Şu kötü ruhlu başkanlık anayasasına bir ara verelim ve
bugün Fatih Hilmioğlu’nu içeride
öldürme teşebbüsünü gündeme alalım. Önce internet üzerinden yürütülen Fatih Hilmioğlu’na Özgürlük kampanyasına imzamı attım sonra da yazıya oturdum…
Siyasetin hukuku güdülemesiyle yıllardır zorbaca demirparmaklıklar arkasında
tutulan herkes içimi acıtıyor, ama şu sıralar en çok da Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu..
İnönü Üniversitesi’ni üniversite yapan güzide rektör..
Bir insan.. Alçak gönüllü… Ülkesini seven, Cumhuriyetçi, biliminsanı…
Duruşmalarda gözgöze geldiğimizde içindeki derin hüzün yüreğime saplanıyor ve
“nasılsınız”ın ötesinde söyleyecek söz bulamıyordum (*).
Sevgili Fatih Beyin durumunu kardeşi avukat Hayati Hilmioğlu’nun şu sözleri tam net
açıklıyor: “Doktorlar yeminini unuttu, hakim cübbesini çıkardı, siyasiler tribünde
seyirci, Fatih ölümü bekliyor”.
Bu sözlerin açıkladığı siyasi durumu geçen gün, Kemal Gürüz’ü ziyaretten dönen Celal Şengör telefonla şöyle
betimliyordu: Bu bir terördür! Terör
budur..
***
Evet, terörün en kötüsü, en berbatı, en dehşetlisi,
devlet eliyle işlenenidir. Devlet, yasalara uydurur veya uydurmaz, yasalara
uyar veya uymaz, kılıflı kılıfsız terörünü yapar. Sonuçları fecidir. Hayatlar
yıkılır.. Hele bunun siyasi terör olan cinsi en fecilerinden biridir. İnsanı
asar, asmaktan beter eder, süründürür. Kafasına koyduysa devleti yöneten
siyasal beyin, yasalarda yoksa, olmasa bile, idamını bir şekilde yapar,
cinayetini işler.. Bu özellikle bizim gibi siyasetin en geri, feci, cani,
ilkel, kültürel müthiş geri /ortaçağ nitelikteki uygarlaşmamış ülkelerinde,
göz kırpılmadan uygulanır…
İçinde yaşadığımız dönemi, ülkeyi, politikayı ve
politikacıyı mı anımsatıyor size bu anlattıklarım?!
***
Düşünün, Ergin
Saygun ameliyat masasında iken adli tıp denen ilkel yerden ve insanlardan
rapor geliyor... Tam ameliyat masasındayken, adına mahkeme denen, mahkeme
sandığımız yerden tahliye kararı geliyor.. Ve tam ameliyat masasındayken,
bunları ilkel politika, politikacı dürtüyor ve harekete geçiriyor.. Hadi tam
zamanı diyerek..
Adli tıp adındaki kurum mu neyse işte, siyasetin
uzantısı.. Orada tıp ahlakı falan yok.. Zaten bu tip yerleri, politikacı hemen
“ele geçirir”, çünkü adli tıp adı verilen yerler, bizim gibi ülkelerde hukuk-
mahkeme- siyaset ve hatta mafiyöz türü bir sürü bağlantının, karar verici merci
durumundadır. Oradan çıkacak rapor allah gibidir, akan suları durdurur..
“İşte bak gördün mü, el yazısı ona ait” dedirtir.
Dursun Çiçek orada mahküm edilir. Hiç bir şey önemli değildir, ama tek önemli
şey oradan gelen “siyasi rapor” veya karardır! Bu raporun-kararın verdirtilmesi
için, siyaset orayı güder babam güder!..
Anlıyorsunuz değil mi…
Böyle aşağılık ve çürümüş bir sistem, “adalet”, siyasi
ahlakın –veya ahlaksızlığın- yükseldiği temeldir!
***
Bu sistem, bu sistemin adli kurumu, Fatih
Hilmioğlu’nu, ağır – ölümcül tedavisi yapılması gereken yere, tam teşekküllü
bir hastahaneye göndermesi gerekirken, “psikolojii bozulmuş” diyerek psikiyatri tedavisine, Bakırköy Akıl ve Ruh Sağlığı Hastahanesine gönderir!
Sistemin çürümüşlüğünü anlıyorsunuz değil mi?
Bu sistemin yargısı da onu tahliye etmez.. Çünkü hem
kendileri yeminli ve inanmış bir farklı hukukun uygulayıcılarıdır, hak ve hukuku bir
kenara bırakmışlardır… Yani cübbesini çıkarmıştır veya cübbesini hiç giymemiştir..
Bu düzeni kuran siyaset zaten en kirlisidir.. Orada
insan falan yoktur, hukuk da hak da kendileridir…
Onlar da bütün bu kirli sistemi kurgulamıştır ve
bütün bu ilkelliklerin sürdürücüsüdür..
Bunun hesabını, “suç”un işlendiği sırada soracak kimse
yoktur. Ama ileride soracak birileri mutlaka çıkar. Yenen bütün siyasi, hukuki
ve tıbbi haltlar birbir ortaya dökülür ve sorumlular sıgaya çekilir. Zamanı
gelince..
“Doktorlar yeminini unuttu, hakim cübbesini çıkardı,
siyasiler tribünde seyirci..” işte
yaşadığımız dönemin, yaşadığımız terörün tarifidir..
Fatih Hilmioğlu direnecektir, bütün bunların
bilincinde bir insandır, oradan sapasağlam çıkacaktır ve alnı ak, toplumun en
onurlu insanlarından biri olarak yaşamını sürdürecektir..
Buna adım gibi eminim..
(*) Rektörlüğü
sırasında, Atatürkçü Düşünce Kulübü üyesi öğrencilerin konferans isteğine
uyarak üniversiteye gitmiştim. Konumuz Bilim ve Atatürk idi. Hilmioğlu ön
sırada yerini almıştı Hilmioğlu
döneminde öğrenci kulüpleri özgürce çalışıyor ve rektörlükçe de özgürlükleri
teşvik ediliyordu.. Bugün, aldığım haberlere göre, İnönü Üniversitesi’nde bu
tür etkinlikler üzerine korku ve baskı, karabulutlar gibi çökmüş durumdadır.
Hem öğrencilere kısıtlamalar getiriyor, hem de öğretim üyeleri özgür değil.
Tabii, rektörlüğün ipine asılmışlardan bahsetmiyorum.. Orada özgürlük olsaydı
yani üniversite olsaydı, 8 yıl rektörlüğünü yapmış ve üniversiteyi yeniden
varetmiş Hilmioğlu için küçük bir açıklama yapardı.. Neyse bu konuyu ileride
ele alırız!
-17 Şubat 2013 Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder