O ne panik! Suriye
sınırımıza PKK/PDY, bayrağını çekecekmiş! Davutoğulları ve Erdoğangiller, arkasında
saf tuttukları El kaidecileri Kürtler püskürtmeye başlayınca, çıplak gerçekle
karşı karşıya kaldılar! Bir Kürt Özerk Bölgesi
daha! Pardon, ama İmralı’da Apo ila yaptığınız anlaşma zaten dört ülkeye
dağılmış Kürt bölgelerinin, Pankürdist milliyetçi politika bağlamında
kurtarılmasını, Türk-Kürt Federasyonu gereğince, öngörmüyor muydu?
Yeni Osmanlı
olarak, Osmanlı yönetimini Orta Doğu’da canlandırmayacak mıydınız? İmparatorluk
çağı ile ulusal kimlik ve devletlerin ortaya çıktığı modern çağı birbirine
karıştıran ve 150-200 yıl öncesini yaşamaya kalkışanlar sizler değilmiydiniz,
ey Davutoğulları! Stratejik Derinlik
kitabınız, birbir ardına verdiğiniz demeçler ortada; unuttuysanız Ulus
Yıkıcılığı Zamanları kitabımın ikinci baskısında hepsini
anımsayabilirsiniz!
Ulusal Devlet’i
kötüleyen, ulus devletlerin ortaya çıkışını kapitalizmin ve burjuvazinin ürünü
olarak görmeyerek, tarihsel gerçeklere karşı savaş açan sizler değil miydiniz!
“Suni olarak parçalanmışız” da, şimdi bu parçaları yeniden birleştirecektiniz!
Kürtlerin
tarihsel gecikmeyle ortaya çıkan milliyetçi hareket olduğunu, üstelik
Pankürdist bir akım olarak geliştiğini görmediniz mi? Arkasında güçlü bir ABD-
AB desteğiyle... hatta İsrail!
Hayır gördünüz
de, Yeni Osmanlıcılık hülyalarıyla,
Büyük Başkanlık dayatmalarıyla, Türkiye’nin bu süreçten küçülerek değil de
büyüyerek çıkabileceğini ileri sürdünüz... Apo, şuraya yazıyorum, sizlerden bin
kat daha iyi “kendi ulusal çıkarlarını”
koruyor, süreci yönetiyor.
Peki, bir “Türk-Kürt Federasyonu” ve ülke
birliğinin korunması mümkün olamaz mı?
Olur, ama sadece “Kürt-Türk Federasyonu”
ile! Umarım anladınız! Kürtler belki de sizlerin milleti bu parçalayıcı
politikalarınızdan çok daha başarılı “birleştirici” ve “barış” politikaları
uygular, kimbilir!
Kuzey Irak
tamam. Suriye Kürdistan’ı tamam oluyor.. Güneydoğuda paralel bir yönetim
devrede, yani Kürdistan’ın üçüncü parçası da olgunlaşıyor! Geride, İmralı ile
kararlaştırdığınız İran parçası kalıyor. Hasip
Kaplan, Türkiye’nün üç yanı Kürtlerle
çevrili diyor ya, üstelik Kürtlerle
geri dönüşü olmayan tünele girdiğinizi belirtiyor ya, bu konuyu şöyle
derinlemesine bir açıklayın halka derim..
Kürtler benim
kardeşim.. Bu ülkenin bir parçası için değil, bütünün yönetimi için
çalışmalılar derim... Ama tarihin seyri ne yazık ki öyle akmıyor.
***
Esad’ın yıkılması
için çalıştınız.. Fikir, tabii ki Davutoğlu-Erdoğan’ın.. İç savaşın Suriye’ye
maliyetini sormayacağım, ama Türkiye’ye maliyetini muhalefet çıkarmalıdır. Hem
dış politik hem ekonomik, insanı ve toplumsal.. İktidar basını, bir yandan
Esad’ın devrilmesi için çalışırken, diğer yandan da “Hain Esad Kürtlerle anlaştı” havasında! Aptal bunlar, veya milleti
bu kadar “göbeğini kaşıyan adam” yerine, bir de Menderes koymuştu! Her ikisi de odunu
göstersem milletvekili seçtiririm anlayışında!
Suriye’nin
enkazı altında kalan tek ülke var: Türkiye!
Ve Ankara’daki iktidar!
Pompaladıkları
“Türkiye
büyük, güçlü ülke” havası, Mısır’da da söndü. Mursi’nin birleştirici
değil, tıpkı sizin gibi izlediği parçalayıcı politikanın yaldızını kazıyınca,
Davutoğlugillerin yüzü gözüküyor. Ülkelerin
istikrarı için değil, iç savaş ve bölünmeleri yönünde izlediğiniz
politikaların, bu ülkeye (ve insanlığa) ne gibi bir yararı olabilir...
Savaş
politikaları, eninde sonunda ama mutlaka bunu izleyen ülkeleri gelir ve vurur..
Bumerang gibi.. Ne olacak şimdi Mısır?
***
İçeride de
aslında “savaş politikası” izliyor
hükümet. Türkiye çapındaki DirenTaksim
protestolarına karşı da iktidar içsavaş
şiddeti uyguluyor! Tencere-Tava
İhbarcılığı bile bu savaş politikasının parçası.
Ancak
diktatörler, her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmaya yeminliler, yıkılmaktan korkar!
Normal,
demokratik, iktidara gelmeyi ve gitmeyi sistemin çok doğal bir işleyişi,
demokratik parlamenter sistemin bir “cilvesi!” olarak içselleştirmiş bir
iktidarın, muhalefete geçmesinde hiç bir sorun yoktur. Bırakır gider.
Halkına, protestolara, muhalefete, itiraz
hakkına karşı “savaş açan” bir iktidarın
demokrasi ile zerre kadar ilişkisi olamaz.
Şu sıralarda
dini- yandaş çevreler “seçilmiş hükümet, büyük yanlışlıklar bile
yapsa, iktidarı meşrudur” gibi zırvalıklara sarılmış durumda.
Hangi “demokrasi
teorisi”nde bu yazılı?!
Yoksa
iktidardaki Muktedir, bir “Ulu’l emr”
mi ki, kendisine karşı muhalefetleri bir “itaaatsizlik” olarak görüp,
ezilmesini emrediyor?
--- 23 Temmuz 2013 Salı / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder