Hükümetin Türkiye
Bilimler Akademisi’ne, YÖK ve TÜBİTAK gibi elinin tamamen altındaki kurumlar
aracılığıya doğrudan üye atama yetkisi, yakında kullanılmaya başlanacak. Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün,
hem TÜBA Başkanı Yücel Kanpolat’la yaptığı görüşmeler hem de yurtdışındaki
bilim akademilerinden gelen protesto ve baskılar karşısında, bir adım geri
çekilme işareti vermiş gibiydi.. Akademi şu uzlaşma önerisinde bulunmuştu:
“TÜBİTAK ve YÖK
doğrudan atama yapmasınlar, böyle bir uygulama dünyadaki bilimler
akademilerinin özerkliğine ve uygulamalarına tamamen aykırıdır, biz bunu kabul
edemeyiz; bu kurumlar bize üye adayı önerisinde bulunsunlar, biz kendi
ölçütlerimize göre değerlenedirelim, genel kurula sunalım.. Akademi üye kabulde
özgür olsun.”
Bakan Ergün, tam
evet demedi ama bu önerinin kabul edilebilirliğine ilişkin olumlu bir izlenim
verdi. Düşüncem, hayır yapmazlar zamana yayıyorlar, eninde sonunda üye
atayacaklar, biçimindeydi.. Çünkü, bu iktidarın 10 yıl içinde aldığı kararı
tartışmaya açtığına, uzlaşmaya gittiğine ilişkin ciddi bir örnek yoktu! Nitekim
yasa değişikliği konusunda hiç bir adım atmadılar.. Keşke atsaydılar ve yorumum
yanlış çıksaydı!
TÜBİTAK harekete
geçti mi bilmiyorum, ama YÖK, yeni yasanın kendisine verdiği yetkiyi kullanmaya
başladı. Demek ki hükümetten işareti aldı! YÖK, bazı üniversite ve enstitü
rektörlükleriyle vakıf meslek yüksek okulu müdürlüklerine gönderdiği mektupta,
3 Marta kadar, TÜBA’ya üye olabilecek nitelikteki öğretim üyelerinin listesini
bildirmelerini istiyordu! Zaman doldu, isimleri topladı, şimdi, şu insanları
Akademi’ye üye olarak atıyorum, diyerek, isim listesi gönderme aşamasına
geldi..
Akademi’den bu
durumda yeni istifaların olacağı bekleniyor, böylece hükümet, milletin
kaynaklarını, denetlediği bir akademiye kullandıracak, adamlarını orada
“şereflendirecek”... Böyle bir akademinin uluslararası kabul görme şansı da çok
azalacak.
Zaten 70’e yakın üye
istifa etti ve 53 üye kurulan Bilim Akademisi’nde örgütlendi (www.bilimakademisi.org)..
BAZI ÜNİVERSİTELERDE DESPOTİZM
Temel sorunumuz ve
sorumuz, 10 yıldır hiç değişmiyor: İktidarda neden uzlaşma kültürünün kırıntısı
bile yok? Bunun yanıtını herkes biliyor, ama söyleyelim yeniden: Herşey
üzerinde kesin egemenlik kurma anlayışında olan otoriter bir lidere ve böyle
bir iktidarın doğasına, demokrasi için uzlaşma kültürü aramak, aykırıdır.. Bu
tür iktidarlar ancak kendilerinden daha büyük bir güç karşısında boyun eğerler
veya uzlaşma ararlar..
Söz konusu bilim ve
eğitim olduğunda önemli ölçüde itiraz veya en azından tartışma sesleri
çıkarması beklenen üniversite
yönetimleri, tam tersine görüyoruz ki genellikle, öğretim üyeleri ve
öğrenciler üzerinde baskı uygulayan rejimlere dönüşmüş durumdalar. Özellikle
bazı üniversitelerin yönetimlerinde, iktidara ygun küçük despotluklar
oluştuğunu ve öğrencilerini ezdiğini görmek, derin bir hayal kırıklığı ve
üzüntü kaynağıdır.. Ama şaşırtıcı, zerre kadar değildir! Çünkü desteklerini ve
kaynaklarını (meşruluklarını!) doğrudan YÖK’ten ve iktidardan alıyorlar!
Nasıl yani, derseniz
işte bir küçük örnek:
YÖK’TE VERGİ ZİYANI: BİR KİŞİ YETER!
Marmara Üniveristesi
iletişim Fakültesi Dekanı Yusuf Devran’ın,
kendisini eleştiren öğrencine yaptığı kıyımı.. gazetecilere saldırgan tutum..
Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Pakdemirli’nin, Arınç’ı eleştiren öğrenciyi
üniversiteden atmasını bir kenara bırakın.. Bunların nasıl oralara getirilidği
çok daha önemli..
Son örnek Giresun
Üniversitesi Rektörlüğüne, rektörlük seçimlerinde sadece bir oy (kendi oyu)
alan Murat Teker’in YÖK’ün bir
numaralı adayı olarak liste başı yapılması ve Çankaya’ya gönderilmesi sürecine
bakın, anlayın! YÖK Genel Kuruludur bu atamayı yapan! Bırrravooooo!
YÖK’ün ne olduğu
belli. Orada çok sayıda insanın olmasının zerer kadar önemis yok. Hepsi
birbirinin kopyası gibi. Bir YÖK başkanı olması yeter! Neden böyle çok kişili
ve maliyeti yüksek bir sistemde israr ediliyor ve vergilerimiz çarçur ediliyor,
bunu da anlamıyorum!
AMA SUÇLU OLAN ÜNİVERSİTELİDİR!
Üniversite meydanına
rektör seçeme sandığı kuruluyor. İçinden ne çıkarsa çıksın, YÖK’ün ve
Çankaya’nın, 1 oy alsa bile kendi adamını atayacağı biline biline, öğretim
üyeleri gidip oy kullanıyor ve bu komedinin aslında baş rol oyuncusu olarak, utanılacak
bu sisteme alet oluyor! Kusura bakmayın, artık bu ayan beyan ortada!
Seçimleri boykot
etmek bile örgütlenmiyor!
Şimdi bir gurup
akademisyen, Hayrettin Ökçesiz ve
arkadaşları, madem boykot örgütlenemiyor, o halde, bir ilkeler manzumesi
saptayalım ve bu çerçevede rektör seçimlerine katılalım diyorlar. Önemli olan
rektör seçilmek değil, ilkeleri ön plana çıkarmak ve büyük bir çoğunluğu
bilime, onura, üniversiteye, öğrenciye, geleceğe sanip çıkıldığını göstermek!
Bu çerçevede,
“direnen üniversite” yazısını iç sayfalarımıza koyuyoruz..
Hadi hayırlısı..
Gelecek Cuma umarım güzel şeyler yazarız.. Bu arada Antalya’da, Hacettepe’de ve
Gazi Üniversitemizde, yüz, kol vb gibi organ nakilleri konusunda gösterilen
başarılar bizi çok sevindiriyor.. Hepsine teşekkürler..
--Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji, Sayı 1305, Gündem, 23 Mart 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder