Bugün de
“Ergenekon(culuk)” üzerine yazacağım.. ama önce basın özgürlüğü üzerine bir
kaç sözüm var.
Can Dündar değerli
bir isimdir ve özgürlüklerden yanadır. Bu özelliği nedeniyle de, medya
üzerindeki ağır siyasi tahakkümce, örneğin NTV’deki güzel ve başarılı
haberciliğinden dışlanmıştır.. Bugün habercilik, bu iktidarın hoşuna gidecek
bir çerçeve içinde geçerlidir... İşte Hürriyet, iktidarın hoşuna gitmeyen iki
yazarını daha tasfiye etti: Özdemir
İnce, Rahmi Turan..
Yönetici gazeteci arkadaşlarımız alınmasın.. Bu
konuyu açıklığıyla böyle yazmak, aslında onlara destek içindir. Bizim henüz
yazma özgürlüğümüz var. Normal koşullarda, tabii ki yazarlar eskiyebilir ve
değişebilir.. konuya “yazar hakları” olarak hiç yaklaşmam! Yazarlık başka bir
olgudur.
Bugün patronlar, iktidarın her iki kanadının da,
(iktidar ve Cemaat) medya üzerindeki baskılarının ne süre, ne derece süreceği
konusunda önlerini göremiyor. Bu nedenle “önlem alıyor” olabilir.
Aslında, basın özgürlüğüne yönelik siyasi
baskılara dünyada tepkiler yoğunlaşıyor ve iktidarın
daha çok baskı yapma isteği veya olanağı kalmıyor. AB’den itiraz sesleri daha yüksek çıkıyor. Financial Times, ilk kez, “Erdoğan’ın
daha gaddarca yönetimi” başlığı atıyor!
Erdoğan’ın karizması çiziliyor durmadan! Bu
gidişat, “kamuoyuna” önem veren bir politikacı için, kabul edilebilir değil.
Sırtındaki küfedeki yumurtalardan geride ne kaldı, bilmiyorum.. Ama zaman
özgürlüklerden yana işleyecektir! Medya patronları bunu görmeli... Ama “al
gülüm ver gülüm”e girdilerse, bilemem. Kaybederler, ellerinde zoraki satın
alınan gazeteler kalır..
Özgür ortam,
herkesi ayakta tutar. Baskıcı ortam ise herşeyi yıkar süpürür..
Muktedirler başta olmak üzere!
***
Biz, “tutuklu
gazeteciler”e odaklandık. Hayır, bunun doğruluğunu tartışmıyorum.. Onlar
serbest bırakılınca ne yapacağımızı düşünüyorum..
Bu nedenle, tutuklu
medya söylemine ağırlıkla geçmeliyiz. Tutuklu olan basındır, dolayısıyla
basın emekçileridir, yazarlarıdır, dahası medya patronlarıdır! Patronların da
basın özgürlüğünü savunmak zorundayız!
Kim söylediydi, “dışarıdaki tutuklu gazeteciler” terimini.
“Medya
tutuklu” durumunda. Tutuklu gazeteciler ise, bu durumun dışa vuran bir
yönüdür sadece! Olaya bütün olarak bakalım! Medya tutukluysa, biz zaten özgür
değiliz!
***
Gelelim dün “Ergenekon” açısından yaklaştığım
Can Dündar’ın yazısına..
Derim ki, öncelikle, bütün konulara yaklaşım
için, Kafaları özgür kılalım; olanı görmek, bu özgürlüğün bir nolu ilkesidir!
Evet, olanı görmeye çalışmak.. Bu en “temel bilimsel yaklaşım”dır.
Olanı görmek
için, ideolojik bakışa ihtiyacımız yoktur. Tavıra
da! Siyasi farklılıklara da! Bütün bunlar, olanı “yorumlamak’ için gerekli
olabilir.
Ama “olgu”yu (olanı) görmeden, hangi bakıştan
olursa olsun, yapacağımız yorum baştan yanlıştır, bizim zararımıza işler..
“Silivri’de ergenekon yargılanıyor”
yanlıştır. Silivri’de iktidar ortakları, düşmanlarını tasfiye ediyor. Doğru
akıl, Balyozda tek bir delil göremiyor.
Ergenekon davası mı, darbe teşebbüsünde bulunan general varsa yargıla..
Erol Manisalı
ile sohbet ediyoruz. Evinde, Cumhuriyet gazetesi için planladığımız halka açık
bir konferans ile ilgili düşünce notlarını buluyorlar.. Savcı beyler, bunları
darbe planı delili olarak dosyaya koyuyor ve Manisalı’yı içeri atıyor..
Manisalı’yı içeride
öldürmeye teşebbüs ediyor!
Ergenekon davası, böyle olaylardan örülmüştür!
Balbay’ın neden içeride olduğunu sorgulamıyor, Şık ve Şener’i
savunanlar? Ece, Banu ve diğerleri.. Nedim ve Ahmet, neredesiniz?
Yanlış mevzilerimizi terkedelim, haksızlığa
karşı çıkacaksak, adaleti ve özgürlükleri savunacaksak, bu bir tanedir, iki
tane, üç tane ve farklı değildir..
Eğer birden
fazla adalet ve özgürlük varsa, o zaman, bu iktidarın da adalet ve özgürlük
anlayışını kabul edin lütfen!
Özgürce, olanı görelim... O neyse, o!
HAŞİM KILIÇ’IN
KONUŞMASI:
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç önemli bir konuşma yaptı... Anayasa Mahkemesi, en
yüksek yargıdır.. Tepeden baktığında, adaletin ne kadar batık olduğu görülüyor
demek ki.. İşte! Berrak bir ses ve saptama!
Haşim Kılıç,
olanı gördü, işte neyse, o!
Bu konuşmanın salt Kılıç’ın düşüncelerini
yansıtmadığını bilelim. Kılıç, yargının, adaletin nasıl çöktüğünü saptıyor.
Çöken bir
adalet-yargı sisteminde, ne Kılıç’a ve arkadaşlarına, yani Anayasa
Mahkemesi’ne, ne yüksek yargıya, mahkemelere ihtiyaç vardır!
Bu açıdan, bu konuşma, bir kurtarma girişimidir,
hamlesidir..
“Dün yargının siyaseti
kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi, bugün de siyasetin yargıyı
kuşatmasına izin vermeyeceğiz..”. Kılıç, vicdan birliği dedi,
yargının topluma sunduğu tek ürün adalettir dedi, hukuk haksızlığı kavramını
kullandı, yargıçların vicdanları üzerindeki işgallerin (ideolojik, siyasi
psikolojik, korku) kalkması gerektiğine işaret etti.
Tam
zamanında, adaletin, vicdanların, bataklığa yüzde 90 gömüldüğü bir sırada, bir
kurtarma alarmı…
Bir
umut mu bu?
-- 3 Nisan 2012 Salı / Bilim ve Siyaset-Cumhuriyet
Merhaba,
YanıtlaSil7 - 8 Nisan'da Kuşadası'nda bir çalıştayımız olacak ÇYDD Kuşadası şubesi olarak ve tüm Ege ÇYDD şubeleri katılacak bu toplantıya. Tartışacağımız konu başlıklarından birisi ulusal değerlerimiz ve yozlaşma, ulus, ulus bilinci vs. Bu çalıştay için de geçen cumartesi İzmir'de bir çalıştay oldu ve bu çalıştayda sizin Ulus Yıkıcılığı Zamanları isimli kitabınızı okumamızı önerdiler. Yarın gidip bakacağım kitapçılara. Aslında burada D&R var büyük kitapçı olarak sadece. Bilmiyorum orada bulabilir miyim? Bulamazsam eğer yardımcı olur musunuz diye soracaktım ben. (Biraz karmaşık anlatmış olabilirim. Kusuruma bakmayın n'olur. )