“Neden
yazmıyorsun, hemen bir açıklama istiyorum..” En hesap soranı bu.. Tabii
Cumhuriyet’ten aynılıp ayrılmadığımı soran sorana..
Kimseye hesap vermem ama okur olunca boynumuz
kıldan ince.. Okur ve yazar birlikte varlar, biri yok diğeri de yok.. Bazen bu
ikilemi düşünürüm ve zaten bu yazıları
kendime yazıyorum da derim... Bir yönüyle doğrudur da; düşünceni, bilgini,
yorumunu dışa vuruyorsun.. Ama yazdıklarını paylaşmazsan, düşüncelerini yazar
çekmecene atar mısın? Hadi bakalım gel de yanıt ver şimdi... Herkese açık bir
vitrine çıkıyorsan, şüphesiz ki paylaşmak için yazıyorsun. O zaman da okur
senden açıklama ister.. Ben de sevinirim hesap veririm:
“Hey Türkiye Nasılsın” başlıklı
kitabın son noktasını koymak için bayram tatilini fırsat bilmiştim. Uzadı..
Bitirdim, ama dün de Dünya Cinsiyet Eşitsizliği Raporu açıklanınca bugün rakam
düzeltmeleriyle uğraşacağım.. Merak etmeyin sağlığım yerinde, Cumhuriyet’ten de
ayrılmış değilim!
***
90’lı yıllardaki Cumhuriyet ayrılığında,
gazetede kalmıştım... Cumhuriyet’te olaylar patladığı sırada Florida üzerinde
helikopterle uçuyorduk.. Dergiyi çıkartıyorum sadece, yazı da yazmıyorum.. En
üst kat, İlhan Selçuk, Yayın Müdürü
ve yazarların katı. Pek çıktığım bir yer değildi. Çağırırlarsa giderdim. Evet
büyük bir anlaşmazlık vardı, ama tam da ayrıntısını ve hangi noktalara gelip
dayandığını da bilmezdim...
Döndüğümde sordum kendime, ne yapayım şimdi?
Olay tamamen dışımda patlamıştı.. Bu ayrılığa karşıydım, yani iki tarafın da
biribirini yoketme derecesine gelmesine.. Cumhuriyet’in temsil ettiği tarihsel
gölgenin içinde kalmak koşuluyla, uç pozisyonlardan kaçınarak, bir arada,
Cumhuriyet’e omuz vermek gerekir diye düşündüm..
Aslında Cumhuriyet’de bu ayrılığın ana
nedeni, Patronajın tutumudur. Ailenin gazetedeki icra-aktif ayağı, açıkça
yazayım Emine Uşaklıgil, taraf
tutmasaydı, bir yana ağırlığını koymasaydı, gazetenin bütünlüğü yönünde
faaliyet gösterseydi, belki de olay ayrılıkla sonuçlanmazdı.. İlhan Selçuk ve
yazarların gazete üzerinde büyük etkisi küçümsendi. Şüphesiz ki ayrılığın
ideolojik- siyasi yönleri vardı ve zaten bunlar etkili oldu.. Hasan Cemal iyi bir yayın yönetmeniydi,
ama yelken açtığı yeni sularda Cumhuriyet’in işi olamazdı. İlhan Selçuk ve
diğer yazarların olmadığı bir Cumhuriyet? Ben Özal ve Özalcılığı, liberalizme
doğru kulaç atmayı, bir solcu ve bir marksist bozuntusu olarak kabul etmem zaten
mümkün değildi..
***
Nitekim İlhan Selçuk ve arkadaşlarıyla
toplantılara katıldım. Neden
ayrılmıyorsun sorusuna da, abi
nasılsa döneceksiniz, ne yani dergiyi batırayım mı, dediğimi anımsıyorum!..
Bir hoşgörü vardı.. Ama yine de gazeteden ayrılmadığım için “tam onlardan”
değildim..
Böyledir bu işler! Kimsenin kimsesi ve hınk deyicisi gibi bir
pozisyonda olmak düşüncesi de bana uzak mı uzaktır. Tek başına insanım! Bilen
bilir!
İlhan Selçuk yeniden gazeteye döndükten sonra
bir gece gazeteye uğradı, gece 12 olmuş, biz alt katta derginin yazılarıyla
boğuşuyoruz.. Belki de tek başınayım.. Ne
yapıyorsun burada hala diye sordu.. Abi
gazeteyi kurtarmaya çalışıyoruz, yanıtıma da gülüştük.. Çok zor zamanlardı!
Sonra, haftada
bir gazetede yazı yazacaksın dedi. Derken yazı sayısı üçe çıktı. Bir gün de
İbrahim Yıldız’a pazartesileri de
yazmak istiyorum deyince, 4 oldu..
İlhan
Selçuk döneminde yayın kurulu toplantılarında, en özgürce konuşan, eleştiren
sendin,
dedi sevgili kardeşim Mustafa Balbay..
Henüz Silivri’deyken, son görüşmemizde.. Yiğit adam, beş yıldır orada yatıyor
hala! Her gördüğümde ben yanında ezilip büzülürken, o bin kat güçlüydü
karşımda!.. Bu alçaklığı tezgahlayanlar ise dışarıda...
Balbay aslında “yayın kurulunda donkişotluk yapıyordun” demek istiyordu!
Düşündüklerimi söylememek, azap vericidir.
En azından çıtlatırım, herşeyi
söyleme zamanı gelmediyse ve henüz gerekmiyorsa!
İlhan abi bir seferinde beni
yayın kurulundan atmayı bile düşündü, gözlerinden bunun gölgesi geçerken
görmüştüm! Kendime, aman böyle atılmak
bana onur verir sadece, diye söylediğimi anımsıyorum.. Orada bir “süslük”
olarak mı vardım!
Bugün yayın kurulu var mı, var gibi ama yok.. Artık ihtiyaç
yok buna...
Biliyorum, bugün hem şirketi hem de vakıf
yönetimini elinde tutan ve gazeteyi yöneten patron konumundaki arkadaşlarımın
hepsi müthiş deneyimli, bilgili insanlardır, gazetenin selameti için gereğini
yapacaklardır. Şu basın, baskı ve siyaset cangılında çırpınıp durduklarını
hissediyorum..
Merhaba demek istedim, buradayım, ben bir
Cumhuriyet çocuğuyum..
Fikri hür vicdanı hür..
--- 27 Ekim 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder