(Çanakkale'deki büyük savaşın ve zaferin anısına, yıldönümü nedeniyle, çok sevdiğim özel bir yazımı paylaşıyorum. Yazı "Bilim, Toplum ve insana Bakış” kitabında de yer almıştı..)
--
Gelibolu yarımadasındaki
savaş alanları ve mezarlıklar, ölüm, hayat ve savaş üzerine insanı yeniden düşündürüyor.
Bütün savaşlar, insanların ve toplumların
hayatlarında yolaçtıkları derin yaralar göz önüne alındığında, şüphesiz istenir
bir şey değil.
Savaş, buna karşılık,
tarafsız bir olay da değil. “Bütün savaşlara karşıyım” düşüncesi şimdilik sığ
bir anlama gönderme yapıyor. Yurduna saldırıldığında “ben savaşlara karşıyım”
demek bireyciliğini, saldırı bizzat “sana” gelip dayandığında da göstermek
tutarlığını sürdürmek kolay mı?
Çanakkale, saldırganlar
ile yurdunu savunanların mezarlıklarıyla dolu. Hepsi yan yana yatıyor.
Bütün ölenlerin
bir adı var!
Saldırganın adı,
ülkesince, “yurdunun çıkarları” uğruna kutsanıyor.
Bu kutsanmayla,
“emperyalist” ve “saldırgan” ülkenin politikacıları da “perdelenmekte”.
Bu açıdan
Gelibolu, siyahlar ve beyazlar ülkesi.
Ortalık
durulduktan sonra, ama artık “siyah ve beyaz” sona eriyor.
Ortak mezarlıklardır,
geride kalan.
Bu gerçeği Mustafa Kemal, “düşman”ın analarına ünlü
seslenmesiyle dile getirmişti.
***
Gelibolu Türk
mezarlıklarında bütün şehitlerin adı var.
Her askerin,
her subayın, her görevlinin.. Tabii kaydı tutulabilenlerin..
Şehit Yahya Çavuş.
Ve arkadaşları...
İznikli Mehmet, Yozgatlı Ahmet, İstanbullu Ali, Çanakkaleli Osman..
İngiliz
kumandan Ian Hamilton, anılarında, “Türk
askeri toprağa yapıştı mı, onu söküp atamazsınız. Ayağa kalkar ateş eder,
durduramazsınız” tarifini, onlar ve daha binlercesi için yapmış. Londra’nın
pisliklerle, cinayetlerle, saldırganlıklarla dolu karanlık hükümet
dehlizlerinde çiziktirilen, kağıt üzerindeki yalap şap bütün uyduruk savaş
taslakları, Yahya Çavuşları hesap etmedikleri için, çöktü..
Yahya Çavuş ve
diğer binlercesi yaşamıyor.
Yoksa yaşıyorlar
mı?
Orada, aslında
hepsinin yaşadığını görüyor insan.
Ziyaretçiler
tek tek isimlerini okuyor, memleketlisini arıyor.
Hepsi orada, yaşıyorlar..
Ölüm ile yaşamın
birbirine karıştığı bir yer Gelibolu mezarlıkları.
Ölümle yaşam
anlam ve yer değiştirmiş.
Ölümün yaşama dönüştüğünü
duyumsuyorsunuz.
Yaşamak, sadece bir duygu olup çıkıyor.
Yaşamak, her
zaman elimizde değil.
Yaşamanın hiç
bir zaman elimizde olmayacağını biliyorsunuz.
O “bizim dışımızda” bir şey, bir yerlerde!
Bizimle olan
ise, yanımızda sürekli taşıdığımız, ölüm gerçeği..
***
Hayat, bir
kalitenin adıdır, bu bakımdan.
Peki, Yahya Çavuş,
arkadaşları ve subaylar ve diğer binlercesi?
Hepsi orada ve
yaşıyorlar!
Dünya sadece
hayatın değil, ölümün de kutsandığı inanılmaz bir arena..
Ama hangi ölüm?
İyi ve kaliteli
yaşamak nedir?
Zamana, koşula
ve insana göre içeriği değişiyor bu kavramın..
“Çanakkale’de Ölüm”ün, iyi yaşam olmadığını
kim iddia edebilir?
İnsanlık hala
arkasından ağıt yakıyorsa, yakarışı dünyanın dört bir yanında yankılanıyorsa?
Hem de kuşaklar boyu?
“Çanakkale’de Ölüm”,
yaşatıyor!
İnsanları, kuşakları,
toplumları, ülkeleri...
Çanakkale’de Ölüm,
yaşama taze kan sürüyor..
Sıradan ölümlerin
yankısı, bir anlık kıvılcımsa eğer...
... arkasından
unutulan, ve insanların işlerine güçlerine, yiyeceklerine, mallarına, mülklerine,
sevişmelerine koştuğu..
Yaşayan milyarca insanın adının bile
olmadığı bir dünyada..
...“Çanakkale’de
Ölüm”, kucaktan kucağa geleceğe taşınan hayatın adıdır..
Onların hepsinin
tek tek adı var ve yaşıyorlar!
Yaşamak ne
kadar “maddi” ise, ölüm de o kadar “maddi” bir şey..
Yoksa maddi
olan, “ölüm”, “yokoluş” mudur?
Yaşam ve Ölüm: Ortak bir duygunun adı mıdır yoksa
sadece?
Sanırım evet!
----
28 Nisan 2005 / Cumhuriyet, Orhan Bursalı
28 Nisan 2005 / Cumhuriyet, Orhan Bursalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder