Önce Balbay’a bir kaç söz:
Sevgili kardeşim, dostum, hoşgeldin özgürlüğe! Biliyorum, biz gibilerin
düşüncelerine kilit vurulamaz.. Beyinlerimiz hep özgürdür! Türkiye hapishaneye
dönüştürülebilir, ama bizler ögzürlüğümüzü hiç yitirmeyiz! Demirparmaklıklar
sadece fiziki varlığımızı hapsedebilir!
Adalet yerini buldu diyemiyeceğim,
insan suçsuz yere ve boşu boşuna 5 yıla yakın hapishanede tutulup serbest
bırakılıyorsa, adalet yerini buldu
demek, kabul edilebilecek bir şey değil.. 5 yılın içeride geçirilmesinin nasıl
bir adalet olduğunu birileri bana açıklamalı!
Hoşgeldin
canım! Dışarı çıkmanla yeni bir dönem
başladı ülkede!
Şimdi Tuncay’ı,
Aydınlık ve Ulusal Kanal’dan tutuklu gazetecileri dışarıya bekliyoruz.. Fatih
Hilmioğlu’nu, bütün haksız yatan subayları ve diğerlerini...
***
Mustafa’nın özgür bırakılması, özellikle Gezi
sürecinden bu yana yaşamaya başladığımız Büyük
Kırılmaların bir sonucu olarak görmek gerekir. Önceki gün SokakTV’de Haluk Şahin’le, yeni kitabım Hey
Türkiye Nasılsın? bahanesiyle, ama tamamen güncel konulara yönelik sohbet
yaptık. Kırılmalar üzerine soruyu yönelten Haluk’tu! İyi bir tanımlama!
Meseleye bu açıdan bakalım!
11 yıllık
kesintisiz bir iktidar süreci içinde yaşadıklarımız, ülkenin, hepimizin ufkunu
karartacak nitelikteydi.. Yoo hayır, ordunun “başına gelenler”den
bahsetmiyorum! Büyük hukuksuzluklar, sahtekarlıklar, tamamen faşist ve
diktatörlük rejiminde yaşanabilecek olan uyduruk belgeler, atanmış özel görevli
mahkemeler, adaletin bitirilmesi, kastettiğim.. Tabii, iktidarın bir sürü
alanda, eğitimden tutun, yolsuzlukların, keyfi bir yönetimin giderek
yerleştirmesi de.. Şüphesiz ki basın özgürlüğü! İnsan hakları ve özgürlükleri!
Kararmış ve
geleceğin görülmediği bir tablo, herkesi derinlemesine etkiledi..
Bu karanlıkta
yırtılmaların olması kaçınılmazdı!
İlk kırılma,
siyasi mahkemelerdeki düzenbazlıkların hukuksal olarak paramparça edilmesiydi..
Arkasından basın özgürlüğüne vurulan kelepçeler, uluslararası destekle
kırılmaya başlandı.. Nedim, Ahmet, Soner
serbest bırakıldı..
İkinci kırılma,
7 Şubat 2012’de, Cemaatin elindeki polis ve yargıyla MİT Başkanını tutuklamaya
kalkışmasıydı. Hedef tabii ki Başbakan’dı! Şimdi yaşadıklarımız, dershane
mershane, bu kırılmanın devamlarıdır.. (*)
Üçüncü kırılma,
Gezi Direnişi’dir! Başbakanın bütün herşeyde tek söz sahibi, otoriter ve
diktatörce iradesinin de kırıldığı noktadır Gezi Parkı!
Dördüncü kırılma,
yine Gezi Parkı bağlamında, RTE iktidarının, ülke çapında ve uluslararası
alanda büyük bir protestoya uğramasıdır... Bu, iktidarın halka karşı çok büyük siyasi şiddetini dışavurmasıdır..
Bu, iktidarın
yol ayrımında yalnız bırakılmasıdır.. Ülke ve demokratik dünya gördü ki, RTE ve
iktidarından demokrasi, insan hak ve özgürlükleri çıkmaz!
Beşinci kırılma,
RTE-Davutoğlu’nun dış politikasının iflasıdır. Suriye’de ve Orta Doğu’da Sunni
politikası ve Suriye’ye yığılan uluslararası terörsit şeriatçı, köktendinci
örgütlere verdiği destektir.. Suriye’de dünyayı savaş çağırmasıdır..
Altıncı önemli nokta da,
önümüzdeki seçim sürecinde, Gül- Erdoğan arasındaki iktidar/makam çekişmesi ve
bunun siyasete yansımalarıdır.
***
Bütün
yukarıdaki kırılmaların ülke içinde yansımaları olmaması mümkün değildir. Yeni
bir iklime girmek zorunda Türkiye..
Anayasa
Mahkemesi böyle bir ortamda, Balbay hakkında özgürlük kararı verdi..
Yüksek
Yargı’nın özel yetkili mahkemeler gibi davranamayacağını yazıp durdum.
Yargıtay’ın ilgili mahkemesi Balyoz ve bağlantılı bazı kararlarda, tıpkının
aynısı, cemaatin güttüğü özel mahkemeler gibi sıradan ve hukuksuz davrandı..
Daireler Kurulu’nun nasıl davranacağını henüz bilmiyoruz.
Ama, Türkiye
yaşadığımız 11 yılı sürdüremez. Yeni bir döneme girmek zorundadır.
Balbay bunun
ilk işareti olsun!
--
(*) Tahmin ettiğim gibi, Cemaat büyük
kavgadan geri adım atmış göründü. Her zaman “Sulh yolunda”larmış.. Kendilerine
örgüt mörgüt denemezmiş.. Masal anlatıyor! "Kimsenin kendi devletiyle ve başındaki iktidarıyla savaşma gibi bir
niyeti yoktur"muş! Bunları söyleyen kişi, geçen hafta da “bir adım geri atmak, yarın 10 adım ileri
adım atmaya denk gelir” demişti!
--- 12 Analık 2013, Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder