Dün halkın
haber alma hakkına, basın özgürlüğüne vurulmak istenen en büyük darbelerden
biri odatv davasını izlerken, Hanefi Avcı ve Soner Yalçın’ın
parlak savunmalarını dinlerken,
kalemiyle oynayan ve gözü önündeki ekrandan olan savcının huzursuz olduğunu
farkettim. Ya ben duruşmada bir hayal alemine daldım yahut da savcının
kendisi.. Savunmaların bitiminden sonra Savcı bey hemen söz alıyor, tutuklulara
ve mahkeme heyetine dönerek şöyle sesleniyordu:
“TÜBİTAK’tan
gelen rapor ve sanıkların aylardır yaptıkları savunmalara ek olarak bugünkü
savunmalarından sonra kesin kanaat getirdim ki, bu dava haksızlıklar ve düzenbazlıklar
üzerine kurulmuştur. Biz kandırıldık, tamamen bir film senaryosu gibi
kurgulanan, ancak gerçeklerle hiç bir ilgisi olmayan böyle bir davaya alet
edildik. Devlet içinde bir takım karanlık güçler, sanıkların haklı olarak çete
dedikleri bir örgüt bizleri yanılttı.. Elimize verdikleri deliller uyduruktu, düzmeceydi,
ne yazık ki bunu çok geç anladık..
“Bu çete üyeleri,
taa Pensilvanya amerikasından, emniyet içindeki yardakçılarını da kullanarak,
sanıkların bilgisayarlarına dışarıdan bazı dosyalar yüklediler. Şimdi çok net
anlaşılıyor ki, bizim suç delili olarak gördüğümüz bu dosyaları, yargılanan sanıkların
hiç biri yazmadı. Devlet içindeki bir suç çetesi bunları imal etti ve sanıklar
yazmış gibi bize kabul ettirdi.
“Bir hukukçu
olarak, bu düzmece davaya daha fazla alet olamayız.. iddialarımızı geri çekiyoruz, iddianameyi iptal ediyoruz,
sanık ve ailelerin hepsinden özür dileriz.. Onlara işkence çektirdik.. Bu dava
ne yasalarımıza göre ne hukuk etiğine göre ne de hukuk adamı vicdanlarımıza ve adalet duygularımıza göre artık
sürdürülebilir..
"Bu dava hepimiz için yüz karasıdır. Utanç vericidir. Ülkemiz
adaleti, vicdanı ve yargısı için kabul edilemezdir. Bütün Türkiye halkından özür
diliyoruz.. Ben bu yükü artık kaldıramam.. Böyle bir tuzağa düştüğüm için cüppemi
de çıkartıyorum, Mesleğimden istifa ediyorum ve davadan çekiliyorum.. Sayın
mahkeme heyetine, sanıklara ve vekillerine ve izleyicilere arz ederim...”
***
Ne yalan söyleyeyim
uzun süre böyle bir konuşma oldu gibi yaşadım. Kendimi arada sırada çimdiklememe
rağmen, bu düşünceler içinde yarı hayal dünyada yaşadım. Duruşmadan çıktıktan
sonra dava ne olur sorusunu soranlardan bir kısımna, onlar artık serbest bugün
bırakılıyorlar; bir kısmına da hayır buradan tahliye çıkmaz dedi. Savcının tutukluluk
hallerinin devamına isteğini okuyunca, ulan aşkolsun beni yanılttı bu adam dedim..
Mahkemenin de
savcının isteği doğrultusunda karar verdiğini okuyunca ekrandan, yuh olsun bana
dedim, artık hayal aleminde dolaşmamayı ne zaman öğreneceksin.. Orada savcı
diye bir özgür hukukçu mu vardı, karşıda oturanlar gerçekten bir mahkeme heyeti
miydi.b.
Yargıç nerede,
hukuk nerede, yasalar nerede, iddianame nerede, savunma mı yapıldı orada,
deliller çürütüldü de bunu
farkedecek yasa adamı mı vardı..
Hiçbirinin gözleri
kör, kulakları tıkalı değildi, hepsinin algılamaları yüksekti, bilinçleri
tamamen açıktı, kasıtlı olarak hazırlanan ve sahneye konan çok yönlü cinayetin
ayırdındaydı hepsi..
Herkes dün
katledilen bir adaleti, öldürülen vicdanı, uçurumdan atılan yasaları, karınlarındanz
yüzyüze hançerlenen sanıkları seyretti. Aynı hançer izleyicilerin de sırtına
saplanmıştı ve hepsi acı içinde kıvranarak
büyük mide bulantıları içinde kaçışıyorlardı...
Duruşma
salonuna son bir kez göz atanlar, karşılarındaki duvarda Adalet Mülkün
Temeli Değildir, Lütfen Bir Yanılgı Olmasın yazısını okuyorlardı..
-17 Kasım 2012 / İzlenimler - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder