Bursa’da Gazeteciler Cemiyeti ve Uludağ
Üniversitesi’nde iki panele katıldık.. Ortadoğu ve Suriye.. Silivri’de duruşma
izledik.. Masaları devirdik Mustafa’yı öpeceğiz diye!.. İstiklal Caddesinde
yürüdük, ayrım yapmadık, arkadaşlarımız özgür olsun...
Nedim Şener
diyor ki, “Ergenekon suçlamasından
soruşturmamı yapanlarla, Dink cinayetine karıştıklarını yazdığım, aynı
polislerdi.” Nedim’e yöneltilen “gazetecilik” suçlamasıdır! Ahmet’e yöneltilen “İmamın Ordusu”
kitabını yazma suçlamasıdır! Mustafa’ya
yöneltilen, polislerin bilgisayarından derledikleri 10 yıllık notlarından
oluşturulan “günce”sidir! Ki içlerinde atomik mikroskopla arasanız suç
bulamazsınız.
Tuncay Özkan
parti başkanıdır, dört yılını Cezaevinde dolduran Doğu Perinçek parti başkanıdır ve her ikisi de iktidarın şiddetli
muhalifleridir! İşte suç, budur!
Ergenekon davası, artık yüzkızartıcı bir kulvarda ilerlemektedir! Türkiye’de yerle göğün
yıkılarak, aylarla/yıllarca kıyamet kopartılarak toplumun kılcal damarlarına
şırınga edilen dava, lime lime dökülüyor!
***
Perşembe günü öğleden sonra 2.Ergenekon davasını izledim. İki savunma dinledim. Sabah
savunmasını kaçırdığım Erol Manisalı
ne ile suçlanmakta? Kalemiyle, konuşmalarıyla TBMM’sini devirecekti ki, tam
zamanında engellendi!
Yargıçların soruları, somut bir delil olmadığı
için, “onunla konuştun mu, bunu tanıyormusun”la sınırlı! İnsanoğlu bir
ilişkiler ağı içinde yaşar! Birbiriyle olan doğal alışverişlerini sürdüren
insanlar arasından, bir “tanışıklılık
terör örgütü” çıkarma çabasına dönüşmüştür dava!
Hukuk, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’da
yaşadığımız en faşist ve zalim dönemlerde bile, bu derekeye düşmemişti!
Ergenekon üzerine, balyoz üzerine yazıp çizen, “yüzde yüz inanıyorum” diyerek
televizyonlarda ve yazılarında durmadan iman tazeleyenler, hukuku inanç meselesine dönüştürenler..
Neredesiniz! İnançlarınız tel tel çözülüyor,
dava bitmeden gidin ve savunmaları dinleyin, sanıklara yöneltilen suçlamalara
bakın; vicdanlarınızı tam yıkama
zamanıdır! Yoksa ona bile vakit bulamayacaksınız!
Suçlamaları gazetelerine, ekranlarına, köşelerine döşeyenler,
savunmalarla zerre kadar ilgilenmiyorlarsa, sahiplendikleri iddiaların
serencamını merak etmiyorlarsa.. insanlık ve vicdan adına...
Artık ne desem.. kalemlerini kırma zamanı..
ağızlarına bir utanç bandı çekme zamanıdır..
Yandaş ekranlarda ve köşelerde, Ergenekon ve
Balyoz korkutuculuğu yaparak bol para kazanma zamanlarının sonu gözüktü.. Bunu
hala, tombul yanaklılar ile, masum görünümlü ekran yüzleri bol para
karşılığında bu amaç için kullanılan kızıl saçlılar ve ağızlarından köpükler
saçan uzun saçlı ve sakallılar, heyulayı ayakta tutmaya çalışıyorlar!
***
Öğleden sonra izlediğim iki savunma, bu nasıl bir dava.. insanlar nasıl olur da
doğal durumları ve ilişkileri, görüşleri nedeniyle aylarca-yıllarca hapiste
yatırılır dedirtecek cinstendi..
Ünal İnanç,
70 bin kitabının bulunduğu ve araştırma merkezine dönüştürdüğü evinde, yıllar
öncesine ait, sahaftan aldığını söylediği, ve üzerinden gizliliğin de kalktığı
“orduya ait gizli belge” ile ve Hurşit
Tolon gibi bazı komutanları tanımakla suçlanıyor! Belge üstelik daha sonra
savcılıkça suç iddiası olmaktan çıkartılmış!
Binbaşı Mustafa
Koç, yüz üzerinden yüz parlak bir kurmay subayken, 14 ay tutukluluktan
sonra savunmasını yaptı. Şube müdürü olduğu birimin başkanı olan subay “darbe”
suçlamasıyla tutuklanınca, alt birim şube müdürü olduğu için, o da tutuklandı!
Hiyerarşik ilişkiler içinde bulunmak, bütün birim yöneticilerinin içeri
alınması için yeterli bir “kanıt”.
Binbaşı, “lanet
olsun, keşke o göreve atanmasaydım, şimdi generalliğe terfi sıram gelmişti”
diyor ve ekrandaki yansıda, içinde bulunduğu hiyerarşik ilişkinin şemasını
gösteriyordu! Yaşadığı çevreden, köyden, kasabadan, okuyarak sivrilebilen bir
Anadolu çocuğu! Anlamı olmayan suç atımı ile, hayatını kararttılar!
Hayatları alt üst edilmiş insanlara, ailelerine
ve çevrelerine yaşattırılanları, çektirilen eziyetlerin karşılığını kimse
onlara geri veremez! Ne serbest bırakılmaları ne de masumiyetlerinin teslim
edilmesi!
Sonuçta kim kalır, üç beş- beş on kişiye
göstermelik ceza verirler mi, bilmiyorum. Ama dava şimdiden bitmiştir..
Heyetin
yapacağı tek şey, dava sonunda değil, bir ilke imza atarak, ara kararlarla
beraatleri açıklamaktır! İnsanların bu yükünü
kaldırmak çok zordur!
Yarın, Balyoz’dan
bir çığlığa yer vereceğim..
-- 4 Mart 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder