SAYFALAR

14 Aralık 2012 Cuma

Ergenekon Masalı Nasıl Yutturuldu?


Aklı olan Ergenekon masalını görür. Aklı olanın tıpkı Balyoz masalını gördüğü gibi, Odatv masalını gördüğü gibi. Yok hayır, kimseye aptal ve geri zekalı demiyorum, ama öyle olanların epey bir varlığını da inkar etmiyorum. Ama ne demek istediğimi anlatayım:
Olayları anlamak, yani neyin gerçek neyin sahte olduğunu, görüntü ile özü birbirinden ayırtmek, günümüzde çok zorlaşmıştır! 
Gerçek çoğu zaman gizlenmiştir. Gizli tutulur. Üzerine çeşitli senaryolar yazılarak, çeşitli şekillerde paketlenerek topluma sunulur. Bazıları, olayları nasıl görmenizi isterlerse öyle sunarlar. Gerçeği saklayarak.. Bu amaçla sürü sepet görevlendirilmiş insan vardır. Mesela TV’lerdeki ve gazetelerdeki bir dizi tutulmuş görevlinin işi budur. Adamın kılığı “uzman”dır, ama oradaki görevi, uzmanlığı gereği değildir, uzmanlığına sığınarak milleti aldatmaktır!
***
Gerçeği arayıp bulabilmek için çaba sarfetmek gerekir!  Günümüzün altın kuralı budur! Herkes birer “gerçeğin arkeoloğu” olmak zorundadır! 
Bu gayreti göstermeyenler, gözlerinin önünden akıp giden, kulaklarına akıtılanla yetinmek zorunda kalırlar. Acaba öyle mi, sorusunu hiç sormayanların ve hiç bir şeyden şüphe etmeyenlerin büyük açmazıdır bu.. Onlara ne yedirirsen yedir! Onlar gerçekte yokturlar!
Çevremizden, üstümüzden her saniye binlerce veri akıp gidiyor. Bu veriler aslında “enformasyon”dur. Bilgi değildir. Bunlar arasında gerçekten bilgi niteliğinde olanları arayıp bulmak gerekir. Bu da yetmez, bilgiyi olayların örgüsünde asgari bir analiz ve sentez mekanizmasından da geçirmelisiniz. İnsan beyninin gerçek işlevi budur.
İnsan sentezleme makinesidir bile diyebiliriz! Ama neyi sentezleyeceğini bilmelidir. Bunun için de bilgiyi, olayları analiz ederek senteze varır. Gerçeğe veya en doğruya veya en uyguna ulaşmanın yöntemi budur.
Hayır bu çok da zor değildir. Her insan bunu asgari ölçülerde yapabilir! Yapamasaydı hayatta kalamazdı!
Ama gerçek şu ki, bu analiz ve sentezi asgari ölçülerde yapıyor insan. Ancak kendi yararını ençoklaştırmak, hayatta kalmanın asgari koşullarını sağlamak için.
Ergenekon, Balyoz, Odatv gibi uydurmaları anlayabilmek için, bu asgarinin ötesinde toplumsal merak ve şüpheyi de kışkırtmak gerekir. Eğer bu ikisi yoksa, olayın size nasıl sunulduğuyla yetinirsiniz. Gerçek mi, doğru mu? Veya neresi gerçek neresi yutturma?
Bu konuda yeni geliştirilen bir yöntem ve ölçme bile var: Kamuoyu algısı!
Yöntem basit, toplumu öyle bir bombardıman edeceksiniz ki, olayın doğru olduğu konusunda güçlü bir algı yaratacaksınız. Konunun gerçek olup olmadığı değil, algısının gerçekmiş gibi algılanıp algılanmadığı önemlidir!
Mesela Fatih Camisini bombalayacaklardı vb manşetini atanlar ve bütün davalarda büyük manşet soytarılıklarını yağlayıp cilalayanlar, hep bu amaçla tutulmuş veya en hafifinden kandırılmış insanlardı.
***
Bugün Silivri’ye yığılacağız. Size de Ergenekon’un bir masal olduğunu anlatmak yerine bu yazıda, tıpkı Balyoz ve Odatv davalarında olduğu gibi, Ergenekon davasının da nasıl önemli bir çoğunluğa gerçekmiş gibi yutturulmasının mekanizmasını anlatmaya çalıştım.
Yoksa burada ne gibi soytarılıkların, sahtekarlıkların, düzenbazlıkların, adaletsizliklerin ve yasa çiğnemelerinin yapıldığını, sayfalarca anlatabilirdim. Konuya bu mahkemelerin mahkeme bile olmadığıyla başlayabilirdim.. Bu mahkemeler gerçekten özel görevli yerler...
Şimdi bu yanlış toplumsal algıyı tersine çevirmek ve toplumu bu kez gerçeklerle yüzyüze getirmek için büyük çaba sarfediliyor.
Bu masalları topluma yutturanlar suçludur.
İnsanlık suçundan bahsediyorum!
Günümüzün temel gerçeği, asgari ölçüde araştırmacı insan tipinin giderek kaybolduğu ve azaldığıdır.
Eğitilmiş insan gücünün artması ile yanlış veya sahte toplumsal algı yaratma miktarı veya olasılığının, hatta ters orantılı olarak geliştiğini söyleyebiliriz. Kitle iletişim araçlarını güdülerek, eğitilmiş insan gücünün ve parlak beyinlerin bile on paralık yapmak için gerekli olduğu dönemdeyiz!
İktidar neden sizce medya üzerinde on yıldır çalışıyor?
Güdülen insan ile gerçeği merak eden insan karşı karşıya!
--13 Aralık 2012 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder