SAYFALAR

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Yoksa Muktedir Bir “Ulu’l emr” mi?


O ne panik! Suriye sınırımıza PKK/PDY, bayrağını çekecekmiş! Davutoğulları ve Erdoğangiller, arkasında saf tuttukları El kaidecileri Kürtler püskürtmeye başlayınca, çıplak gerçekle karşı karşıya kaldılar! Bir Kürt Özerk Bölgesi daha! Pardon, ama İmralı’da Apo ila yaptığınız anlaşma zaten dört ülkeye dağılmış Kürt bölgelerinin, Pankürdist milliyetçi politika bağlamında kurtarılmasını, Türk-Kürt Federasyonu gereğince, öngörmüyor muydu?
Yeni Osmanlı olarak, Osmanlı yönetimini Orta Doğu’da canlandırmayacak mıydınız? İmparatorluk çağı ile ulusal kimlik ve devletlerin ortaya çıktığı modern çağı birbirine karıştıran ve 150-200 yıl öncesini yaşamaya kalkışanlar sizler değilmiydiniz, ey Davutoğulları! Stratejik Derinlik kitabınız, birbir ardına verdiğiniz demeçler ortada; unuttuysanız Ulus Yıkıcılığı Zamanları kitabımın ikinci baskısında hepsini anımsayabilirsiniz!
Ulusal Devlet’i kötüleyen, ulus devletlerin ortaya çıkışını kapitalizmin ve burjuvazinin ürünü olarak görmeyerek, tarihsel gerçeklere karşı savaş açan sizler değil miydiniz! “Suni olarak parçalanmışız” da, şimdi bu parçaları yeniden birleştirecektiniz!
Kürtlerin tarihsel gecikmeyle ortaya çıkan milliyetçi hareket olduğunu, üstelik Pankürdist bir akım olarak geliştiğini görmediniz mi? Arkasında güçlü bir ABD- AB desteğiyle... hatta İsrail!
Hayır gördünüz de, Yeni Osmanlıcılık hülyalarıyla, Büyük Başkanlık dayatmalarıyla, Türkiye’nin bu süreçten küçülerek değil de büyüyerek çıkabileceğini ileri sürdünüz... Apo, şuraya yazıyorum, sizlerden bin kat daha iyi “kendi ulusal çıkarlarını” koruyor, süreci yönetiyor.
Peki, bir “Türk-Kürt Federasyonu” ve ülke birliğinin korunması mümkün olamaz mı?  Olur, ama sadece “Kürt-Türk Federasyonu” ile! Umarım anladınız! Kürtler belki de sizlerin milleti bu parçalayıcı politikalarınızdan çok daha başarılı “birleştirici” ve “barış” politikaları uygular, kimbilir!
Kuzey Irak tamam. Suriye Kürdistan’ı tamam oluyor.. Güneydoğuda paralel bir yönetim devrede, yani Kürdistan’ın üçüncü parçası da olgunlaşıyor! Geride, İmralı ile kararlaştırdığınız İran parçası kalıyor. Hasip Kaplan, Türkiye’nün üç yanı Kürtlerle çevrili diyor ya, üstelik Kürtlerle geri dönüşü olmayan tünele girdiğinizi belirtiyor ya, bu konuyu şöyle derinlemesine bir açıklayın halka derim..
Kürtler benim kardeşim.. Bu ülkenin bir parçası için değil, bütünün yönetimi için çalışmalılar derim... Ama tarihin seyri ne yazık ki öyle akmıyor.
***
Esad’ın yıkılması için çalıştınız.. Fikir, tabii ki Davutoğlu-Erdoğan’ın.. İç savaşın Suriye’ye maliyetini sormayacağım, ama Türkiye’ye maliyetini muhalefet çıkarmalıdır. Hem dış politik hem ekonomik, insanı ve toplumsal.. İktidar basını, bir yandan Esad’ın devrilmesi için çalışırken, diğer yandan da “Hain Esad Kürtlerle anlaştı” havasında! Aptal bunlar, veya milleti bu kadar “göbeğini kaşıyan adam” yerine, bir de Menderes koymuştu! Her ikisi de odunu göstersem milletvekili seçtiririm anlayışında!
Suriye’nin enkazı altında kalan tek ülke var: Türkiye! Ve Ankara’daki iktidar!
Pompaladıkları “Türkiye büyük, güçlü ülke” havası, Mısır’da da söndü. Mursi’nin birleştirici değil, tıpkı sizin gibi izlediği parçalayıcı politikanın yaldızını kazıyınca, Davutoğlugillerin yüzü gözüküyor. Ülkelerin istikrarı için değil, iç savaş ve bölünmeleri yönünde izlediğiniz politikaların, bu ülkeye (ve insanlığa) ne gibi bir yararı olabilir...
Savaş politikaları, eninde sonunda ama mutlaka bunu izleyen ülkeleri gelir ve vurur.. Bumerang gibi.. Ne olacak şimdi Mısır?
***
İçeride de aslında “savaş politikası” izliyor hükümet. Türkiye çapındaki DirenTaksim protestolarına karşı da iktidar içsavaş şiddeti uyguluyor! Tencere-Tava İhbarcılığı bile bu savaş politikasının parçası.
Ancak diktatörler, her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmaya yeminliler,  yıkılmaktan korkar!
Normal, demokratik, iktidara gelmeyi ve gitmeyi sistemin çok doğal bir işleyişi, demokratik parlamenter sistemin bir “cilvesi!” olarak içselleştirmiş bir iktidarın, muhalefete geçmesinde hiç bir sorun yoktur. Bırakır gider.
Halkına, protestolara, muhalefete, itiraz hakkına karşı “savaş açan” bir iktidarın demokrasi ile zerre kadar ilişkisi olamaz.
Şu sıralarda dini- yandaş çevreler “seçilmiş hükümet, büyük yanlışlıklar bile yapsa, iktidarı meşrudur” gibi zırvalıklara sarılmış durumda.
Hangi “demokrasi teorisi”nde bu yazılı?!
Yoksa iktidardaki Muktedir, bir “Ulu’l emr” mi ki, kendisine karşı muhalefetleri bir “itaaatsizlik” olarak görüp, ezilmesini emrediyor?
---23 Temmuz 2013 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder