Önceki gün Adana Gaziantep Hatay hattında,
Suriye’ye sefer halinde MİT tırları olayı yaşandı. Kimisi arandı, silah ve
mühimmat çıktı, kimisi aranamadı, MİT “bu tırlar bizim” dedi: “Devlet sırrı, arama yapamazsınız”..
Bilinen o ki, RTE iktidarı MİT’i kullanarak Suriye’ye durmadan, TIR konvoyları
halinde silah sevkiyatı yapıyor. RTE’nin sesi Yeni Şafak, “Suriyeli muhaliflere yardım götüren MİT TIR’larını deşifre etti”
diyerek Cemaate yüklendi ve ekledi: “Bunun adı vatanda ihanet..”
Yoo hayır İktidar-Cemaat kapışmasına
girmeyeceğim. Derdim başka: İktidar, fiili olarak Suriye savaşının içinde. Bu
silahları kimlere sevkettiği konusunda bir bilgi yok. El Nusracılara mı? Özgür
Suruye Ordusu’na mı? Orada yüzlerce gurup var.. Ama bunun adı, Suriye iç savaşına fiili müdahaledir. İlan edilmemiş
bir gizli müdahale.. Bu suçtur.. Savaş ilan etsen, neyse..
Propaganda şefi H. Çelik “TIR’larda ne olduğu kimseyi
ilgilendirmez” bile dedi.. Ama, bilah ihbarı varsa, yasaları savcıları
ilgilendirir..
Türkiye yasasız masasız bir ülke oduğu için
Çelik haklıdır! Bugüne kadar Türkiye tarihinde görülmemi olaylar gerçekleşiyor;
savcı emrini, polis, “kanıt göster” diye yerine getirmiyor! Anayasanın askıya
alındığı ülkede, tabii ki TIR’larda ne olduğu “kimseyi ilgilendirmez”..
***
Ama, bu konu uluslararası camiayı,
uluslararası hukuku ilgilendirir, farkında değil mi?
Suriye ve Irak’da İslami kılıklı köktendinci
cinayet şebekeleri güçlenir ve ülkeleri parçalayıp küçük devletler kurmaya
yeltenirken, Dünya Suriye’de ‘barış” arıyor, Cenevre konferansı
düzenliyor, Esad’ı “ehveni şer” kabul ediyor.. Ankara ise hala savaş
kışkırtıcılığı yapıyor. TIR’lar bunun delili..
***
Bu arada da “kimyasal silah”la Suriye’de yapılan katliam çözümlemesi de adım
adım gelişiyor..
Arşive indim küçük bir tarama yaptım, Eylül
başlarına kadar.. 21 Ağustos 2013’te Şam yakınlarında kimyasal silah saldırısı
yapıldı.. 1500 civarında sessiz sedasız ölüm.
Ankara hemen ve derhal zil çalıp oynamaya
başladı: Davutoğlu, Obama’nın ilan
ettiği kimyasaml silah kullanma sınırı için, “kırmızı çizgiler aşıldı, uluslararası toplum en kısa zamanda harekete
geçmeli, yoksa daha büyük insanlık suçu işler Suriye’deki rejim” dedi..
Ankara’nın o ana kadarki politikası zaten
hemen müdahaleyi öngörüyordu ve ABD’yi savaşa kıştkırtıyordu. RTE+Davutoğlu
ikilisinin kafasındaki en büyük takıntı, Esad’ın mutlaka gitmesiydi. RTE,
“Kurban Bayramı namazını Şam'da
Emevi camiinde kılacağız" demişti. O zamandan bu yana bayramlar geçidi yaşadık.
Biz unuturuz ama Başbakan hiç unutmaz..
Rusya başından beri kimyasal
sadırıyı Şam’ın yapmadığına emindi. Çok güçlü bir gerekçe de, tam o sırada
Birleşmiş Milletler’den bir heyetin Şam’da bulunmasıydı. Esad zaten savaşta
üstünlük sağlamıştı, kimyasal silah ancak yenilmekte olan güçlerin elinde son
kullanılacak silah olabilirdi ancak.. Şam’ın böyle bir silaha başvurması akıl
alacak iş değildi.
***
ABD önce “Şam’a sınırlı bir
müdahale”yi gündeme getirdi. Havadan bombardıman. Türkiye’deki üslerini de bombardıman
için kullanacaktı.
RTE, Davutoğlu “sınırlı
savaş olmaz” diyecekti: “Sınırlı
falan olmaz. Tek seçenek silahlı müdahaledir”..Yani vurdun mu yıkacaksın,
darmadağın edeceksin ülkeyi, 100 bin Suriyeli yeetmez, bir 100 bin daha
öldüreceksin!...
RTE’nin “öyle vur-çık bizi tatmin etmez” lafı ünlüdür.
Ankara derhal, ABD, Fransa,
İngiltere ile birlikte ‘savaş
gönüllüleri’ ittifakına katıldı ve savaş hazırlıklarına girişti, öyle ki
milletin 4x4’lerine bile el konacaktı!
Putin, “ABD ve başka ülkeleri Suriye’yedeki iç savaşa çekmek için, bölgedeki
bazı ülkelerin provokasyonu” olarak nitelendirecekti kimyasal silah
kullanımını..
Adres: Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye idi..
Fakat İngiltere parlamentosu savaş
hayır deyince ittifak çöktü. Fransa’da onu izledi. ABD de vazgeçti..
ABD zaten sınırlı müdahale bile istemiyordu..
Düşünüyorum da, ABD’nın sınırlı
müdahale için ilk başlarda “elimizde kanıtlar var” dedikleri, Ankara’nın ona
gönderdiği ‘kanıtlar’ olmasın?
Davutoğlu diyordu ki: “Bizim
açımızdan –ki bu tamamen milli istihbarat bilgilerimiz ve milli uzmanlarımızın
değerlendirmeleridir- kimyasal silah atım açıları, izleri açısından
bakıldığında, sorumlunun Şam rejimi olduğundan şüphesiz yok” diyecekti..
Hatta bu “kanıt dosyası”nı
Başbakan ikna için gittiği Rusya’da Putin’in önüne de koyacaktı.
Anlaşılan MİT’e, “kimyasal saldırıyı Esad’ın düzenlediğine
dair bir kanıt dosyası oluştur” denmişti.. Dünya lideri RTE, Rusya’dan önce
ABD’ya de bu “uyduruk dosyayı” vermiş olabilir.
***
Ankara’nın Obama’ya demediğini
bırakmadığını tahmin edersiniz! Obama’nın da bütün bunları bildiğini
öğrendiğini… Ankara’nın o sırada en fazla ihtiyaç duyduğu, eli kanlı katliamcı
bir Bush idi. Oğul-baba farketmez..
Sonrası kısa kısa: Esad kimyasal
silahlarının tüm kontrolünü BM’ye bırakacak ve Ankara’nın Suriye’da savaşa
girme ulutları tümüyle yokolacaktı. Arınç’ın
ve hükümetin üzüntüden nasıl kahrolduğunu, şu sözlerinden anlayacaktık: “Maalesef
müdahale imkanı ortadan kalktı.”
Dünyü yazımda da belirttiğim kim
ABD’nin ünlü üniversitesi MIT, dosya üzerine nok noktayı koyacaktı: Esad
kullanmadı!
***
Peki, kimyasal silahları kim
verdi, köktendincilerin eline? O zamanlar yayılan haberlerde “Suudiler verdi”
deniyordu. Bilmiyoruz. ABD’nin fiilen müdahalesi için çırpınan üç ülke vardı:
Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye..
Kimin bu katliamda parmağı var,
açıklanması gerekir..
Ankara kime neden TIR’larla
Suriye’ye hala saldırıyor açıklanması gerekir..
Ankara yıkılacak ve Esad orada
kalacak korkusu mu?
-- 20 Ocak 2014 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder