerek kalıyor, ne de
bir araştırmaya.. Bir bakışta teknolojinin içini gören bir bakanımız var..
Bilim ve teknoloji üretkenliği sorunumuz kısa yoldan halledilebilir. Bakan bey,
o üstün sezgi ve koku alma yeteneğiyle, hangi yeniliklerin dünya çapında iş
yapabileceğini anlayabilir ve bütün parasal destekleri de bu tür projelere
kaydırabilir.. Fikri Işık, ODTÜ matematik mezunu, ingilizce ve matematik
öğretmenliği yaparken siyasete atılmış..
Haydi hayırlısı...
***
Gezi olaylarına, okullarında
iş bırakma eylemlerine katılarak destek verdikleri gerekçesiyle Marmara
Üniversitesi iki araştırma görevlisi okuldan atmış.. 8 araştırma görevlisine de
2 yıl kıdem durdurma cezası verilmiş. Rektör Prof. Dr. M. Zafer Gül imzasıyla
bildirilen kararda atılanlar Dr. Figen Algül ve Araştırma Görevlisi Can Özbaşaran. Üniversitede KESK’in çağrısına uyarak yasa
hakkını kullanmak cezalandırılıyor. İletişim Fakültesi Dekanlığında ilginç bir
insan oturuyor. Prof. Yusuf Devran’ın adı, daha önce de öğrencileri öğretim
üyelerini fişleme iddialarıyla ve jüri seçimi listeleriyle gündeme gelmişti.
Algül, Bianet’e şöyle
konuştu: “Anti
demokratik bir karar. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu gösteriyor. Makro
düzeyde ne yaşanıyorsa mikro düzeyde de Marmara Üniversitesi İletişim
Fakültesi’nde bunlar yaşanıyor. Karara itiraz edeceğiz. YÖK Başkanı kararı
onayabilir, erteleyebilir ya da indirebilir. Gözlerimiz YÖK Başkanı Prof.Dr. Gökhan
Çetinsaya’da. Onun sağduyulu hareket edeceğini ümit ediyoruz.”
Marmara Üniversitesi çok
ilginç bir yer.. Aynı zamanda iktidarın da “akademisyen arka bahçesi”.. Bakalım
YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya bu
cezaları onaylayacak mı!?
Bu bağlamda, üniversitelerde
yaşadığımız sorunları, başarı ölçütleri üzerinden değerlendiren Levent Sevgi’nin yazısını anımsatayım.
***
Doğan Kuban hocanın yazılarının çok
geniş bir okur kitlesi var. Hoca hem bir kaç kitap birden yazıyor hem de çok
geniş bir bakışla, tarihsel derinlikle, dünya ile mukayese ederek, dünyanın
içinde bulunduğu felaket durumun sistemik analizlerini de yaparak, haftalık
yazılarıyla Türkiye’yi anlatıyor.. Şu saptamasına hepimiz katılmaz mıyız:
“Para
ve iktidar kavgası uygarlığın çare bulamadığı en iğrenç insan hastalığıdır.
Türkiye de bu çukurdadır. Dünya tarihinde ne bir bilge ne de bir filozof
insanoğluna para ve iktidarı tavsiye etmedi. Fakat, insanlar ne bilgeleri ne
peygamberleri ne de filozofları dinledi; şeytanın avukatı ya da hayvan olmayı
yeğledi. Bugün öyle bir dünyada yaşıyoruz.”
***
Ülkemizde yitip giden Anadolu Parsı’nın tam
bir öyküsünü Sergen Çirkin yazdı.
Bu bağlamda, ikinci kapak konusu kadar önemli “Kolektif zeka mı yoksa kolektif
aptallık mı” yazısına da ilginizi çekmek isteriz. Bu konuyu ileriki
sayılarımızda sürdüreceğiz.
Susuzluk başlı
başına bir sorun olarak İstanbul’un karşısına dikildi. Kuraklık konusunu
işleyen ve İstanul için neler yapılabileceğini araştıran Kasım Koçak’ın önerilerine kulak verilir mi?
Köşe yazarlarımızı
da hararetle okuduğunuzu biliyorum...
Gelecek Cuma
daha güzel bir dergi sunabilmek dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder