1)
ÇAĞDAŞ
FAŞİZM: CHP’nin Tandoğan ve sendikaların Ankara
mitinglerine karşı, ülke çapında ilan edilmemiş sıkıyönetim uygulayan bir
rejimin adı, en sıradanından diktatörlüktür. Buna “çağdaş faşizm” de diyebilirsiniz.. Eh yani, günümüzde, Avrupanın
merkezinde hele, Hitler- Mussolini faşizmi uygulayacak halleri de yok ya!
İktidarın bugünkü anlayış ve tüm uygulamalarının ana politikası, zamanı 70 yıl
geriye kaydırırsak, tamamen faşizme denk gelir..
Bizim
düşünce belkemiği eksik “entelektüel” tayfa, Atatürk’e benzeri sıfatlarla
saldırıyorlar ya, bugünü geriye götürebilseler ne görürler, diye merak ettim… O
günü bugünkü değerlerle yargılamak gibi “dahice”, “yüksek” beceri
gösterenlerin, bu geriye kaydırma konusunda epey “aptal” kalacaklarını
varsayıyorum!
BU
BİR DİN PAKETİDİR
2)
EKSENDE
DİNCİLİK VAR: Bu nettir. Bu “içerik”, M. Türköne isimli iktidarın
“entelektüel yazarı” tarafından açıklanmıştır: Bu “reform”un amacı “din
eğitimidir, kaliteyle ilgisi yoktur..” AKP milletvekillerinden biri de, eğitim
yasa önerisinin özünü, en düz kavrayışı ile açıkladı: “Ateist gençten kimseye fayda gelmez!”
Başbakanın “pedagojik-bilimsel”
laflarının açılımı “din terbiyesi ve teolojisi”dir. Bu iktidarın “ne mal”
olduğunun en önemli kıstası, eğitime vermek istedikleri biçim ve özdür. Bu
paket, büyük islamileştirme projesinin en önemli ayağıdır. Eğitim
İslamileştirme demek istemeyenler “en kötü, en geri muhafazakar değerler
verilmek isteniyor” da diyebilirler.. Artık önlerinde hiç bir engelin
kalmadığının ilanıdır bu.
Kendilerine giydirmeye özen gösterdikleri “muhafazakar demokrat”
pelerini üzerlerinde sakil duruyordu.. Şimdi bu pelerini çıkarıp atıyorlar!
REF RAPORU
3) Bu eğitim sistemi ile, Türkiye’nin
gelecek nesiller kültürel görünüşü, bugünleri bile aratacak nitelikte
olabilir.. Bugün yaşadığımız toplumsal-kültürel
bozuklukların-çirkefliklerin giderek arttığı bir toplumsal dokuyu yaşamaya
başlayacağız. “177
ülkede çocuklar okula 6 ya da 7 yaşında başlarken”
(REF Raporu), Türkiye’de eğitimin 5-6 yaş aralığına çekilmesinin tek izahı,
daha ezberci- daha köle- daha büyük güdülecek kalabalıklar yetiştirmek olabilir
ancak.
“Anaokuluna
ya da anasınıfına gitmeden ilköğretime başlayacak olan çocuklar, yeterli
bilişsel, duygusal, sosyal ve fiziksel gelişimi sağlayamadan ilköğretimde
sunulan becerileri edinememe riskiyle” karşı karşıya. Zaten 40-50 kişilik
sınıflara, beklenenden 800 bin daha fazla çocuk doluşacak.
REF raporu, seçmeli din dersleri üzerine dünkü
raporunda ne diyor: “Çocukların
gelişimini önceliklendiren bir denge, okulda temel eğitim almaları ve müfredat
dışı saatlerde, aileleri ve kendi talepleri doğrultusunda, yani isteğe bağlı
din eğitimi almalarıyla sağlanabilir.” İsteğe bağlı sunulmazsa, “çocukları okul, aile veya akran baskısına
maruz bırakabilir ve çocuklar arasında ayrımcılığa yol açabilir”.
Zaten iktidar aileler ve çocuklar üzerinde bu
mahalle baskısını kullanmak istiyor!
SİVİL ŞEHİTLERE HAZIRLIK
4) Ey siviller! Ölmeye hazırlanın:
Başbakan müjde verdi ya: Görevde yolda ölenler de, sivili halktan teröre kurban
gidenler de, “şehit” sayılacak ve ailelerine maaş bağlanacak.. Bunun siyasi anlamı şu: Türkiye daha
derin ve büyük çatışmalı, kanlı bir döneme doğru gidiyor. Bu yolda “niyazi olanlar” artık “şehit” olarak
nitelendirilecek. İktidar, hazırladığı yeni döneme halkı “şehitlik-gazilik-
maaş” vererek hazırlıyor.
BAVULCU’NUN İLİŞKİSİ VAR MI?
5) Kozmik köşeler
“Balyoz Darbesi” iddialarının tamamen çökmesi üzerine, bavullarındaki uyduruk
belgelerin “sahi” olduklarına inandırmak için cambazlık yapmaya girişti. Ilıcak gibiler de dolmuşa binmiş
durumda; önemli ölçüde yalanlanan, internete düşürülmüş montaj ses kayıtlarını,
yayına koyuyor.
Yahu bir insanın eline veya kucağına bir
bavul tutuşturulabilir, bak darbe
planları, diyerek. Diyelim ki “gazeteci”dir, “kandırılabilir”. Fakat
bunların sahteliği ortaya çıkınca, eğer oturup “hayır bakın ne kadar doğru” diye çırpınıp duruyorsa, orada başka
bir dümen devreye giriyor demektir.
Burada akla gelen soru şudur:
Bavulcunun,
bavulun içeriğine, bunu açıklamadan önce, bir katkısı var mıydı? Çünkü
“uzmanlık” sıfatının derin anlamı vardır. Sadece “konuyu bilen” değil, bir de
“konuyu oluşturan yaratıcı ekip” içinde olmayı da içerebilir...
Bir de: İlker Başbuğ’un “ifade reddi”ndeki tutumu, Silivri mahkemeleri
sürecinde yeni bir seyir başlatmıştır. Kimse, durup dururken, başını giyotinin
altına gönüllü olarak sokmaya zorlanamaz. Çünkü süreç, bir “ihtilal
mahkemesi”nin kafaları giyotinle kesmesine benzemeye başladı!
-- 29 Mart 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder